Medine Çepnioğlu

Yeni Valide Camii, şebeke işlemleri nefis olan türbesi, sebili, çeşmesi ve deniz tarafındaki yüzünün kuş evleriyle bir külliye olarak görülmeye değerdir. Ayrıca İstanbul’da en güzel ezan okunan camilerden biridir...

Akl-ı Selim, Kalb-i Selim ve Zevk-i Selim Gülnuş Sultan...

Gülnuş Emetullah Sultan Yeni Valide Cami; Üsküdar İlçesi İskele Caddesi üzerinde II. Mustafa ve III. Ahmet’in annesi Emetullah Rabia Gülnuş Sultan tarafından 1710 tarihinde Lale Devri baş mimarı olan Kayserili Mehmet Ağa’ya yaptırılmıştır. Osmanlı`da saraya yetiştirilmek üzere gelen kızlara şahsi hususlarına göre yeni isimler verilirmiş. Bu âdet üzerine Gülnuş Sultan’a da Müslüman olduğu için Emutullah, yüz hususiyetlerinden dolayı da "gül içen" anlamına gelen ‘Gülnuş’ adı verilmiş. Harem de her bireye kabiliyetine göre verilen eğitimde Emetullah Sultan’da el kabiliyetinin olduğu keşfedilmiş. Güzelliğini, kişiliğini ve İslamiyet`i yaşamaktaki hassasiyetini fark eden Hatice Turan Valide Sultan, oğlu IV. Mehmet’le Sultan’ı evlendirir. Emetullah sarayda herkes tarafından sevilir, eşi IV. Mehmet’in tahttan indirilmesi ile sıkıntılı günler yaşasa da daima metanetli davranıp eşine destek olmuştur. Yıllar sonra oğlu Sultan II. Mustafa’nın tahta geçmesiyle saraya dönerler. Bu zor zamanlarda oğlu II. Mustafa’nın tahtı ele geçirmesiyle Gülnuş’un adının önüne Valide Sultan unvanı da konur.

Gülnuş Emetullah Sultan’ın İstanbul’a bıraktığı en önemli eser de Valide-i Cedid Camii olarak bilinen Üsküdar’daki Gülnuş Emetullah Sultan külliyesidir. Üsküdar meydanından hemen Mihrimah Sultan Camii`ni solunuza, III. Ahmet Çeşmesi`ni sağınıza alıp Hakimiyet-i Milliye caddesine doğru yürüyünce varırsınız Gülnuş Sultan’ın mimari eserine.

Geniş bir saha içinde Camii, hünkar mahfili, çeşme, sebil, türbe, muvakkithane, mektep, imaret, şadırvan, havuz, su deposu, çarşı, bedesten ve meşruta evlerden meydana gelir. Valide Sultan gibi zarif eser mimarisiyle göz doldurur. Caminin cepesindeki kuş evleri Osmanlı’nın ince düşüncesini gözler önüne serer. Valide Sultan halkın yiyecek ihtiyacını imarethane ile bir ölçüde gidermeye çalışırken yaşayan diğer canlıları da unutmamıştır. Külliyenin içindeki mektep, eseri tamamlar niteliktedir. Namaz vakitlerinin öğrenildiği yer muvakkithaneden Üsküdar’daki diğer camiler de faydalanır. Caminin bir parçası olan ahşap evde misafirlerini ağırlar ve dini sohbetlerde bulunurmuş. Mekke topraklarından getirttiği zemzem suyunu caminin girişine koydurmuş, halka zemzem dağıtmış. Külliyenin etrafını süsleyen çeşmeler tüm halkın hayatını günümüzde de kolaylaştırmaktadır. Ayna taşı süslemeleriyle dikkat çeken Üsküdar çeşmesi ve Yeni Valide çeşmesi yıllardır halka hizmet etmektedir. Günümüzde külliyenin Hakimiyet-i Milliye Caddesi`ne bakan cephesinde küçük mahalle çeşmesi bulunur. Suya vermiş olduğu önemi, halkın ihtiyaçlarını karşılamada vermiş olduğu özveri külliyenin dört bir tarafından bellidir. Gülnuş Sultan’ın vasiyetinde türbesinin kubbesinin açık olmasını ve su damlalarının bereketinin üzerine yağmasını istemiş ve vasiyeti gerçekleştirilmiştir. Bu yüzden Gülnuş Emetullah Sultan akl-ı selim, kalb-i selim ve zevk-i selimdir.

Cami Musikisi ve Müezzinler

Osmanlı`da İstanbul`da toplumun ortak kimliklerini, kültürlerini, gelenek ve göreneklerini yürütmek adına en güzel sesli müezzinler camilerde görev alırlardı.

Eski bir söz vardır; "dinleyen anlatandan arif olmak gerek" diye. Ezanda da öyledir. Dinleyenin kamak ve musiki kulağı olması gerekir. Güzel sesle okunan ezan insanı camiye çekebilir. E haliyle öyle makamında musikisinde ezan okuyanlar kalmamış. Ah nerede şimdi eski makamlarda okunan ezanlar, Ramazan ayının gelişini heyecanla beklediğimiz günler. Kadir Gecesi`nde kandillerin yandığı, Mihrimah Sultan Camiisi`nin ve Gülnuş Sultan Camisi`nin minarelerinin şerefelerini süsleyen mahyalar. Üsküdar`ın kalabalığında duyulan martı, vapur, simit satıcısı sesleri... O bitmek bilmeyen martıların açlığı. Hepsi ne güzel de toplumsal kimliğimizi yansıtıyor. Bizi özgün kılan özellikler. Dolmuşçuların sesleri... Karşıda Şehzade Cihangir Camii ve Kabataş Molla Çelebi Camii müezzinlerinin tatlı atışmaları. Hepsi bizi biz yapan kültürel kimliklerimiz. Yaşatmalıyız bütün kültürel kimliklerimizi, küreselleşmeden, homojenleşmeden, kültürel yozlaşmadan hepsini yaşatmalıyız....

İmandan Estetiğe...

Elimde fotoğraf makinem birkaç kez fotoğraflama imkânı bulduğum, öğlen vakitlerinde sakinliği, huzuru burada kuş seslerinde bulduğum yerdir. Ferahtır havası, geleni gideni çok olur. Şadırvan avlusunun iki yanında ve cümle kapısından olmak üzere üç kapıdan girilir camiiye. Sel ve su baskınını önlemek için yerden yüksekçe inşa edilmiş olup, camiye ve şadırvan avlusuna merdivenlerle çıkılmaktadır. Merdivenlerden çıktığınızda geniş, ferah bir avlu karşılıyor sizi. Çocukların koşuştuğu, kedilerin kaçıştığı, insanların huzura erdiği bir avlu. Külliyenin tamamı, cami, hünkâr mahfili, sebil, çeşme, türbe, muvakkithane, imaret, sıbyan mektebi, medrese, şadırvan, havuz, su deposu, çarşı, bedesten ve meşruta evlerden meydana gelmektedir. Cami, klâsik dönem mimari eserlerindendir. Zemini mermerle kaplı olan şadırvan avlusunun her cephesinde, alt üst altışar pencere olmak üzere 36 penceresi vardır. Üç tarafı, 14 mermer sütunun taşıdığı 17 kubbeli bir revak ile çevrili mermer avlunun ortasında, yine tamamen mermerden sekiz yüzlü olarak yapılmış, devrinin en güzel eserlerinden bir şadırvan vardır.

Su Şehri İstanbul...

Boşuna demiyoruz, bir su şehridir İstanbul. Bir taraftan Marmara Denizi, diğer taraftan Karadeniz ile iki kıyıya, ikisinin arasından geçen bir Nehr-i Aziz ile boynuna bir gerdanlık asıyor. Haliç`le de koluna bir bileklik takıyor. İstanbul’u süsleyen bu sulara karşılık, İstanbullularda tarih boyunca sudan faydalanarak, suyu değişik şekillerde akıtarak, tüm canlıları düşünüp incelik etmişlerdir. Onun tarihi dokusuna, mimarisine insan onurunu katmışlardır. Gülnuş Emetullah çok ince hesaplar yapmış, o kadar ince düşünceli çıkmış ki kuşları diğer tüm canlıların su ihtiyacını gidermelerini unutmamış. Şadırvanın her yüzünün köşelerinde mermer sütunlar olup, bu sütunların arasına çok güzel pirinç şebekeler yerleştirilmiştir.

Ayrıca sütunları birbirine bağlayan kemer altına, mermer oyma şebekeler vardır. Şadırvan pencereleri, klâsik demir parmaklıklı ve içten tahta kapaklıdır. Dört yüzünde, kuşların su içmesi için küçük mermer yalaklar vardır. Ya kuş evlerine ne demeli! Avlunun dış cephesine özenle yerleştirilmiş, tüm ince ayrıntıları düşünülmüş kuş yuvaları.

Nehr-i Aziz

Ya caminin çeşmeleri! Hatta şöyle desek çok daha doğru olacaktır. Caminin su tesisleri ne kadar ihtişamlı, zengin eserlerdir. Şehrin merkezlerine büyük meydan çeşmeleri kondurulmuş Topkapı ve Üsküdar III. Ahmet çeşmelerini örnek verebiliriz. Bunların çoğu kısmı aynı zamanda sebil olarak da kullanım görmektedir. Yani böylece su sadece dışarıdan gelenler tarafından içilmez, ayrıca caminin avlusundan içeriye devamlı su ikram edilirmiş. Gülnuş Emetullah Sultan’ın Mekke topraklarından getirtiği zemzem suyunun ikramına büyük önem vermesi gibi. Avluda bulunan şadırvanın her yüzünde iki mısra olmak üzere 1711 tarihli, Şair Osmanzâde Taib Ahmet Efendi’nin su ile ilgili bir kitabesi talik yazı ile kemerler üzerine çepeçevre hakkedilmiştir. Camiye çok güzel bir taş işçilikli yüksek bir cümle kapısı ile girilir.

Cümle kapısından başka, merdivenle çıkılan, ve üstlerinde Hezarfen Mehmet Efendi’nin hattı ile ayetler yazılı iki yan kapısı vardır. Önünde dört mermer sütunun taşıdığı beş kubbeli bir revak olup, orta ve iki yanlardakiler beşik kubbelidir.Yani ortada büyük bir kubbe, yanlarda onları destekleyen dört yarım kubbe vardır. Sütun başlıkları istalaktitlidir. Camiin içinde iki yanda kıble duvarına kadar uzanan mahfiller, altışar mermer sütun üzerine oturtulmuştur. Üzerleri kubbeli olan yan mahfillerin, şebeke kenarlı korkulukları vardır. Sütun başlıkları istalaktitlidir. Kare plânlı caminin orta ve yan kubbeleri sekiz köşe üzerine oturtulmuştur.

Ana kubbe kasnağının dış kenarına, üzerleri kurşun kaplı ve alemli sekiz ağırlık kulesi yapılmıştır. Kubbe kasnağında 24 pencere vardır. Son cemaat yerinde ise istalaktitli iki mihrap, alt ve üstte dörder pencere ve iki yanda minare kapıları bulunmaktadır.

Daha önce sebil kapısının karşısında olup, şu an yıkılmış olan, Halim Gülüm Tekkesi’ne ait, üzeri kitabeli bir mermer abdest teknesi de, artık burada bulunmaktadır. Ayrıca burada, çoğu camilerde olmayan, ve mükebbire denilen, müezzinlerin, son cemaat yerlerinde namaz kılan halka, imamın tekbirlerini tekrar etmek üzere bulundukları, kesme taş konsollar üzerine oturtulmuş, mermer şebeke korkuluklu, çıkıntılı bir balkon vardır. Caminin içine girildiğinde enfes bir mihrap ve minber etrafında çevrili çini taşları Rüstem Paşa Camisi`ni kıskandıracak derecededir.


GENÇ'ın Yazısı.