Kıyamete kadar insanlığın önüne konmuş en güzel şahsiyet örneklerinden birisi de Amir bin Füheyre’dir. Allah Rasulü tarafından  İslam’ı öğretmek üzere gönderildiği bir kavim tarafı ndan şehit edilmiş bu aziz sahabinin sadece son ânı bile akıl ve gönül sahiplerini  alıp ebedi kurtuluşun kapısına götürecek kadar önemlidir. O sahabinin ciğerine gelip saplanan öldürücü mızrak darbesine verdiği ilk  tepkiyi -ki birkaç kelimeden ibarettir- bir seminer konusu yapsak dünya ve ahiret mutluluğumuz için en gerekli işlerden birisini yapmış  oluruz doğrusu. O tepki nedir biliyor musunuz? Mızrak kendisine isabet eder etmez ağzından gayri ihtiyari çıkan iki kelime… Sadece iki  kelime…

İnsan son ânında, hem de farkında olmadığı bir anda, kendisine sahip olamadığı o kritik anda istemeden nasıl bir tepki verebilir ki? Ah mı der? Eyvah mı der? Yandım mı der? Allah mı der? Aslında ne diyeceğimiz, nasıl yaşadığımıza bağlı değil mi?  Elhak öyledir. Nasıl yaşadığımız neyin derdini çektiğimize bağlıdır, neyin derdini çektiğimiz ise hayata nereden ve nasıl baktığımıza… Amir bin Füheyre’nin ağzından çıkan son iki kelime nasıl yaşadığı, neyin derdini çektiği ve bu sayımızda kapaktan  verdiğimiz kızıl elmamız ne olmalı sorusuna kendi içinde verdiği cevabı hülasa eden ihtişamda bir tür amentü beyanıdır; sadece bu hayatı değil, öteleri de içine alan genişlikte ve aşkınlıkta bir muhtevaya sahiptir. Öylesine edilmiş sözlerden değil,  sadece sahibini değil, taa kıyamete kadar işiten herkesi titretip kendisine getirecek kadar çaplı ifadelerdir.

Ne mi demişti o sahabi? Şu iki kelimeyi: “Vallahi kurtuldum!” Onu şahadete götüren ve sonradan kendisi de İslam’la şerefl enecek olan Cebbar bu sözü sonradan çok düşündü. Neden böyle söylemişti Amir? Ölüyordu, hayatı bitiyordu ama o  kurtulduğunu söylüyordu, bu ne anlama geliyordu ki? Ölüm neydi, kurtuluş neydi, hayat ne içindi? Cebbar’ın “Vallahi kurtuldum” sözü ile içine girdiği sorular yumağı çok geçmedi, O’nu da kurtuluşun kapısına getirdi. Cebbar Müslüman oldu. “Vallahi  kurtuldum” sözü sadece şehit olarak cennete kavuştuğunu ve dolayısıyla kurtulduğunu ifade eden Amir’in kurtuluşunu değil, O’nu şehit edenin de kurtuluşunu getirdi. Kızılelmamızın ne olması gerektiğini sorguladığımız bu sayımızda aslında biz de ne  yaparsak, neyi hedefl er ve neyin derdini çekersek kurtulacağımızı araştırıyoruz. “Vallahi kurtuldum” diyebilecek bir aşk, fedakârlık ve adanmışlığın neye yöneltilmesi gerektiğini bulmak için…

* * *

Geçtiğimiz ay hem derdin hem de neşenin püfür püfür estiği şölenler, buluşmalar gerçekleştirdik. İstanbul şölenimizde Anadolu’nun dört bir tarafından gelen kardeşlerimiz muhabbetin, edebin ve zerafetin temsilcileri gibiydiler. Misafirimiz olarak  katılıp bir selamlama konuşması yapan Canan Teyze’mize katılımından ötürü teşekkür ett iğimizde bize mukabelesi o gecenin güzelliğine dair bir fikir verir zannediyorum: “Esas ben size teşekkür ederim, bana bu güzellikleri yaşatt ığınız için. Sizi ve  bugünleri gördüm ya, artık ölsem de gam yemem…”

* * *

Anketimiz sonuçlandı. Sonuçları gönderen arkadaşlarımız arasından seçeceklerimize en kısa zamanda hediyelerini göndereceğiz. Sonuçlar yeni dönemde çok işimize yarayacak; sağolun, varolun…

Yeni sayıda buluşmak temennisiyle, Allah’a  emanet olunuz…


Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.