Alanında en yetkin isimlerden birisi olan gazeteci yazar Mustafa Özcan’la Arap dünyasındaki sıcak gelişmeler üzerine konuştuk.

rap dünyasındaki halk hareketlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben halk hareketlerini “fıtrî” ve “olması gereken” hareketler olarak değerlendiriyorum. Osmanlı sonrasında Arap  dünyasında bir türlü paylaşımcı iktidarlar işbaşına gelememiştir. Asr-ı Saadet’ten itibaren baktığımız zaman İslam dünyasında iki tarz yönetim olmuştur. Bunlardan bir tanesi; Emeviler ile başlayan siyasî sapma hareketidir. Ki bu,  Roma anlayışına benzediği için ve despotizme dayalı bir yönetim olduğu için kayzerizm olarak da ifade edilebilir. İkinci  olarak ise Osmanlı’nın yıkılması ile birlikte yeni bir dönem başlamıştır. Bu da bir ideolojik sapma dönemidir.

Saltanat döneminden  sonraki cebberrut yani totaliter anlayışların hâkim olduğu bir dönemdir. İster kraliyetler olsun ister cumhuriyetler olsun aslında  aralarında pek de bir fark yok. Yani Kaddafi’nin Libya’sı, Saddam Hüseyin’in Irak’ı, Mübareğin Mısır’ı veya Yemen’i veya Suriye’si bizim için birbirinden hiç de farklı değil. Ben yeni dönemde bu Arap rejimlerinin sarsılmasını, halk  iktidarlarının gelmesini genel olarak/temel olarak hayırhah olarak görüyorum. Tabi, yöntemlerde bazı hata/kusurlar olabilir. Libya ile  Mısır’daki veya Tunus’taki yöntemler farklı olmuştur. Tunus’taki ve Mısır’daki yöntem daha sağlıklı olmuştur çünkü kan daha az  akmıştır. Millet daha barışçı bir yöntemle iktidarı devirmiştir. Bu olması gereken şeydir. En az bedelle en büyük fayda veya değişim temin edilmiştir.

“MISIR HALKI İRAN HALKINDAN DAHA FAZLA AMERİKA DÜŞMANI!”

Bu olayların arkasında kimler var? Komplo teorileri doğru mu?

Ben olayların arkasında halkın olduğu kanaatindeyim. Evet, belki olayların arkasında başka güçler de olabilir. Fakat ben bunların  varlığının cüzî olduğunu düşünüyorum. 2000’li yılların başında Mısır’da bir Kifaye hareketi vardı. Bu hareketin başındaki Eymen Nur  ve Sadett in İbrahim gibi isimler sürekli Amerika ile irtibat hâlindeydi. 2010-2011 diliminde baktığımız zaman Mısır’da büyük bir halk hareketinin olduğunu; bu halk hareketinin başındakilerin de yine Amerika ile irtibatlı kişiler olduğunu görüyoruz. Evet, Amerikazaman  zaman Arap dünyasındaki liberal hareketleri desteklemiş ve onlara bilhassa parasal yardım da yapmıştır. Fakat iki şeyi birbirinden iyi ayırmalıyız. Bu durum tek başına halk hareketlerinin oluşması için yeterli bir sebep teşkil etmemektedir. Neden?

Birincisi;  Amerika’nın  muhalifl ere yaptığı milyonlarca dolar yardıma karşı Mısır rejiminin aldığı kontra tedbirler olmuştur. Sekiz milyon dolarla,  on milyon dolarla Mısır rejiminin yıkılacağını varsaymak gerçekçi olmaz. Amerikan istihbaratı İran ve Sudan’a yönelik de benzer  yardımlar yapmıştı. Rejim muhalifl erini desteklemişti. Fakat bu yardımlar hiçbirinde bir kıpırdanmaya dönüşmedi. Dolayısıyla  “Amerika yardım yaptı da olaylar bu duruma geldi” demek işi basitleştirmek olur.

İkincisi; Mısır halkı İran halkından daha fazla  Amerika’ya düşmandır. Halkın yüzde yetmişi  veya sekseni Amerika’dan nefret eder. Böyle bir halkın kolay kolay Amerika’nın lehine  olarak meydana çıkmaları söz konusu değil. Diğer Arap ülkelerinde de aynı düşmanlık söz konusudur.

Üçüncüsü; Biliyorsunuz zafer  konuşmasını Karadavi yaptı; İslam’a atıft a bulundu. Karadavi’nin doğrudan Amerika’yı desteklediğini varsaymak imkânsız ve  eşyanın tabiatına da aykırı bir şey. Doğru da değil… Dolayısıyla ben bu rejim değişikliklerinin hem faydalı hem de temiz olduğu  kanaatindeyim.

Şu da var; ben komplo hiç yoktur da demiyorum. Her şeyi komployla açıklamaya çalışmak yanlıştır diyorum. Bu  ayaklanmaların nedeni Amerika’nın faaliyetleridir diyemiyoruz ama bu ayaklanmayı yapan unsurlar arasında Amerikancı unsurların   olduğunu söyleyebiliyoruz.

Bu komplo teorilerini kim ortaya atıyor? Bundan çıkarı olanlar mı var?

Yemen’de Ali Abdullah; “Bu işin arkasında Amerikalılar var, şunlar bunlar var” demişti. Oysa kendisi zamanında iktidarda kalabilmek  için her renge giriyordu. Zaman zaman Amerika’ya da yaklaşıyordu. Sonra böyle demeye başladı. Yine Beşer Esad da parlamento  konuşmasında üstü kapalı da olsa uzaktaki ülkelerden yani Amerika’dan bahsett i. Görülüyor ki bu komplo iddialarını dile getirenler rejimlerin yöneticileridir.

Halkların talepleri neler peki?

Halkın talepleri şunlar: Bir; basın özgürlüğü. İki; dolaşımlı çok partili bir sistem… Üç; siyasi tutukluların salınması… Suriye örneği üzerinden gidersek öfk enin nedenlerini beş ana başlıkta sıralayabiliriz. Birincisi; Otoritenin tek bir ailenin elinde olması; yani Esad  ailesi… İkincisi; Servetin tek elde olması; ki en ufak bir tuvalet ihalesine bile bunlardan izin alınmadan katılamıyorsunuz. Üçüncüsü; Basında tek el; ki orada özel sektöre ait olan basın da yine aynı ailenin elinde. Dördüncüsü; Meşruiyeti tek elde tutmaları yani  referansı da kesinlikle onlar tayin ediyorlar. Onlardan referans almadan hiç kimse hiçbir şey yapamıyor. Referansın dışına çıktığınız zaman da meşru değilsiniz. Orada dekor partiler var; bunların referansı yine aynı aile.  

Özellikle Suriye’de medreselere çok ağır müdahaleler oldu. Bunun sebebi nedir?

Medrese yönünden Şam dünyada örneği az olan bir yerdi. Sünnî dünyasında en büyük medreseler oradaydı. Mısır, Pakistan,  Hindistan ve Afrika’nın bazı yerlerinde de medreseler var fakat ilmî geleneğin en kuvvetli olduğu yer Şam’dır. Mesela Fethu’l İslam  medresesini örnek verecek olursak burada altı - yedi bin kişi okuyordu. Ve buraya dünyanın her yerinden öğrenciler geliyordu, Ben  Fethu’l İslam’da okurken Fas’tan, Tunus’tan Fransa’dan, Senagal’den gelen çok sayıda arkadaşımız vardı. Şam, ilmî manada kabul  görmüş küresel bir yerdi. Rejimin savunucusu olan aile bu yapıdan endişeleniyordu. İlerisi için kendi varlığına yönelik bir tehdit  olacağını varsayıyordu. Özellikle Fethu’l İslam’da yetişenlerin bir kısmını terör örgütlerine yakınlıkla itham ediyordu.

Kitaplara yönelik de bir baskı var mıydı?

Kitaplar zaten öteden beri kontrol altındaydı. Mustafa Sibayi ve Said Havva gibi rejim karşıtı zevatın kitaplarının burada satılması  mümkün değil. Suriye ilmi açıdan zengin olmasına rağmen kitap açısından mesela Ürdün kadar zengin değildir. Rejimin tabiatından  kaynaklanan bir durumdur bu… Medreselere olan baskıları da kitaplara karşı olan tutumları da aynı sebebe dayanır.

Bu baskının bir sebebi de Esad ailesinin mezhebi durumu olabilir mi?

Bu, mezhepten daha çok siyaset ve yönetim tarzıyla ilgilidir. Beşşar Esad’ın Nuseyri bir aileden geldiğini biliyoruz fakat onun yönetim  tarzı tamamen Emevi yönetim tarzıdır. Esad’ın sarayının duvarlarında bile Emevilere ait semboller olduğu söyleniyor. Muaviye hayatt ayken Yezid için biat almıştı; aynısını Hafı z Esad oğlu Beşşar Esad için yaptı. Netice itibariyle Suriye’yi bir azınlık yönetiyor, bu sadece  mezhebi bir azınlık değil ideolojik ve siyasi bir azınlık aynı zamanda. İdeolojik azınlık ifadesini ben ilk olarak Cezayir eski başbakanı Abdulhamit İbrahim’den duymuştum. Diyor ki; “Kendi halkına ve kendi halkının değerlerine dayanmayan ithal ideolojilere dayanan yönetimlere ideolojik azınlık yönetimi denir.” Güzel bir tanımlama…  

İnşallah İslam dünyası çok hızlı bir şekilde toparlanacak. 2010- 2025 yılları tamir ve yenilenme yılları olacak. Bu halk hareketleri ile  biz burada bir şans yakaladık. Bunu el birliği ile değerlendirebilirsek ne mutlu bize, değerlendiremezsek bu bizim için bir kayıptır.

İdeolojik azınlık yönetimleri bugünkü teknoloji ile baş edebilecekler mi sizce?

Evet, şuanda eskisinden farklı olarak, iletişim araçları çok yaygın. Mesela internet ve cep telefonları çok yaygın... Eskiden Kâbe’ye  fotoğraf makinesi veya kamerayla giremezdiniz. Ama şimdi gelişmiş cep telefonları ile her yere girebiliyorsunuz. Arap isyanları ile  ilgili birçok görüntü cep telefonları ile çekildi. Organize gösterilerin yapılmasında internetin büyük katkısı oldu. Bu dönemde rejimler teknolojiye mağlup oldular. Esasında teknoloji şeff afl aşmayı da beraberinde getirdi.

Arap devrimleri sonuçları itibari ile İslam dünyası için bir umut olabilir mi?

Halka kapalı olan bütün rejimler istibdatt ır ve fı trata aykırıdır; dolayısı ile de İslam’ın ruhuna aykırıdır. Köhne Arap rejimlerinin  yıkılması ve molozlarının ortadan kalkmasıyla İslâm âlemi yeni bir mecraya doğru gidecek. 21. yüzyıl inşallah İslam yüzyılı olacak. O  deccalvari rejimlerin devrilmesini ben bunun ön adımı olarak görüyorum. İnşallah İslam dünyası çok hızlı bir şekilde toparlanacak. 2010-2025 yılları tamir ve yenilenme yılları olacak. Bu halk hareketleri ile biz burada bir şans yakaladık. Bunu el birliği ile  değerlendirebilirsek ne mutlu bize, değerlendiremezsek bu bizim için bir kayıptır.

Önümüzdeki bu şansı iyi değerlendirebilirsek müspet bir yere doğru gideceğiz. Halka çok iş düşüyor, aydınlara çok iş düşüyor. Şunu akıldan çıkarmamak gerekir ki devrimler  sonrasında yanlış yerlere doğru sevk edilebilir, manuple edilebilirler. Halkın çok uyanık olması lazım... Kendi kazanımlarının farkında  olması lazım… Burada bu devrimlerin ortaya çıkardığı liderlerin fonksiyonu da çok önemli… Bu konuda bir boşluk varsa bir şekilde doldurulur. Fransız devriminden on yıl sonra devrimi Napolyon çaldı, başka noktalara götürdü. Ama her şeye rağmen Fransız devrimi  sonraki iki yüz yıla damgasını vurdu.

Arap dünyasında yaygın kanaat şudur ki ideolojiler dönemi gecikmeli olarak da olsa  bugün sona ermiştir. Artık yeni dönemde halka düşen; yaptıkları devrime sahip çıkması ve devrimin sonuçlarının başka mecralara  gitmesine engel olmasıdır. 


Aydın Başar'ın Yazısı.