Hayal Kurmak Bedavadır
Kadir Bekar
“Bir yerde kaybolursak, çocukluğumuzda bulabiliriz kendimizi. Ne kadar büyürsek büyüyelim, hepimizin döneceği, dönmek isteyeceği yer çocukluğudur.”
İstanbul’un kalbi olsaydı kesinlikle Üsküdar’da atardı. Ramazan öncesi bir gün, ben de İstanbul’un başkentinin sokaklarını arşınlarken, ikindiden biraz evvel, Gülnuş Valide Sultan Camii’nde buldum kendimi. Bahçesindeki çınarları seyre durdum. Edeple toprağa uzanan çınarlar, haşmetle yükseliyordu göğe doğru. İnsanlar da böyle değil miydi?
Yanımda Yusuf Goncagül’ün hediyesi bir defter, birkaç çocuk şiiri ve şiirleri yazılan çocuklara hediye şeker, bir de sükûnet mevcuttu. Avlusu geniş, avlusunda oturan insanlar ise huzur doluydu. Niyetim birkaç çocuk şiiri yazmaktı. Derken defterimi açtım ve tam kalemim sayfalarla hasret giderecekken yanıma bu sıcakta su satmak zorunda kalan bir erkek çocuğu geldi. Hüseyin Altuntaş’ın dediği gibi; “Şiirin bittiği yerde gerçeğin romanı başlıyordu.”
Vanlı Mehmed. Beşinci sınıfa yeni geçmiş. Dört kardeşler. Babası inşaatta işçi. Muhabbet etmek istedim, kabul etti. Bilmem hiç fark ettiniz mi ama birbirimizle konuşmuyoruz aslında. Sadece okuyor ve yazıyoruz. Ne dinliyoruz ne de doğru dürüst dinleniyoruz. Kırdık o gün zincirleri. Vanlı Mehmed ve Trabzonlu Kadir...
“Büyüyünce ne olacaksın?” diye sordum. “Doktor, ağabey” dedi. “Helâl olsun Mehmed, ama neden doktorluk?” dedim. “Parası çok ağabey” dedi. Ayaklarında marka ayakkabılar yoktu. Üzerindeki tişörtün kenarından iplik çıkmıştı. Eskiydi elbiseleri ama temizdi Mehmed, tertemizdi. “Çok paran olursa ne yapacaksın?” dedim. “Havuzlu villa alacağım ağabey. Bir de bahçesi olacak kocaman.”. “Niye kocaman?” dedim. “Ağabey anam belki patates eker de yeriz biz de ailecek” dedi. Gayri ihtiyari güldüm ağlanacak hâlime. Villa alacak parası var, hatta patatesi firmasıyla satın alacak kadar çok ama çocukluğu bırakmıyor yakasını. Bir yerde kaybolursak, çocukluğumuzda bulabiliriz kendimizi. Ne kadar büyürsek büyüyelim, hepimizin döneceği, dönmek isteyeceği yer çocukluğudur.
Katları konuştuk. Üçte karar kıldık. Sonra başladık evdeki odaları konuşmaya. Odaların birini yeşile, diğerini maviye boyuyorduk. Hayal dünyasında kocaman bir mutluluk inşa ediyorduk. Derken dışarıda zabıtayı gördü. Biraz korktu ki sindi içine doğru. “Korkma Mehmedim ben burdayım, korkma” dedim ve sonra devam ettik. “Odaların birinde televizyon olsun.” dedim. “Duvara asılanından ağabey, kocaman olsun. Bir de internet olsun.” dedi. “Tabi ki ya bir de laptop olmalı.” dedim. “Ağabey, Counter da olur mu ki içinde?”. “Olur Mehmedim, sen istersin de olmaz mı ki.” Hayal kurmak bedavadır. Pahalı olan ise acılarımız… Sevindi aslanım. Gözlerinin içi güldü. Play Station deyince elindeki suyu bırakıp oynayacak sandım. “Ağabey pleşteyşın 3 ama.” dedi gülerek. Bedavadan kocaman bir hayal kurarken tam bu esnada mermi gibi bir cümle kurdu Mehmed. “Ağabey hep kendime aldım. Param olursa fakirlere de vereceğim. Ben fakir oldum, onlar olmasın.” dedi. Gözümden düşen damlayı gördüğünü zannetmiyorum. “Namaz kılar mısın?” diye sordum. “Tabi ağabey.” dedi. Beraber ikindi namazını kıldık. Küçücük lâkin kocaman bir tecrübeye sahip ellerini duaya kaldırırken, âmin demenin ne demek olduğunu orada öğrendim.
Ayrılırken “Tatlı bir suyunu içebilir miyim doktor bey?” dedim. Utandı. Anadolu’nun yağız delikanlısı… Cesur ve esmer bakışlı Doktor Mehmed’i… Başını okşadım. Bilirim çünkü bir çocuğun büyümesinde anne sütü kadar ihtiyaçtır şefkat ve merhamet… Hesaplaşıp, helalleşip oradan ayrıldım. Geride kocaman hâtıralar bıraktım. Şimdi hayattan her şikâyet ettiğinizde bu hatıram hatırınıza düşsün. Muhabbetle…
GENÇ'ın Yazısı.