Kent Gazeli
“Vakti ceplerine sığdırmış gibi doludizgin, umarsız, duyarsız ve mutlu yaşayan insanların çağındayız. İşte bütün yorgunluğumuz bundandır.”
Seneler hatta belki de asırlar sonra bir gün bu çağın gazeli yazılsa, sizce nelerden bahsederdi? Vakti ceplerine sığdırmış gibi doludizgin, umarsız, duyarsız ve mutlu yaşayan insanların çağındayız. Nasıl anlatırdı bizi? Yalnızlar mıydı derdi? Kırılgan ve alıngan mı? Belki de cömert derlerdi üç beş güzel insandan mütevellit. İnsanın kafasında bir sürü cevap beliriyor değil mi? Hakikaten bir kent gazeli yazılsa neden bahsederdi?
Dilencilerden muhakkak bahsederdi. Zira kentte nakit paraları en çok olan onlardı. Diğerlerinin ceplerinde banka ve kredi kartları vardı. Ya ceplerinde taşımaya imtinâ ediyorlardı ya da ceplerinde taşıyamayacak kadar çoktu paraları. Pazarcılardan bahsedebilirlerdi mesela. Kalplerini, dostlarını ve buna benzer bir sürü kıymetli şeyi yok pahasına sattıkları için. Sokaklara dikilen süs ağaçlarından muhakkak bahsederdiler. Sadece bakmak için dikilen ağaçlardan. Meyve vermeyen, dokunamadığımız, koklayamadığımız… Çiçekleri koklamak için dikmiyorlar kente. Gördükleri kadar güzel sanıyorlar her şeyi. İşte bundandır aldıkları hediyelerin, janjanlı naylon poşetleri…
Ne kadar da karamsar bir şairmiş yahu. Bu ne be kardeşim. Gazel dedin ama bu bildiğin ağıt olmuş. Güzeller ve güzel şeyler yok mu hiç? El-cevap: Var elbette. Lakin az ve gizli. Arayacaksın, sitem etmeyeceksin, koşturacaksın, buldun mu eteğini öpeceksin, bu Leyla’nın sokağındaki köpek deyip, candan sarılacaksın, kaybetmeyeceksin. Bu gazele elbette cömertler de girer. Yetim başı okşayanlar, garipleri sevindirenler, salih ve sadıklarla beraber olanlar, dürüst olanlar, samimi ve candan olanlar…
Şimdi ilk sorduğumuz soruya namzet ve bize özel bir soru daha var. Aslında bu soru bizim için ilkinden daha önemli. Soru şu: “Peki biz bu gazelin hangi mısrasıyız?” Cevabı en sağlam mahkemen olan vicdanından alabilirsin. Vicdanın seni kandıramaz.
Kalbi olan için yaşamak zor. Lakin elem duyma bu bir yük değil, bir ikramdır. Bir mısraya yaz kendini. Çünkü sen kendini bir mısraya yazmazsan, kent seni bir kelimeye dahi sığdırmaz. Kent Gazeli’nin son mısralarını yazarken, şair muhakkak vurucu bir sonla şiiri bitirmek isteyecektir. Akılda kalıcı ve çoğu zaman yaralayıcı bir cümle kullanacaktır. Zira güldüğümüz şeyleri kolayca unuturuz ama yaralarımızı asla. Belki sarıp bükeriz, saklarız, gizleriz ama unutmak kolay olmaz. Belki ben yazımda çok fazla şeyden bahsetmedim ama o gazeli yazacak şair, şiirde hallerimizden, dertlerimizden ve umutlarımızdan çokça bahsedecektir. Anlamak için arif olmaya gerek yok, kalbin olsun yeter. Bana kalırsa gazeli ölümle bitirecektir. Zira eskimeyen ve mutlak olan o gün gelmeden önce ölmeyecek tek şey ölüm. Belli mi olur belki Erdem Bayazıt’tan alıntı yaparak sonunu bağlar. Sahi ne güzel demişti güzel adam: “Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm / Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm.”
GENÇ'ın Yazısı.