Dergimizin yazarlarından Dr. Adem Ergül, bir ekiple birlikte ‘doğru bir fotoğraf çekmek’ derdiyle Somali yakınlarına gitti… Gördüklerini ve hissettiklerini sorduk…

Hüdayi Vakfı’nı temsilen, bir heyetle birlikte Somali’ye gitmek istediniz; fakat güvenlik sıkıntılarından dolayı, Somali’ye yakın bir bölgeye, Kenya’ya, yaklaşık 500 bin Somalili mültecilerin olduğu bir bölgeye gittiniz. Amacınız ne idi ve neler yaptınız orada?

Doğru bir fotoğraf çekmek için gittik. Başlangıç için yanımızda bir takım yardımlar götürmüştük. Belediyeden gelen arkadaşlarımız da boş gelmemişti,hem biraz yardımda bulunmuş olduk,hem de rapor hazırlayacak bilgi ve tecrübelere ulaştık.

Siz oradayken Türkiye’den sivil toplum kuruluşları var mıydı?

Türkiye’den İHH vardı sadece. Daha önceden oraya gitmişlerdi. TV 24 ekibi de çekimler yapıyordu. Birçok sivil toplum kuruluşu da tam olarak bizim olduğumuz yerde olmasa da, civar ülkelerde yardım faaliyetleri yapıyordu.

Peki oralardaki sıkıntılar Türkiye’de algılandığı gibi mi?

Somali’ye 100 km uzaklıkta bir mülteci kampıydı gittiğimiz yer. 20 yılönce kurulmuş bu kamp aslında. Bir nevi düzen kurulmuş orada. Oranın  şartlarına göre bir şehir oluşmuş adeta, çadırlardan oluşan bir şehir… Türkiye şartlarına göre çok çok muhtaçlar, ufacık çadırlarda 6-7 kişi kalıyor. BM bir takım yardımlar yapıyor ama çok yetersiz. Ve her gün yaklaşık 1200 muhacir ekleniyor buraya.

Muhacir dediniz, ilginç. Geliş sebepleri biraz da güvenlik sorunları mı?

Geliş sebeplerini sorduk, “iç karışıklıktan dolayı mı geldiniz?” dedik, “hayır bu sefer iç karışıklık değil, açlık ve kıtlıktan dolayı geldik” dediler. 3 yıldır yoğun bir kuraklıkla karşı karşıya kalmışlar, hayvanları telef olmuş. Bu insanlar şehirli değil zaten,  kırsal kesimden gelmiş göçebe insanlar, Somali halkının %50’si göçebe, su olmayınca bu insanların hayatları duruyor. Zengin insanlar bir anda eksiye düşmüş. Çok büyük hayvan  ölümleri olmuş. 200 tane devesi var adamın hepsi kırılmış.

BM İLGİLENMİYOR!

Başka nelerle karşılaştınız efendim?

Oradaki dramı sözle tarif etmek gerçekten mümkün değil. Biz kampları gezdik, çadırı olmayan insan vardı hâlâ, ortada bir ağaç gölgeliğinde kalıyor. Çadır kurmuş tabi nasıl kurmuş, çalılıklardan oluşan bir çadır oluşturmuş. BM bir kısım ailelere çadır vermiş ama çok az. Yeni gelenlere karşı biraz daha ilgisizlik var, bilinçli bir ilgisizlik var.

Kenya, Hıristiyan bir ülke. Müslümanların nüfusa oranı, Kenya hükümetinin kendi istatistiklerine göre %7. Ancak Müslümanlar, kırk milyonluk Kenya’nın en az on milyonunun Müslüman olduğunu söylüyorlar. Yani %25 diyorlar. Bu ikisinin arasını alsak bile %15’lik bir Müslüman toplum var ve Kenya hükümeti bu Müslüman sayısının artmasından da endişeli, ileride sıkıntı olabileceğini düşünerek Kenya’daki bu göçlere karşı biraz ilgisiz duruyor, bir yer açmış, o bile bu çerçevede güzel bir
şey ama yeterli değil. BM bu noktada çok ihtiyatlı davranıyor. Sadece mesela bu kampların bulunduğu bölgeye birkaç yere su bidonu koymuş. Susuzluktan hiç olmazsa insanlar ölmesin diye.

Yeni gelen o dört yüz bin kişilik grup için şunu diyebiliriz; yeterli ilgi yok. Zaten üzerlerinde giyecek namına bir şey yok. Yiyecek namına çadırlarında bir şey yok. Günübirlik yaşıyorlar, o an ne uldular onu yiyorlar. Bir yerlerden bir şey geldiyse o gün onu yiyorlar. Ertesi günde şunu yeriz diye ayırdıkları bir şey görünmüyor. Temizlik arayamıyorsunuz zaten. Neden arayamıyorsunuz? Çünkü temizliğin ana maddesi olan su yok. Suyu insanlar çok zaruri ihtiyaçlarında kullanabiliyorlar. Ve o çadırlarda dolaşırken gerçekten birçok duygu yaşıyorsunuz, yani kendi insaniyetinizden, hatta Mü’minliğinizden utanıyorsunuz. Oradaki insanlar hep sizin gözünüzün içine bakıyor.

BEYAZLARDAN ÇEKİNİYORLAR

Beyazlardan biraz çekiniyorlar, çünkü hep sömürmek maksadıyla beyaz gelmiş buralara. Türkiye’nin bir şansı var ama orada. Türkiye bir şekilde duyulmuş o bölgede ve hele hele son yılarda dış politikadaki sağlam duruşu, mazlum insanların yanında oluşu, ciddi mesajlar vermesi o bölgede de Türkiye Müslümanlığına karşı ciddi bir sempati oluşturmuş. Mesela arabamıza Türk bayrakları astık. Türk bayraklarımızla girdiğimiz zaman her kapı açılıyor  bir şekilde. Hatta kampa girer girmez, oranın kamp sorumlusu var Muhammed Nur bey dedi ki: “Türkiye’den Müslümanlar geldi ya, Elhamdülillah.” 

Kamplarda ihtiyaç olarak göze çarpan en önemli şeyler nelerdi?

 

En acil ihtiyaç elbette gıda ihtiyacı, su ihtiyacı, temizlik ihtiyacı diyebileceğimiz ihtiyaçlar. Zaten sivil toplum kuruluşlarımızda daha çok bu ihtiyaçları yerinde görmek ve onları gidermek adına bir gayret içine giriyorlar. Biz zaten gelince hemen dedik ki ilk işimiz şöyle bir Ramazan-ı şerif bereketi olsun diye iftar yaptıralım. İBB ve İHH ile işbirliği yaptık. Hemen gittiğimiz günün ertesi gününde iki bin kişilik iftarlar verilmeye başlandı. İnşallah bu Ramazan sonuna kadar devam edecek. Orada  para dağıtmak da çok önemli bir şey.

"TA TÜRKİYE’DEN İNSANLAR GELMİŞ"

Birçok şeyden bahsettiniz efendim, en çok dikkatinizi çeken, sizi derinden etkileyen, neler gördünüz/yaşadınız diye sormak istiyorum?

Orada bir hanım efendi vardı. Kamplarda yönetici belirliyorlar bir erkek bir de hanım. Hanım yönetici İstenya hanımefendinin birkaç sözü beni çok etkiledi doğrusu. Kenya’da Müslümanların ulema sınıfı diyebileceğimiz bir konsey geldi oraya, İstenya hanım söz aldı, o Kenya’dan gelen heyete hitap ederek dedi ki: “Biz bu güne kadar burada pek Müslüman göremedik, gayrimüslimlerden temin ettik hep ihtiyaçlarımızı, durumumuzu gayrimüslimlere arz etmek durumunda kaldık, başımız eğikti son derece mahcup oluyorduk, bizim kardeşlerimiz yok mu dünyada diye; ama bugün görüyorum ki ta Türkiye’den insanlar gelmiş elhamdülillah” dedi “bugün bakınız şu toplantıda hepimiz Mü’miniz, bu beni çok sevindiriyor, Allah bizi  bizden başkasına muhtaç etmesin” anlamında böyle güzel bir cümle sarf etti, gerçekten beni en çok etkileyen o oldu.

BAŞLIK PARASI İSTİYORLAR

Bir şey daha söyleyeyim, belki heyetimizin yaptığı çok önemli bir hizmet oldu. Somali’de, bizim memleketimizin bazı yerlerinde de olan evliliği zorlaştırıcı başlık parası gibi bir uygulama var. Üç beş delikanlı ile sohbet ediyoruz “evli misiniz bekar  mısınız” diye sordum, dediler ki “bizim burada gençlerin evlenmesi çok zor.” “Neden?” dedim, dediler ki: “burada evlilik, kız istiyor oğlan istiyor ama kızın babası çok yüklü para talep ediyor, bizden üç dört deve istiyor, buna imkanımız yok.” O  zaman dedim ki, “o hâlde burada ahlaki bir yozlaşma da başlar.” “Aynen öyle hocam” dediler “ maalesef “evlilik dışı ilişkiler de gelişiyor, bu da çok korkutuyor” dediler. Bunu nasıl kolaylaştırırız diye düşündük, bunun maliyetini öğrendik, kız  babalarıyla konuştuk, fiyatı indirmelerini rica ettik, iki bin dolara indirdik, bizden birkaç abi hemen üstlendi, biri “beş delikanlının evlenmesine varım” dedi, biri dedi “ben iki delikanlının evlenmesine varım.” Bu duruma şahit olan halk “Allahuekber  Allahuekber” diyerek sevinç çığlıkları attılar.

O halde bir takım maddi yardımların yanında, evliliğin kolaylaştırılması için de…

Tabi tabi… Türkiye insanına verilmesi gereken mesajlardan bir tanesi de yapılabiliyorsa bir takım varlıklı ailelerimiz, orada doğru insanları bularak, bu tür gayrimeşru ilişkilerin önüne geçmek adına, evlilik hizmetini de unutmamaları çok hayırlı  olur. Bu böyle devam ederse , düşünün hayasız bir nesil büyüyecek.

TÜRK GENÇLİĞİ GÖNLÜMÜZÜ FETHEDİYOR!

Konuşmanızın içerisinde biraz bahsettiniz ama müstakil bir soru olarak sormak istiyorum, Türkiye algısı nasıl orada?

Öyle ümit ediyorum ki Türkiye Somali’nin şahsında tüm Afrika’nın gönlünün ortasına oturuyor/oturacak. Hem muhabbet hem Müslüman duyarlılığı olarak oturacak. Onların dediği çok güzel şeyler var. Diyor ki mesela “insanlara huzurla vermekle, yani ibadetini Allah’a verir gibi bir saygı ve titizlikle vermekle, kardeş gibi görerek vermekle sıradan aç bir canlıya ekmek atar gibi infak etme arasında bir fark var.” Türkiye toplumu tasavvufi bir terbiyesi olan toplum. Dolayısıyla infaktaki nezaketi de gözetmeye çalışıyor. İnfaktaki bu nezaket onları daha çok hayran bırakıyor. Dedikleri şu yani: “Türk gençliği bizim gönlümüzü fethediyor. Biz onlara hayranız.” Bu hayranlığı devam ettirmek lazım.

Türkiye’mizin bu hassasiyetinin karşılığını Allah-u Teala’nın vereceğini düşünüyorum. Sadaka niye verilir, hem sevap olduğu için hem de başa gelecek sıkıntıları def etmesi için. Bu açıdan Türkiye’nin başına gelebilecek belaları bu sadakaların  def edeceğini düşünüyorum. Bu ülkede kriz olmayacak, çünkü Allah “kim Allah yoluna getirirse 10 mislini vereceğim” diyor “700 misline kadar çıkabiliyor.”

ASLAN FERHAT

Ferhat diye bir delikanlı tanıdım. Almanya’nın bir şehrinden atlayıp gelmiş. “Burada açlık var, Müslüman kardeşlerimiz var” diyerek, yol bilmeden, dil bilmeden çıkmış gelmiş. Bizim yardım faaliyetlerimize de yardımcı olmak istedi, bir yere çuvalla yardım yaparken “abi ben dayanamayacağım verin ben taşıyayım” dedi. Bizim aslan Ferhat, kamyon bitinceye kadar, oruçlu bir halde, 50 kiloluk çuvalları sırtladı götürdü. Uzak çadırlara kadar taşıdı.


Genç Dergimizin Genç Gönüllülerine seslenmek istiyorum, gitmek isterlerse yol açılır. Bu kendi içlerine doğru bir sefer olur. Kendilerini keşfetme olur. Merhamet damarlarını açar.


Yusuf Temizcan'ın Yazısı.