Aslında arkasına iz bırakan önderler çokça vardı. Hâlâ da var. Galiba önemli olan bastığımız ize dikkat edebilmek. İzi kaybetmemek.

Aslında her canlı hayatını bir önceki büyüğünden öğrenir. Issız bir adada hayat mücadelesi veren Hayy, sadece ütopik kitaplarda vardır. Ben de yaşadığım hayatta önümde yer alan ayak izlerini incelemek için baktığımda nice güzel örnekleri hatırladım.

Çocukluğum gözü yaşlı bir dedenin dizi dibinde başladı. “Allah” denilince, Peygamber’den (a.s.) bir hadis-i şerif söylenince, ağlayan bir dedem vardı. Çevresindekiler onun bu ağlama huyunu garipsemiş olsalar da, ben yıllar sonra şu hadis-i şerifi öğrendim: “Allah kendisi için ağlayan ve gece nöbeti tutan gözleri cehennemde yakmaz.”

Çektiği onca acıya rağmen sabreden büyük annemden, sabır ve tahammülü öğrendim. Hem de sabrın sonunda verilmiş nimetleri müşahede ederek. Elinde var olanı paylaşmanın, sahavet ve cömertliğin bir temsilcisi idi.

Daha ilkokul çağlarında dedemle katıldığım sohbet meclislerinde, onca yaşına rağmen iki diz üstü oturan, büyük bir edep ve huşu ile sohbet dinleyen Merhum Hacı İzzet Dayı’dan, sohbet adabını öğrendim. Okuma- yazması bile olmayan bir irfan ehlinden ibadete karşı aşkı gördüm. Bazen sohbeti yapan, torunu yaşında birisi olurdu. Ama o, kendini peygamber meclisinde sahabe gibi hayal eder, öyle dinlerdi.

Küçük yaşımda başımı okşayışını hep büyük bir mutlulukla hatırladığım Rasih Hocam vardı. İlmin vakarını, sohbetin tadını tanıttı bize. Henüz İslam ahlakı ve tesettürünün yok olmadığı bir Anadolu kasabasında, “Nazar ber kadem” (yürürken ayak uçlarına bakma) kuralını ondan tatbiki olarak gördüm.

Evlendiği gece bile sohbetini ihmal etmeyen, merhum doktor ağabeyimiz vardı. Celadetli bir şefkati, ince bir zekâyı, ikram ve cömertliğin eşsiz örneğini gördük. Sabah namazını Kapu Camii’nde kılmak için gösterdiği gayret, kış mevsiminde aç kalmış kuşları unutmayan diğerkâmlık duygusu aslında çok şey öğrenmeye vesile olmuştu.

Kendi ifadesiyle, “Ak kâğıt üzerinde siyah yazı görmemiş” bir kimse olduğu halde, bahşedilen ilm-i vehbisi ile tanıdığımız Sarı Emmi bambaşka bir diyarın temsilcisiydi sanki. Verilen bu tecellilerin sebebini şöyle özetlerdi: “Emminin oğlu! Biz bunu horul horul uyuyarak kazanmadık, yıllardır üzerimize sabah güneşi doğmadı.” Çocuk yaşımıza bakmadan, bizimle ilgilenip yıllar sonra Elmalılı Tefsiri’nde satır-satır bulacağımız sohbetleri yapardı.

Bize göre çok önemli olduğunu düşündüğümüz ve bu sebeple çok defa yatağından kaldırdığımız, ama hiç yüzünü ekşitmeden bizi dinleyip, çözüm üreten bir hizmet ehli Muammer Hocamız oldu önümüzde. Siz ona sadece yapılacak bir hizmet olduğunu söyleyin. Tek cevap verirdi: “Elbette. Hemen yaparız.” Yarınlara hazırlayan sohbetleriyle, öğrencilerinin gönlünde ayrı bir iz bırakmıştı.

Ramazan’ın son on gecesini dostlarıyla birlikte, sabaha kadar dolduran birisi önünüzden yürüdü mü? “Vakit nasıl değerlendirilirmiş?” sorusunun cevabını tatbiki olarak gösteren, zikir ve Kur’an aşığı bir diğer Muammer Hocamız önümüze bir fener tuttu.

Umre dönüşü birkaç hurmayı hediye etmek istemiştim. Dersimize girdikleri için, not verirken yanlış ve yanlı davranma korkusu taşıyan Ahmet Hocam, bir başka takva ölçüsünün numunesi olarak kaldı zihnimde. İmam-ı Azam’ın borçlu bir kimsenin duvarında gölgelenmeme hassasiyetinin sona kalan temsilcisiydi sanki.

Kardeşimin okul kaydı için yardım istediğim Mustafa Amcamız vardı. Orada bulunan ve kendisine bugün Rahman’ın rahmetini dilediğim Derviş Dedemiz, daha konuyu anlamadan, “Mustafa’m, hizmet neyse ben hallederim. İşin varsa sen kal.” demişti. Onlar için sadece Allah’ın bir kuluna yapılacak yardım vardı. Zoru veya kolayı değil. Yani “Garsiyaya mektubu götürmekti” Her şey…

Kazancına haram karıştırmama konusundaki hassasiyetiyle temayüz eden merhum Naim Amcamız, bir başka yıldız oldu önümüze. Memuriyeti döneminde Hz. Ömer’in (r.a.) devlet işinde başka, kendi işinde başka mum kullanma dikkatini yaşayan bir örnekti. Mesaiden erken ayrıldığı için bir kısım yakınlarıyla arası da açıktı.

Aslında arkasına iz bırakan önderler çokça vardı. Hâlâ da var. Galiba önemli olan bastığımız ize dikkat edebilmek. İzi kaybetmemek.


Haşim Akın'ın Yazısı.