Kudüs’tekiler ölüleriyle birlikte yaşıyorlar bu şehirde ve bu yüzden bizim gördüğümüzden çok daha kalabalık Kudüs sokakları.

“…Tur Dağı’nı yaşa ki bilesin nerede Kudüs. Ben Kudüs’ü kol saati gibi taşıyorum. Ayarlanmadan Kudüs’e, boşuna vakit geçirirsin. Buz tutar gözün, görmez olur…”

Böyle diyor Nuri Pakdil “Anneler ve Kudüsler” şiirinde. Kudüs’e ayarlanmak demek Aksa’nın daracık kesme taştan yapılmış evlerin arasındaki sokaklarında seksek oynayan çocukların kalbinin tik taklarını bile duymak demek. Gönlünü, hayatını, tüm kapılarını Kudüs’e açan insanın kalbi de bu yüzden rakikleşir belki de. İşte Kudüs yürekli insanların tahayyülüyle Kudüs sokaklarında dolaşırken üç güzel insana rastladım. Kudüs’teki Afgan Tekkesi’nin şeyhi Abdulkerim Afgani, vefatı da hayatı kadar güzel olan Buhari Hazretleri’nin Kudüs’teki torunu Abdulaziz Buhari ve Kudüs’te çok farklı bir yerde kendisine rastladığımız bir Osmanlı çavuşu olan Mimar Bayram Çavuş.

Mescid-i Aksa’da kıldığımız bir yatsı namazı sonrası harika bir Kadiri zikri dinlemek için Afgan Tekkesi’ne doğru yol aldık. Edeple girenin lütufla çıktığı bir kapı burası. Sükunetle içeri girdikten sonra Şeyh Abdulkerim Afgani Hazretleri’nin talebelerinin ilahileri ve ardından zikri başlıyor. Abdulkerim Afgani Hazretleri bizi zikre kabul ettiği için şükranımızı dile getirme babında kendisine bir Osmanlı alemi hediye ediyoruz. “Siz buraya gelmek için bizden neden izin istiyorsunuz ki? İnsan kendisine ait olan yere girmek için izin mi ister?” diyor bize; Kudüs’ün, Afgan Tekkesi’nin aslında bize dedelerimizden kalan bir İslam mirası olduğunu hatırlatıyor güzel yürekli şeyh.

Kudüs’teki Afgan Tekkesi


Ertesi gün İsrail askerlerinin tahakkümü altında bütün benliğiyle savaşıp dimdik ayakta duran Burj Al-LaqLaq’a çıkıp Abdulaziz el-Buhari hazretlerinin evine doğru yol alıyoruz. Abdulaziz Buhari Hazretleri’nin evinden taşan misk kokusunu takip ederek giriyoruz kapıdan içeriye. Sahih-i Buhari’nin müellifi İmam Buhari Hazretleri’nin torunu Abdulaziz el-Buhari. Kudüs kadar güzel yüzlü, Kudüs kadar güzel yürekli. Türkiye’yi o kadar çok seviyor ki defalarca gelip ziyaret etmiş bizi. 2010 yılının Mayıs ayında Mavi Marmara Türkiye’den Gazze’ye doğru yola çıktığı andan itibaren gözü de gönlü de hep Mavi Marmara’nın üzerindeymiş. 30 Mayıs günü Mavi Marmara’ya düzenlenen İsrail baskınını televizyondan canlı olarak izlerken rakik kalbi dayanamıyor bu acıya ve oracıkta vefat ediyor Buhari Hazretleri. Geriye kendisinden sayısızca ilim ve güzellik kalıyor. Özbek tekkesi şeklindeki evinde yüzlerce el yazması eser var. Bunların hepsi Türkleri defalarca davet ettiği Kudüs’üne birer miras nispetinde.

Abdulaziz Buhari’nin Evi

Abdulaziz Buhari’nin Evi


Buhari Hazretleri’nin evinden çıkıp Kudüs’ün Müslüman çarşısında dolaşırken bir kitapçıya takılıyor gözümüz. Bu daracık sokaklara kurulmuş Kudüs çarşısında bulunan bu kitapçının dikkat çekmesinin çok büyük bir sebebi var; kitapçının orta yerinde duran üzeri yeşil örtülü kocaman bir sanduka. Sanduka kitapçıda olunca üzerine kitaplar istiflenmiş hâliyle. “Nereden geldiniz?” diye sorduklarında “Türkiye” cevabını alan Kudüslü kitapçı, “gelin, gelin de dedenizi ziyaret edin” diyerek kitapçının içine sokuyor bizi. Sanduka bir Osmanlı çavuşu olan Mimar Bayram Çavuş’a ait. Osmanlı’nın ilk Kudüs valisi Bayram Çavuş. Kudüs’e bilabedel çalışmak için, sadece Kudüs’e hayrı olsun diye binlerce kilometre uzaktan Kudüs’e gelmiş kendisi. Hayatını, ilmini, hizmetini Kudüs’e adamış. Onun sandukasının olduğu yere de sonraları bu kitapçı açılmış. Kitapçının göz bebeği Mimar Bayram Çavuş. Zaten Kudüs’tekiler ölüleriyle birlikte yaşıyorlar bu şehirde ve bu yüzden bizim gördüğümüzden çok daha kalabalık Kudüs sokakları.

Mimar Bayram Çavuş

Mimar Bayram Çavuş


Hatice Sarı Tan'ın Yazısı.