Ramazan bitti, bu ayda yapılan güzel amellerin sonu olmamalı. En önemlisi de toplumları hidayete erdiren ilahi kitap Kur’an’la buluşmanın sonu olmamalı. Yani oruç tamam ama Kur’an’a devam.

Kur’an okumaya devam deyince; “Cuma geceleri bir Yasin okuruz, ölmüş dedelerimize” demeyesiniz.

Yasinleri yani Kur’an’ı ölmüş dedelerimize değil de hayatta olanlarımıza okuyalım. Önce kendimize tabi... “Annebabana, kendine Yasin okumaya, hatim okumaya var mısın?” desem; renginiz değişip “Allah uzun ömür versin babam annem daha  genç. Ben de gencim” diyeceksiniz. (Bu sayfaları okuduğunuza göre gençsiniz tabii. )

Bugün dünyanın her bir köşesi ayrı bir ızdırabı yaşıyor. Nereye baksanız kan, vahşet ve sıkıntı var. Huzuru insanlar rüyalarında bile göremiyor.

Tüm bu sıkıntılar insanlığın yaratılış amacından uzaklaşmasından kaynaklanmıyor mu? Kur’an’ı insanlığın hayat eksenine çekme konusundaki eksiklikten ortaya çıkmadı mı? Zira merhum istiklal şairimiz Mehmet Akif’in, bu konudaki uyarıları hâlâ diridir meal-esef

Lafzı muhkem, yalnız anlaşılan, Kur’an’ın;
Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mânânın;
Ya açar Nazm-ı Celil’in, bakarız yaprağına;

Yâhut üfler geçeriz bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin;
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!

Öyleyse gençler bir örneklik ve önderlik yapabilir topluma bu konuda... Ramazan’da okuduğumuz Kur’an’ı, Şevval’de mealiyle daha doğrusu tefsiriyle birlikte okuyalım. Bakalım sevgili kitabımızda neler isteniyor bizden.

Sakın “Kur’an okumayı öğrenmeye gerek yok siz sadece meal okuyun” dediğimi sanmayın. Her harfine 10 sevabın verildiği Kur’an’ı okumak bir ibadettir. Ancak bizden istenenleri, O’na verdiğimiz sözleri bilerek okumak elbette daha faydalı olacaktır.

Mesela Yasin Sûresi’nde tasvir edilen ahiret ve hesap bölümlerini ölen dedenize mi, yoksa sağ olan babanıza – gerçekte- kendinize mi lazım? Kabirden dünyaya bir mesaj ulaştırabilme imkânı olsaydı, “Yavrum ben o senin olacak dediklerinin çoğunu gördüm. Ama hazırlığım eksikmiş. Şimdi sıkıntı çekiyorum. Sen git onları yukarıdakilere haber ver de hazırlansınlar.” derdi belki de.

Bilirsiniz, Kur’an’ın bir ismi de “Furkan”dır. Yani hak ile bâtılı ayıran. İyi de kardeşim Kur’an; bankadaki faize, Afrika’daki sömürüye, sokaktaki cinayete, pazardaki sahtekârlığa, kafedeki ahlaksızlığa, televizyondaki her nevi istismara, huzurevindeki gözü yaşlı ihtiyara, nasıl ayırıcı olacak?

Maun Sûresi’nde Allah “vay o namaz kılanların hâline ki, kıldıkları namazdan gafildirler” diye buyurur. Biz de bu sûreyi namazlarımızda okuyoruz. Düşünebiliyor musunuz, ne okuduğundan habersiz bir Müslüman, namazda kendisi başta olmak üzere namaz kılan ama kılışında gösterişe ve gaflete sahip olanlara “Veyl = yazıklar olsun sana” der.

İçinde acımasızca ateşin yandığı bir büyük çukur… Kenarındaki bir basamakta kurtuluşu bekleyen insanlar... Kurtarmak için sarkıtılan bir ip… Beğenmeyen insanlar… Yapılan tüm uyarılara kayıtsız bir duruş... Kimi de ipin rengi, imal yeri ile  ilgileniyor. Doğrusu böylesi güzel ve sağlam ipin onlara gönderilmiş olmasından dolayı kendilerini şanslı hisseden, bununla öğünen, ip üzerine saatlerce konuşanlar da yok değil. Ama ipe sıkıca sarılıp selamete çıkan az... Gelin biz “Allah’ın  ipine” sarılalım. Bu işin edebiyatını yapmak bir fayda vermiyor.

Asıl yapılması gereken sahih kaynaklardan bunu anlamaya çalışmaktır. Peygamber (AS) başta olmak üzere vahyin anlaşılması ve uygulanmasına büyük emek ve fikirler verilmiştir. Selef-i salihin’in bu konudaki gayretleri incelenmeli, metnini  okumakla yaptığımız ibadet, onu yaşama azmiyle anlayarak taçlandırılmalıdır. Birkaç sayfa meal okuyup, din adına ahkam kesmek için değil, O’nu anlamaya bir basamak olsun diye…

Kur’an’da sıkça insanlar düşünmeye davet edilir. Allah onların görebildiği ve göremediği dünyadan ayet-deliller gösterir ve imana davet eder. Bu düşünme eyleminin gerçekleşebilmesi için onu anlamak şarttır.

Ne pahasına olursa olsun “Evâmir-i ilahi” karşısında kişisel tercihleri unutarak, sadece Allah ve Resûlü’nün emir ve tavsiyelerine “İşittik ve itaat ettik” diyerek...

Tüm bunları yapabilmek için, onun anlamıyla- içeriğiyle buluşmak gerekiyor. Bunu sağlayamazsak, Kur’an konusunda sadece söz üreten ve imanı boğazından aşağı geçememiş bir zümre oluveririz. Galiba asıl “gönüllük” ve “sosyal sorumluluk”  bu olsa gerekir. Haydin gençler zaman geçmeden, yarın geç olmadan, Genç kalarak…


Haşim Akın'ın Yazısı.