Telegram ve Zihin Kontrolü
Bilgehan Eren
-Derin Dünya İmparatorluğunun Görünmeyen Silahı 3-
İnsanın hür iradesini kırmak, zapt altına almak için -niteliği askerî sır olan- bir cihaz marifetiyle “elektromanyetik sinyaller” göndererek, hedef alınan kişinin zihin ve bedenini uzaktan kontrol etmeye ve yönlendirmeye çalışan bir silah teknolojisi ve zihin yönlendirme metodunun adıdır TELEGRAM.
"İsan hakları” diye naralar atıp, balonlar uçursalar da, Latince “inquisitio” (soruşturma) kelimesinden gelen Ortaçağ Engizisyonu’nun “Böğüren Boğa” metodundan beri, Batı dünyası ileri işkence tekniklerinde büyük mesafe (!) kat etmiştir. Klasik tanımla “işkence”; bir kimsenin düşüncelerini öğrenmek amacıyla uygulanan, maddî veya mânevî olarak yapılan sistemli bir eziyettir. Nasıl ki ulaştırmadan haberleşmeye kadar her sahada, yaşanılan çağa özgü güncellemeler oluyorsa, gelişen (!) işkence metotlarına paralel, işkence kavramını da “denetim ve kontrol altında tutma” özelliğini de ekleyerek yeniden tanımlamamız gerekir.
Hatırlanacağı üzere, 2014 yılının Aralık ayında, ABD Merkezî Haberalma Teşkilatı (CIA) 11 Eylül saldırıları sonrası terör şüphelilerine uyguladığı işkence içeren gözaltı ve sorgulama tekniklerine dair Senato İstihbarat Komitesi raporunu açıklamıştı. Medya ile paylaşılan ise yaklaşık 6 bin sayfalık raporun sadece 500 sayfasıydı. Ne vardı bunların içinde, -Batı adamının genetik yapısına uygun olarak- son derece iğrenç, ağır, aşağılık, fizikî ve mânevî işkence uygulamaları ki bu yazıda bunları tekrarlama niyetinde değiliz. Bir bakıma günah çıkartma adına paylaşılan bu raporun içinde yer alan işkence uygulamaları, aslına bakılırsa, dünyanın en saygın kurumlarından biri olan (!) Harvard Üniversitesi’nden hukukçuların vakti zamanında “onay vermesiyle” başlamıştı. Onlar buna, “işkence” değil, “ileri sorgulama teknikleri” diyordu. Raporda kaba işkenceler bir tarafa, bir husus vardı ki, aslında üzerinde yeteri kadar durulmadı. Bu işkence metotları, CIA dışından (dışında olmak ne demekse), iki psikoloğun yönlendirmesi, geliştirmesiyle yapılmıştı. Medyaya servis edilen isimler ise gerçek değildi. Kaldı ki, ismi paylaşılan bu iki psikoloğun, birazcık da yığınların gazını almak ve sus payı anlamında adlarının verildiği, aslında arka planda APA - Amerikan Psikologlar Birliği’nin de zaten CIA ve Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) ile organize çalıştığı iddia edildi.
“Halkın aklı gözündedir” hakikatine binaen, bu vesileyle kamuoyu bir kez daha kaba işkence metotlarına dikkat kesildi. Ne var ki, teknolojisi görünmeyen, gösterilmek istenmeyen, elden geldiğince sır gibi saklanmaya çalışılan ve konunun giriftliğinden mütevellit, anlaması, anlatılması, kültürel ve tarihî arka planının kavranması ve ispatı da zor olduğu için, kof adamların kafa yorma zahmeti yerine, inkâr etme kolaylığına kaçtıkları bir husus daha var: TELEGRAM!
İnsanın hür iradesini kırmak, zapt altına almak için -niteliği askerî sır olan- bir cihaz marifetiyle “elektromanyetik sinyaller” göndererek, hedef alınan kişinin zihin ve bedenini uzaktan kontrol etmeye ve yönlendirmeye çalışan bir silah teknolojisi ve zihin yönlendirme metodunun adıdır TELEGRAM. İsim babası, kendisi de bu cihazın işkencesine maruz kalan Mütefekkir Mirzabeyoğlu.
2003 yılında yayımlanan aynı isimli eserinde şöyle der Mütefekkir:
«Telegram-telemetri; uzaktan zihin kontrolü, zihni yönlendirme, haberleşme, telepati, işkence... Telegram, kelime anlamıyla, bildik dile çevrilmek üzere kendi “mors alfabesi” dedikleri işaretlerle uzaktan haber iletmeye yarayan “telegraf” demek; elektrikle çalışır bir model... Aynı neticenin çeşitli usullerle sağlanır olması bakımından, bizim anlatacağımız “telegram”, sadece âletle ilgili bir şey değil...
(...)
Şair Bodler’in, simyadan mülhem, sevgilisine “sen bana çamur verdin, ben ondan altun yaptım!” demesi gibi, bize zehir yedirdiler, biz onu panzehir ve bağışıklık aşısı yolunda kullandık. Bir bakıma Türkiye’de pratiği -teorisi de!- benimle meşhur olan bu iş, “ilim sınır tanımaz” tesellisiyle Lût Kavmi’ne parmak ısırtır melânete ve yardımcı unsurlarla insanı robotlaştırmaya davranmışken, diğer yönüyle “dünyada” da kıstırılmış fertler üzerindeki tecrübelerin sınırını aşamamıştır.»
İmdi bu şerhin ışığında, toplumda çokça karıştırılan bir husus var ki, kelimelerin elverdiği ölçüde konuyu netleştirmeye çalışalım. “Telegram” ile “zihin kontrolü-yönlendirmesi” genellikle birbirinin yerine kullanılıyor ve kafa karışıklığına sebep olabiliyor. Öncelikle, zihin kontrolü-yönlendirmesi denilen husus, ferdî ve/veya toplumsal mânâda söz konusu olabiliyor. Telegram ise tamamen ferdî, topluluğa değil de seçilmiş bireylere yapılıyor ve bunun için askerî, siyasî, istihbarî amaçlarla kullanılan “özel bir cihaz” kullanılıyor. Bu genel ifade içinde, her gün binlercesine maruz kaldığımız reklam mesajlarını, basını, televizyonu, dizileri, müziği, sinemayı, modayı, hipnoz tekniklerini, halüsinasyona maruz bırakan ilaçları, LSD gibi kimyevi maddeleri, uyuşturucuları ve elbette eğitim sistemini ve bunun yanında daha birçok hususu “telegram” ismiyle değil de, “zihin kontrolü ve yönlendirmesi” başlığıyla anmak daha yerinde olacaktır.
Vakti zamanında Orta Asya’daki mankurtlaştırma da, bugün TV ve bilgisayar önünden kalkamayan çocuk da; dün Hasan Sabbah’ın maddî bir aracı (haşhaş) kullanarak fedailerini kontrol etmesi de, yahut 20. Yüzyıl’da gizli servislerin yürüttüğü LSD deneyleri de aynı kategoride görülebilir. Keza, şamanların kullandığı davul sesinin dalgaları ile tedavi ettiği kişinin beyin dalgaları arasında bir uyum oluşturduğu ve bu sırada dua okuyarak onun beynine istediği emirleri yerleştirdiği bugün ilmî olarak kanıtlanmıştır. Çağımızda ise bu olay, daha da gelişerek “neurolinguistik programlama” (NLP) adını almıştır. (Elbette bu kullananın amacına göre, iyiliğe de kötülüğe de hizmet edebilir.)
Bir parça daha detaylandırmak adına şunu da ifade edelim: Kasım 1963’te Kennedy suikast sonucu ölür. Halk şok içindedir. Bu sırada Vietnam Savaşı da başlamıştır. Efsane diye anılan müzik grubu “Beatles”, Şubat 1964’te ABD’ye geldiğinde, Martin Luther King tarafından düzenlenen gösterilere binlerce Amerikalı katılmaktadır. Beatles, ABD’de birden parlar ve patlar. Festival adı verilen etkinliklerde meydanlardan uyuşturucular bedava dağıtılmaktadır. Niyet bellidir. Savaş karşıtlarına hedonizm pompalamak ve potansiyellerini haşhaş dumanıyla buharlaştırmak. Derin Dünya İmparatorluğu’nun elit yapısı, “karşı kültürünü” kendi elleriyle oluşturur, şekillendirir, esas meselelerinden onları koparır. Radyo istasyonları en çok sevilen kırk şarkıyı sürekli yeniden çalan makineler haline de işte bu zamanda gelir. Neticede amaç bellidir, kitleleri yönlendirmek ve kontrol etmek. Zaten 1954 tarihli Bilderberg Toplantısı’nda şöyle bir karar alınmıştır: “Tecrübeyle ispat edilmiştir ki, bir sessiz silahı korumanın ve halk kontrolünü ele geçirmenin en basit yolu, onları bir taraftan şaşkın, organizasyonları bozulmuş, ilgilerini gerçekten önemi olmayan başka sorunlara çekilmiş bir durumda tutarken, diğer taraftan disiplinsiz ve temel sistem prensiplerinden habersiz tutmaktır.”
1963 yılında CIA Başkan Vekili olan Richard Helms ise şöyle diyordu: “10 yılı aşkın bir süredir illegal servisler insan davranışlarını kontrol etme çalışmalarını sürdürmektedir. Bu deneylerin sürdürülmesi yönündeki çalışmalar gerçekçi ve bu ölçüde kontrol edilebilir olmalıdır.”
2015 yılı itibarıyla, onlarca Hollywood filmine de ilham kaynağı olan, gerek kültür emperyalizminin bir uzantısı olan “zihin kontrolü ve kitlelerin yönlendirilmesi” hususunda, gerekse de şeytanî bir işkence aracı olan (kaba işkence iz bırakır, bu ise ispat edilemez) “elektromanyetik zihin kontrolü” konusunda (ki dünya üzerindeki mağdurların beyanı bir yana, Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Selim Şeker’den Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a kadar birçok akademisyen ve bilim insanının da teyidi vardır.) Türkçe’de de yaklaşık otuz eser artık mevcuttur.
1978 yılında, Operation Mind Control (Zihin Kontrol Harekâtı) adıyla yayınladığı kitabında araştırmacı-yazar Walter Boward şöyle diyor:
“CIA tarafından uyuşturucu ilaçlarla yapılan deneyler, ABD hükümetinin uyguladığı çok gizli zihin kontrol projesinin yalnızca bir kısmıdır. Bu deneyler binlerce kişi üzerinde 35 yıl devam etmiştir. Bu araştırmalar; hipnoz tekniği, narkotik-hipnoz, elektronik olarak beynin uyarılması, ultrasonik, mikrodalgalar, alçak ses frekanslarıyla davranışların etkilenmesi ve davranış değişiklikleri terapisidir. CIA, psikolojik silah stoklarını, psişik silahların değişik tiplerini geliştirmeyi başararak artırmıştır. Şimdi bu kabiliyetleriyle yeni bir tip savaşa girmesi mümkündür. Bu savaşın görünmez, muharebe sahası insan zihinleridir. (...) Parapsikolojik silahları devletler vatandaşlarını kendi ideolojik ve politik sistemleri içinde tutmak için veya diğer ülke insanlarının zihinlerini etkileyerek değiştirmek ve kendi gayelerine uygun yönlendirmek maksadıyla kullanacaklardır.”
Yazımızın sonunu, -genel bir kaide ile- İmam Şafiî Hazretleri ile mühürleyelim:
“Ehl-i dünyanın yakınlığı, sağlam insanı bile hasta eder.”
GENÇ'ın Yazısı.