Tahran`dan Sınırdaki Zahedan`a
Zahedan insanı tedirgin edecek kadar sessiz bir şehirdi. Sanki bu şehir, Zahedanlıların bakışları söylemeye çekindikleri büyük bir sırrı saklıyor gibiydi. Bu sırrın ne olduğunu ise daha sonra öğrenecektim.
Afgan dağlarındaki direnişçilere ulaşmak için çıktığım yolculukta Tahran’da sohbet ettiğim insanlardan dinlediklerim kafamı karıştırmış, Türkiye’de anlatılanın aksine bambaşka bir İran’la karşılaşmıştım. Namaz vakitlerinde gittiğim camiler bomboştu. Sohbet ettiğim gençler ise sürekli olarak mollalardan şikâyetçi oluyorlardı. Hatta gençlerin mollaların yanlış uygulamaları nedeniyle İslam’dan uzaklaştıklarına da üzülerek şahitlik ettim. Artık Tahran’da daha fazla vakit kaybedemezdim. Çünkü önümde aşılacak upuzun bir yol vardı. Bir taksiye atlayıp şehirler arası otobüslerin bulunduğu Kuzey Terminali’ne gittim. Kuzey Terminal’de ortalık ana baba günü gibiydi. Hatta burada gördüğüm insanlar tıpkı bizim Anadolu’daki insanlara benziyorlardı. Hemen Zahedan’a giden ilk otobüs için bir bilet aldım. Fakat normalde üçte kalkması gereken otobüs bize söylenen vakitten bir buçuk saat sonra kalktı. Beklemek bir hayli canımı sıkmıştı. Fakat otobüs hareket edince tekrar yollara düşmenin sevinci beklemek zorunda olduğum bir buçuk saatin sıkıntısını kısa zamanda unutturmayı başardı.
Zahedan yolunda Melih’le sohbet
İran-Pakistan sınırındaki Zahedan şehrine ulaşmak için önümde yaklaşık 24 saatlik bir otobüs yolculuğu vardı. Otogarda otobüsün hareket edeceği saati beklerken Melih isimli bir gençle tanışmış ve arkadaş olmuştuk. İranlı Azerilerden olan Melih Tahran’da askerlik yapıyordu. Otobüste iznini kullanmak için evine giden Melih’le sohbet ediyor, ondan İran’ı dinliyordum. Melih de İran’ın gidişatından memnun olmayanlardandı. İran’ın Filistin davasını desteklemesi veya ABD’ye yönelik itirazları Melih’i gururlandırsa da Melih yönetimin halkı es geçtiğini, başka ülkelerde yapılan her türlü gayri meşru işin İran’da din veya Ehli Beyt kılıfı altında yapıldığını söylüyordu. Melih’le uzun uzun konuştuk. Konuştukça sohbetimiz daha da demlendi. Fakat yolun üçte biri sona ermişti ki Melih kendisinin ineceğini söyledi. Çünkü Melih’in şehrine yaklaşmıştık. Melih otobüsten indikten sonra ben de yolculuğa yalnız devam etmeye başladım.
İran’ın en çok sevdiğim yönü
Tahran-Zahedan arası dev gibi dağlarla doluydu. Ben de bu görüntünün tadını çıkarıyor; bir taraftan dağları seyrederken diğer taraftan da Afganistan’da geçireceğim günlerin hayalini kuruyordum. Araba yatsı namazı için mola verince abdestimi alıp mescide geçtim. İran’da yolculuk yapmanın en çok bu yönünü sevmiştim. Şoförler namaz için mutlaka duruyor, isteyen namazını rahat bir şekilde kılabiliyordu. Namaz için mescide girince İsmail isimli Zahedanlı bir gençle tanıştık. Tebliğ cemaatinden olduğunu söyleyen İsmail’le hemen kaynaştık. Birlikte namaz kıldıktan sonra otobüste de yan yana oturmaya başladık.
Zahedan’a yaklaşırken…
Kimi zaman İsmail’le sohbet ediyor kimi zaman da yol kenarındaki dağları seyrediyordum. Yalçın dağlar öyle güzel görünüyordu ki seyretmeye doyamıyordum. Fakat Zahedan’a yaklaştıkça bir şeyden rahatsız olmaya başlamıştım. Her saat başı İranlı askerler tarafından durduruluyor ve çantalarımız aranıyordu. Zahedan’a yaklaştıkça sanki olağanüstü halin yaşandığı bir şehre yaklaştığımızı hissediyordum. İsmail’e İran askerlerinin ve aramaların niçin bu denli arttığını sorduğumda İsmail Zahedanlıların büyük bir kısmının Sünni olduğunu, bundan dolayı İran’ın Zahedan ve çevresinde halka baskı uyguladığını söyledi. İsmail’in dediği bir yere kadar doğruydu. Sünni Müslümanlar İran’da sırf mezhebi kimlikleri nedeniyle baskı altındaydılar. Fakat Zahedan’a yaklaştıkça kontrollerin bu denli artmasının bir başka nedeni de İran-Pakistan sınırının bu bölgede bulunmasıydı. Bu önemli sınır silah ve uyuşturucu kaçakçılığının dünyadaki en önemli geçiş noktalarından biriydi.
Şehir sakinlerinin sırlı bakışları
24 saatlik bir otobüs yolculuğunun ardından sonunda Zahedan’a ulaşmıştık. İsmail’le birlikte otobüsten inerek bir telefon kulübesi aramaya başladık. Çünkü Zahedan’da iletişime geçmem gereken Tacik bir kaçakçı vardı. Ayrıca Pakistan tarafına geçişim konusunda da bu Tacik kaçakçı bana yardımcı olacaktı. Tacik kaçakçı ilk arayışımda telefona çıktı ve beni ismini verdiği bir camide beklediğini söyledi. Ben de İsmail’le vedalaşıp bir taksiye atlayarak Tacik kaçakçının söylediği camiyi bulmak için yola çıktım. Yaklaşık 600 bin kişinin yaşadığı Zahedan insanı tedirgin edecek kadar sessiz bir şehirdi. Bindiğim taksiyle Zahedan’ın ara sokaklarında ilerlerken karşılaştığım insanların bakışlarındaki huzursuzluk beni son derece rahatsız etti. Sanki bu şehir, Zahedanlıların bakışları söylemeye çekindikleri büyük bir sırrı saklıyor gibiydi. Bu sırrın ne olduğunu ise daha sonra öğrenecektim.
Tacik kaçakçının evinde
Şehrin ara sokaklarını aştıktan sonra Tacisikistanlı’nın telefonda söylediği camiye ulaştım. Fakat Tacikistanlı’yı nasıl bulacağımı bilmiyordum. Önce namazımı kıldım sonra da bir köşeye çekilip dinlenmeye, Tacik kaçakçıyı beklemeye başladım. Kısa bir zamanın ardından yanıma gelen bir genç bana önce nereli olduğumu sordu. Türkiyeli olduğumu söyleyince Tacikistanlı arkadaşının beni beklediğini, beni alması için kendisini gönderdiğini söyledi. Daha sonra birlikte camiden çıkıp Tacik kaçakçının evine gittik. Bizi son derece sıcak bir şekilde karşılayan Tacik kaçakçı daha önce Afganistan’da savaşmış eski bir mücahiddi. Tacik kaçakçı ile uzun uzun sohbet ettik. Bana Afganistan günlerini, Afganistan’da savaşırken Türkiyeli mücahidlerden gördüğü iyilikleri anlattı. Ben de ona sohbetimizin sonlarına doğru şehre girer girmez insanların bakışlarına sinen huzursuzluğun, tedirginliğin sebebini sordum. O da Zahedan’da yaşayan Sünnilerin büyük bir baskı altında olduğunu, başta âlimler olmak üzere yüzlerce Sünni’nin cezaevinde olduğunu söyledi. Halkın yönetim tarafından baskı altında tutulduğunu ifade ederek sözlerini “İran’da Sünni olmanın bir bedeli var, hem de büyük bir bedel” diyerek bitirdi.
Beluç kıyafetleri alıyoruz
Tacik kaçakçının evinde üç gün kaldım. Hiç dışarı çıkmadan, günlerimi kitap okuyarak, Tacik kaçakçı ile sohbet ederek geçirdiğim üç gün… Bir an önce yola çıkmak istiyor, Pakistan tarafına geçmek için sabırsızlanıyordum. Sonunda Tacik kaçakçı bir gün sonra yola çıkacağımızı, yola çıkmadan önce karşı tarafa geçmek için Beluçlara ait kıyafetlerden almamız gerektiğini söyledi. Beluçlar kimler diye soracak olursanız kısaca şöyle bir cevap verebilirim: Beluçlar İran, Pakistan ve Afganistan’da yaşayan, toprakları İran ve Pakistan arasında bölünmüş Müslüman bir halktır. Ayrıca İran’ın sınır şehri olan Zahedan ve sınırın Pakistan tarafı da daha çok Beluçlardan oluşur...
Yola çıkmadan bir gün önce Tacik kaçakçı ile Beluçlara ait kıyafetlerden satın almak için Zahedan’ın sokaklarını, çarşılarını iyice dolaştık. Eve döndüğümüzde ise Tacik kaçakçı bana erkenden uyumamı, sabah namazından sonra yola çıkacağımızı söyledi. Beklediğim gün sonunda gelmişti. Yolculuğum boyunca yaptığım gibi yine kurduğum hayallerin eşliğinde uykuya daldım.
Kaçakçılar Pazarı
Sabah kalkıp namazlarımızı kıldıktan sonra Tacik kaçakçı ile yola çıktık. Önce Zahedan’ın izbe yerlerinden birine kurulu olan Kaçakçılar Pazarı’na gittik. Evet, yanlış okumadınız bu şehirde bir Kaçakçılar Pazarı vardı. Sınırın karşı tarafına kaçak olarak geçmek isteyenler bu pazara gelip kaçakçılarla anlaşıyor, yakalanmazlarsa karşı tarafa geçiyorlardı. Benim evinde misafir olduğum Tacik daha çok bu profesyonel kaçakçılara aracılık yapıyor, asıl işi pazardaki kaçakçılar yürütüyordu. Yapılan pazarlığın ardından 50 dolar karşılığında bizi karşı tarafa geçirecek kaçakçıyla anlaştık. Kaçakçı eğer yakalanırsak hiçbir sorumluluk kabul etmem diye üstüne basa basa birkaç kez tekrarladı. Biz de yakalanırsak kendisini sorumlu tutmayacağımızı ifade ederek durumu kabullendik. Başka bir çare de yoktu zaten… Kaçakçı sadece bizi değil; bizim dışımızda kişileri de sınırdan geçirecekti. Bundan dolayı tıpkı bir arabanın harekete geçmek için yolcuları beklemesi gibi biz de kaçakçının pikapının diğer kaçaklarla dolması için bekledik. Bizim dışımızdaki 6 kişi daha kaçakçıyla anlaştıktan sonra arkası açık pikapa binerek sınıra doğru yola çıktık. Artık Afganistan yolculuğumun en riskli, zorlu anlarından birine bayağı yaklaşmıştım.
Adem Özköse'ın Yazısı.