Aziz Mahmud Hüdâyi Hz. ve Divanı
Mine Taşdemir
Asıl adı Mahmud’dur. Babasının adı: Fazlullah, dedesinin adı Mahmud b. Mahmud’dur. “Hüdâyî” ismi ise şiirlerinde kullandığı mahlâsıdır ve şeyhi Üftâde (988/1580) tarafından verilmiştir. Soyunun Cüneyd-i Bağdadi’ye, O’nun vasıtasıyla da Hz. Peygamber’e dayandığı söylenmektedir.
Aziz Mahmud Hüdâyi Hazretleri’nin doğum yeri (farklı rivâyetler sebebiyle) kesin değildir. Doğum yeri ve memleketi hususunda olduğu gibi, doğum tarihi hakkında da kaynaklar muhtelif rivâyetler serdetmektedirler. Çocukluğunu geçirdiği Sivrihisar’da ilk tahsiline başladı. Daha sonra İstanbul’a giderek Küçükayasofya Medresesi’ne girdi. Medrese tahsilini tamamladıktan sonra hocası Nâzırzâde Ramazan Efendi’nin muîdi oldu. Talebelik ve muîdlik yıllarında bir yandan da Halvetiyye tarikatına mensup Küçükayasofya Camii Şeyhi Nûreddinzâde Muslihuddin Efendi’nin sohbetlerine devam etti. Hocası Nâzırzâde Edirne Selimiye Medresesi’ne müderris, Mısır ve Şam’a kadı tayin edildiği yıllarda Hüdâyî’yi yanından ayırmadı.
Mısır’da bulunduğu sıralarda o günün büyük bilginlerinden dersler almıştır. Özellikle vurgulanması gereken husus (o dönem Kahire’de bulunan Şeyh Kerimü’d-dîn Halvetî’den almış olduğu “Usûl-i Esma” dersleri Aziz Mahmud’un hayatının dönüm noktasını teşkil etmesidir.
Talebelik ve muîdlik yıllarından beri tasavvuf çevresiyle yakın teması bulunan Hüdâyî, hocasının ölümünün üzerinde bıraktığı derin tesir sebebiyle resmî görevlerinden ayrılarak daha önce vaaz ve sohbetlerine katıldığı Muhyiddin Üftâde’ye intisap etti. Üç yıl gibi kısa bir zamanda seyr-ü sülûkünü tamamladı. Şeyhülislâm Hoca Sâdeddin Efendi’nin delâletiyle tayin edildiği Küçükayasofya Camii Tekkesi’nde sekiz yıl şeyhlik makamında bulundu. Bir yandan da Fâtih Camii’nde vâizlik yaptı, tefsir ve hadis okuttu. Daha sonra Üsküdar’da Hüdâyî Dergâhı’nın bulunduğu yeri 1589 yılında satın aldı.
1595’te dergâhın inşaatı tamamlandı. 1599 yılında Fâtih Camii vâizliğini bırakarak Üsküdar Mihrimah Sultan (İskele) Camii’nde perşembe günleri vaaz vermeye başladı.
Sultan Ahmed Camii’nin açılışında (1616) ilk hutbeyi Aziz Mahmud Hüdâyî okudu ve her ayın ilk pazartesi günü burada vaaz etmeyi kabul etti.
Kanûnî’nin, kızı Mihrimah Sultan’dan torunu Ayşe Sultan (ö. 1598) ile de evlendiği rivayet edilen Aziz Mahmud Hüdâyî Safer 1038’de (Ekim 1628) vefat etti. Altısı kız olmak üzere on bir çocuğu oldu ve nesli, kızları Ümmügülsüm (ö. 1641), Zeyneb (ö. 1642) ve Fatma Zehrâ (ö. 1675) vasıtasıyla devam etti.
Vefat ettiğinde altmışa yakın halifesi bulunduğu rivayet edilen Aziz Mahmud Hüdâyî, halifeleri ve yazdığı otuz kadar eseriyle Anadolu ve Balkanlar’daki dinî-tasavvufî hayat üzerinde derin tesirler icra etmiş ve bu şekilde şöhreti günümüze kadar ulaşmıştır. Vefatından sonra ise bıraktığı çok zengin vakfiyesi sayesinde tekkesi, imaret ve külliyesi halkın sığınak ve barınağı olmuştur.
Özellikle mensupları, sevenleri ve türbesini ziyaret edenler hakkında, “Denizde boğulmasınlar, âhir ömürlerinde fakirlik görmesinler ve imanlarını kurtarmadıkça gitmesinler” şeklindeki duası, türbesini İstanbul’da Eyüp Sultan, Sünbül Efendi ve Yahyâ Efendi’den sonra ziyaretçisi en çok olan türbeler arasına sokmuştur.
İlâhilerinden bir kısmı bizzat kendisi, bir kısmı da muhib ve müntesipleri tarafından bestelenerek yüzyıllar boyu tekkelerde okunmuş, zikir meclislerinin ve âyinlerin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Kurucusu bulunduğu Celvetiyye tarikatı Selâmiyye, Hakkıyye, Fenâiyye, Hâşimiyye adlı dört kola ayrılmıştır.
Hazretin divânı hakkında kısaca şunları söyleyebiliriz:
Eserlerinin çoğunu Arapça olarak yazan Hüdâyî, Dîvânını zamânına göre sâde bir Türkçe ile yazmış ârûz ve hece vezinlerini (Ölçülerini) kullanmıştır. Akıcı bir dili vardır. İlâhiler, yazılışı kolay göründüğü halde, taklide kalkınca güçlüğü anlaşılan türdendir. Hüdâyî Dîvânı’nda gazel, murabba’, muhammes şekillerine rastlandığı gibi, kıt’a ve müfredler de bulunur.
Divan-ı İlahiyat’tan birkaç alıntı:
“Dünyâyı muhkem tutarlar
Dîni yabana atarlar
Cennet’i yoğa satarlar
Nic’olur bizim hâlimiz.”
***
“Ömür tamâm olur defter dürülür
Sırât köprüsü vü mizân kurulur
Hakk’ın dergâhına kullar derilir
Buyruğu tutulur fermân eğlenmez.”
***
“Gerçek seven cânânını
Verir tenini cânını
Derd odur ki dermânını
Hak’dan gayrı bilmez ola.”
GENÇ'ın Yazısı.