Aslında tüm sanat dalları ve belki de tüm kitaplar insanı bir doğrudan mesaja hazırlamak içindir. Kalbi yumuşatıp, aklı harekete geçirip, tefekkür denizine düşenlere iki kürek olabilmek içindir.

Atalarımız, medeniyetimizin güzide mimari eserlerini muhteşem şekilde imar ederek hem sanatın zirvesine erişmiş, hem de içerisine yerleştirdiği hatlar ile “doğrudan mesaj” verebilmiştir. Taşa, mermere, ağaca verilen o ihtişamlı formu, fikir ile işleyerek ruhu yüceldiği yerde başıboş/yalnız bırakmamaktır amaç. Sanat ile yakalayıp, fikir ile birleştirip en kusursuz olana yol bulabilmek adına verilmiştir emekler. Misal muazzam eserlerin türbe kornişlerine kondurulan “Ayetel Kürsi”lerde O’nun izni olmadan kimsenin kimseye şefaat edemeyeceği vurgusu vardır. Türbelerden medet umanlaradır bu doğrudan mesaj.

Biz…

Uzun zamandır yeni yapılan üst geçitlerin tasarımları dikkatimi çekiyor. Işıklı, dönerli, yürüyen merdivenli üst geçitlerin bazıları belki de yeni bir sanat anlayışının son ürünleri. Bizim evin yan tarafında öğrencilerin kullandığı sıradan bir üst geçit var. Kiralık ev, satılık laboratuar önlüğü ve (o bir türlü bulunamayan) öğrenciye verilecek İngilizce dersi ilanlarıyla doludur duvarları. Parti davetleri, yırtık afişler, sökülmüş resimler, grafiti çalışmaları, sloganlar, küfürler ile bir “kolaj” gibidir. Zaten özünde kolaj, burjuva sanatlarına meydan okumak amacı ile doğmamış mıdır? Birbiri ile alakasız formların bir araya geldiği bu üst geçit de yanardönerli modern üst geçitlere işte buradan ağız dolusu meydan okumaktadır.

Bu üst geçit günün belirli saatlerinde ise ufak bir kitapçı dükkânına/pasaja dönüşür. Benim gibi kitapseverler de böyle geçerken oyalanır. Kitapların çoğu korsan. Çoğunun kapağında dudaklarını bir şempanze edası ile uzatmış kız resimleri var. Diğer kitaplar ise kapaklarından ideoloji fışkırdığı için şöyle bir karıştırılıp atılmışlar. Kapağından aşk ve ideoloji fışkıran kitapları sevmiyorum, ama içeriği fikirden ve aşktan uzak kitapları da hoş bulmuyorum. Her neyse kitaplar ya alınıyor, ya ayaküstü karıştırılıyor, ya da demir tırabzanlara dayanılıp bir miktar okunuyor. O kitaplardan kaç tanesi insan ruhunu değiştirmeye/yüceltmeye muktedirdir merak ediyorum.

Bir kadın daha var üst geçidin içinde. Bir kenara oturmuş, ufak bir mendil sermiş önüne. Dileniyor. Günümüzün bu nadide kolaj eseri, ancak böyle bir “doğrudan mesaj” ile tamamlanabilirdi diye düşünüyorum. Peki etkisi ne kadar sürecektir bu mesajın? Az önce gördüğü parti ilanını bu kadına bakarak unutacak mıdır öğrencilerin pek çoğu? Ya da üst geçide kazınmış sosyal adalet sloganlarını okuyan üniversiteli kızlar akıllarının takılı kaldığı o çantadan vazgeçecekler midir? Ülkenin refah seviyesinden memnun olanların canı sıkılacak mıdır? Gündüz okuyup gece çalışan mahmur gözlü öğrenci, o kadın gibi dilenmeden bir şeyler başardığı için huzur içinde ilerleyecek midir? Eski laboratuar önlüğü ile idare edilecek, İngilizce dersi ilanındaki o öğrenci bulunursa söz iki ders ücret alınmayacak mıdır? Yani o üst geçidin bir ucundan giren kişi diğer ucundan çıktığında aynı kalacak mıdır? Ya o kitapları okuyanlar, kitapları bitirdiklerinde..?

Aslında tüm sanat dalları ve belki de tüm kitaplar insanı bir doğrudan mesaja hazırlamak içindir. Kalbi yumuşatıp, aklı harekete geçirip, tefekkür denizine düşenlere iki kürek olabilmek içindir. İnsan ruhu, her eser ile yücelebilir. Ama ancak “iyi” eserlerle yüceldiği yerde kalmaya, oradan başka zirvelere doğru ilerlemeye devam edecektir. Yoksa yüceldiği yerde başıboş kalan orada ne yapacağını bilemeyen ruh yeniden zemine düşmeye mahkûm olmayacak mıdır sizce de?

Ben tüm bunları düşünüp ağır ağsak ilerlerken o dilencinin önünde durup;

“Çalışmıyo ve dileniyo, böyle ülke olmaz birader” diyor eli kolu kitap dolu bir kız...

Ne diyeyim sanat eseri üst geçit, doğrudan mesajı dilenci olanın, kitapseveri de böyle üslup sahibi oluyor demek ki.


Ayşegül Genç'ın Yazısı.