Türkiye seyahatinin her durağında yeni bir şaşkınlık yaşayan İbn-i Batuta, yolculuğunun Lâdik ayağında bu sefer korku dolu anlar yaşadı. Şehre girer girmez atının yularına yapışan iki ayrı grubun, birbirlerine bıçak çekerek kavgaya tutuşmaları, şehir içinde güpegündüz eşkıyaların saldırısına uğradığını düşünen meşhur seyyahın yüreğini ağzına getirdi.

Muhabrimiz İbn-i BatutaLadik beldesinde yaşadıklarını şöyle anlattı: Ladik (Denizli) beldesine girdiğimiz saatlerde, biz çarşıdan geçerken bazı kimseler dükkânlarından çıkıp hayvanlarımızın dizginlerine yapıştılar. Bir başka gurup ise bunlara engel olmaya kalkıştı ve bu yüzden aralarında kavga çıktı. Hatta bazıları birbirlerine bıçak çekmeye bile kalkıştı. Ne söylediklerini anlayamadığımız için müthiş bir korkuya kapılarak, bölgede yol kesicilik yapan Germiyanlılarla karşılaştığımızı, bu şehrin onlara ait olduğunu ve mallarımızı elimizden almaya çalıştıklarını sandık. Ortalıkta tam bir kargaşa yaşanıyordu. Tam bu sırada Cenab-ı Hak bizi Arapça bilen bir hacıya rast getirdi. Ondan, bu kişilerin bizden ne istediklerini sordum. ‘Korkmayın’ dedi. ‘Bunlar Ahilerdir. Sizi ilk karşılayanlar Ahi Sinan’ın, diğerleri ise Ahi Duman’ın yoldaşlarıdır.

Her iki grup da kendi zaviyelerine inmenizi istiyorlar. Olacak iş değildi! Eşkıya olmasından korktuğumuz bu adamların yegane kavga nedeni bizim hangi zaviyede ağırlanacağımızdı. Onların bu yüksek misafirperverliği karşısında gerçekten hayretler içerisinde kaldım. Nihayet aralarında kura çekilmesi ve kura hangi tarafa isabet ederse o tarafın zaviyesine misafir olmamız kararlaştırıldı. Böylece aralarında sulh yapılmış oldu. Kura Ahi Sinan’a düştü. Bu zat, kuranın kendilerine çıktığını haber alınca arkadaşlarından bir grupla gelip, bizi karşıladı. Hep birlikte onun zaviyesine gittik. Bize çeşit çeşit yemekler getirdiler.

Sonra Ahi Sinan bizi hamama götürdü. Bizzat kendisi hamama girerek benim için koşturduğu gibi arkadaşlarından üçü dördü de arkadaşımın hizmetinde bulundu. Hamamdan çıktıktan sonra mükellef bir sofra hazırlandı. Sofra; türlü türlü yemekler, çeşit çeşit tatlılar ve bol meyvelerle donatılmıştı. Yemeği yedikten sonra hafızlar Kuran-ı Kerim okudular.

Ondan sonra hepsi sema ve raksa başladılar. Gelişimiz Sultan’a haber verilmiş olduğundan ertesi akşam da o bizi davet ediyordu. Davet, Sultan’ın yanımıza elçi olrak gönderdiği Kadı Alaadin-i Kastamoni tarafından iletildi. Bu sebeple, kendisi ve oğlunu ziyarete gittik. Zaviyeye döndüğümüz zaman bu kez de dünkü kurayı kaybeden Ahi Duman ile arkadaşlarını, bizi bekler bulduk.

Ekibimizi dostça buyur edip, zaviyelerine götürdüler. Bunlar da aynen Ahi Sinan grubu gibi yemek ve hamam ziyafetinde bulundular. Hatta fazladan bir jest yaparak, üzerimize gülsuyu döktüler. Sonra hep birlikte zaviyeye geldik. Yine diğerleri gibi yemekler, tatlılar ve meyvelerle iltifat gösterdiler.

Yemekten sonra Kuran-ı Kerim okundu. Arkasından da sema ve raksa kalktılar. Böylece bunların zaviyesinde de birkaç gün kalmış olduk.


GENÇ'ın Yazısı.