Çalışılacak, hem de çok çalışılacak. Okulda, derste, sınavda, zirvelere oynanacak. Bununla beraber, “adamlık derdi”ne düşülüp, halkın istediğinden aşkın olarak, Hakk’ın istediği bir kul olmaya çalışılacak. Tercih meselesi.. :)

Liselere ve üniversitelere giriş sınavlarını geride bıraktık. Şu zamana kadar kurulan hayaller, ya gerçeğe dönüşmeye, ya da suya düşmeye başladı. Ezici bir çoğunluğun gündeminde, liseli ve üniversiteli olacak gençler için, geleceğe dair istikbal düşüncesi ve kaygısı var.

Liselere kayıt yaptıracak gençler, puanları yettiği ölçüde Fen ve Anadolu liselerinden başlamak suretiyle en son çeşitli meslek liselerini tercih edip sonuçları beklemeye koyuluyor, gerekirse ek yerleştirmeleri takip ediyorlar.

Üniversite adayları da genel olarak, istedikleri yere kavuşamama ihtimali ile alternatif bölüm veya üniversiteleri tercih listesine ekliyor ve herhangi bir kazaya kurban gitmemek için azami itina gösteriyorlar.

Bütün bunlar, yarın için bir meslek, bir ekmek, bir istikbal, bir etiket, bir kariyer derdinin yekününü teşkil ediyor.

Öyle ki, içerisinde bu grup gençlerin olduğu ortamlarda hep, ders, sınav, puan, okul, dershane, hedef, lise, üniversite gibi mevzulardan başka neredeyse hiçbir şey konuşulmuyor. Hatta gayri ihtiyari mevzu olan, konuşulan başka bir konu durumunda da vakte dayalı sıkıntılar gerekçe gösterilerek, öğrencinin motivasyonunun bozulmaması sağlanmaya çalışılıyor.

Okul dersleri, dershane, sınav, puan, yarış, bunlara bağlı stres, sıkıntı harmanında yıllarca boğuşmuş bir öğrencinin, ilköğretime başladığı günden, üniversiteyi bitirdiği, hatta bir meslek sahibi olup hayata atıldığı güne kadar geçen zamanının tahlili yapıldığında, ortaya oldukça can sıkıcı neticeler çıkıyor. Bir yerlerde öyle bir şey eksik kalmış ki; her şey tamam ama o yok. Onun yokluğu öyle derin hissediliyor ki, nerdeyse, “Vâli olmuş ama adam olamamış.” dedirtecek hâli kelama dökmeyi gerektiriyor. Eksikliğinden bahsettiğimiz konu, manevi eğitim…

On dört yaşının sonuna kadar, 4’üncü sınıftan itibaren haftada aldığı 2 saatlik Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinden başka din ve maneviyat eğitimine dair sofrasına hiçbir şey konulmamış olan bir vatan evladından bahsediyoruz. Bu dersin, insaflı, dertli ve vicdan sahibi bir öğretmeninin eline düşebildiyse o da..

Duyarlı bir ailenin evladı olarak, ancak yaz dönemlerinde cami programları, hatta yaz dönemi yatılı Kur’an kurslarına gidip, alelacele, sıkıştırılmış bir eğitim alanları da epey kazançlı olarak görüyoruz.

Olması gereken bu değil.

İlâhî mukadderatın bir sonucu olarak içerisine paldır küldür düştüğümüz hızına erişilemeyen şu dünya hayatında, hem bizim, hem de kendisinin dünya ve ahretini sağlam temeller üzerine inşa edeceğimiz çocukların, gençlerin, hep dünyevi arzu ve ihtiraslar üzerine kurulmuş düzenlerine Kur’anî–İslâmi bir müdahalede bulunmak hat safada bir zaruret hâlini almıştır.

Öyle ki, şimdiki zamanda bir çocuk, daha 3-4 yaşındayken Rabb’ini ve Rabb’inin tanımasını istediklerini tanımaya, bilmeye ve  sevmeye, ilköğretime başlamasıyla beraber, mutlak surette okuldaki derslerinin düzen ve disiplini kadar, hatta onlardan daha titizlikle, haftalık düzenlenen yaygın eğitim/karakter eğitimi programlarına dahil edilmeli, erkekler, liseye başlamadan önce,  kazandıkları veya kayıt yaptırdıkları okullardaki kayıtlarını dondurmak suretiyle, bir yıl yatılı Kur’an kursuna giderek sonraki yıl liseye devam edecek şekilde; kızların da, özellikle İmam Hatip Lisesi’ni bitirenlerin yine aynı şekilde, kazandıkları ilahiyat  alanlarındaki birimlerde kayıt dondurup, bir yıl yatılı kız Kur’an kursunda eğitim alıp eğitim ve öğrenimlerine devam etmeleri dünyevi ve uhrevi ele geçmez bir kazanç olacaktır.

Hazırlandığı sınav ile hedeflediği okuluna doğru ilerlemek isteyen her gencin ve o gencin ailesinin, geleceğe dair hayatın manevi intizamına yön verecek bir çalışmaya girmesi elzemdir.

Matematik on numara, edebiyat yapabiliyorum, iletişimle kopuğum, tarihle savaştayım, coğrafya sıcak geliyor, fizik beni zayıflattı, fen dediğin benden öte, İngilizce yettiği kadar…

Ya namazlar ne durumda? Kur’an ile alâka ne? Her şey, dedemizle, annemizle, o yaz kıldığımız birkaç günlük namaz ve okuduğumuz birkaç sayfa Kur’an’da, söylenmeye yüz bulan utanç içerikli bir hâtıra olarak bizimle nereye kadar gidecek?

Kazandığımız veya kayıt yaptırdığımız okulun kapısından içeri İslam’ın boyasıyla boyanmış bir genç şahsiyet olarak girebiliyor muyuz?

Bir Müslümanın derdiyle dertlenme hassasiyeti, bizden sonraki nesli eğitme mesuliyeti yürekte yer bulabiliyor mu? Gideceğim öğrenci evi veya yurdunda odama bakıldığında neyime gıpta edilecek, neyim can sıkacak? Hürmetim, hizmetim, tevazum, hasletim ne durumda?

Çalışılacak, hem de çok çalışılacak. Okulda, derste, sınavda, zirvelere oynanacak. Bununla beraber, “adamlık derdi”ne düşülüp, halkın istediğinden aşkın olarak, Hakk’ın istediği bir kul olmaya çalışılacak.

Tercih meselesi.. :)


Halit Yasir Özoğul'ın Yazısı.