Medresenin Son Temsilcisi: Ahmet Cevdet Paşa
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, hakkında ‘‘İbn Haldun’un son şakirdi” dediği şair, yazar, bilim adamı, devlet adamı... Yahya Kemal en büyük tarihçimiz olarak niteliyor onu. İlber Ortaylı’da ise medresenin son gülü, farklı bir tabirle Osmanlı’da doğan son güneş olarak karşımıza çıkıyor.
“Reformdan uzak kalmak Allah’a mahsustur.”
on Güneş
O’nu anlatan eserler “büyük Türk âlimi ve değerli devlet adamı” diye başlar... Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, hakkında ‘‘İbn Haldun’un son şakirdi” dediği şair, yazar, bilim adamı, devlet adamı... Yahya Kemal en büyük tarihçimiz olarak niteliyor onu. İlber Ortaylı’da ise medresenin son gülü, farklı bir tabirle Osmanlı’da doğan son güneş olarak karşımıza çıkıyor. Cemil Meriç’e göre ağır başlı, dürüst bir medreseli, Batı’ya âşık, fakat Doğu’dan kopamayan biri. Makamın mahkûmu değil, hâkimi olan bir hukuk adamı. Ona göre Ahmet Cevdet, mevsimsiz meyve veren bir ağaç gibi Osmanlı Devleti’nin güç ve kudretten en yoksun olduğu zamanda tek başına nadide eserler veren, eski kültürümüzün son büyük temsilcilerinden biri. Ayrıca Meriç için Cevdet Paşa, kapanan bir devrin insanı. Kendi devrini güçlü bir şekilde yansıtabilmiş biri.
27 Mart 1822’de bugün Bulgaristan sınırları içinde olan Lofça’da doğdu. Asıl adı Ahmet. Tanınmış ve münevver bir aileden geliyordu. İlk tahsilini Lofça’da yaptı, 17 yaşında iken İstanbul’a gelip medreseye başladı. Bu arada irfan meclislerine de devam etti. Bu irfan meclislerinde eskilerden duyduğu şiirlerden etkilenerek onlar gibi şiir yazmak istedi ve “Vehbî” mahlasını kullandı; fakat bu mahlas farklı kişilerce de kullanılıyordu, bu yüzden Fehim Efendi ona “Cevdet” mahlasını kullanmasını tavsiye etti.
Ve Mecelle
Tanzimattan sonra idarî ve mülkî yapıda Fransız modeli benimsenmeye başlanmıştı, devrin büyükleri Fransız medenî kanununun tercümesini ve benimsenmesi istiyordu. Bu duruma bir manifesto niteliğinde “İslam hukukuna dayalı bir ‘mecelle’ hazırlanması” fikrini savundu. Bunda ısrar etti ve başarılı oldu. Öncülüğünü yaptı ve 12 ciltlik muazzam bir ‘mecelle’ hazırlandı... Bugün bize okutulmadığına bakmayın, İsrail bile faydalanıyor bu Mecelle’den.
Mecelle için ilmî bir cemiyet kuruldu ve 2 yıl çalışıldı, ortaya 4 ciltlik bir eser çıktı fakat çalışmalar bitmeden Ahmet Cevdet görevden azledildi. Ahmet Cevdet’ten sonra ağır yürüyen çalışmalar sonucu hazırlanan 6. cilt ‘yanlışlarla dolu olduğu’ gerekçesiyle şiddetle eleştirildi ve Ahmet Cevdet’e tekrar görev verilmek zorunda kalındı. Geldiğinde ilk yaptığı 6. cildi toplattırıp yeniden yazdırmak oldu.. Bu arada boş durmayan Abdullah Cevdet, tarih alanında hatırı sayılır bir övgüyü hakeden, Tarih-i Cevdet’in 7 ve 8. ciltlerini ve Takvimü’l-Edvâr’ı yazmıştı...
Eğitim alanında ciddi çalışmalar yaptı. Sıbyan, rüştiye ve idâdî (ilk, orta ve lise) mekteplerinde okutulacak derslerin programını yaptı, kitapları hazırlamak üzere azaları görevlendirdi. Komisyonun ricası üzerine 3 farklı dersin kitabını yazdı.
“Meşrutiyet Erken”
Gümrük gelirlerinin yabancı sermayedarlara ‘peşkeş çekilmesi’ üzerine gösterdiği tepki sonucu Rumeli’ye sürüldü... Adliye nazırlığı görevi verildikten sonra Kanûni Esasi görüşmelerinde, aşırılığı ve batıcıları temsil eden Mithat Paşa ile sert tartışmalara girdi. 93 Harbine karşı çıktı. Harbe mani olamayınca görüşlerini sert bir dille kaleme alarak tenkitlerini neşretti... Ahmet Cevdet o günkü şartlarda meşrutiyetin Osmanlılar için erken olduğunu savundu, ne yazık ki anlaşılamadı...
Yeniden yapılanan Osmanlı Devleti’nin, genç yaşından itibaren, hemen her kademesinde görev almıştı. Nazırlıkların birçoğu onun vesilesiyle kurulmuştu, daha önceden kurulmuş olanlarda da önemli düzenlemeler yaptı. Dil ve edebiyat alanında da önemli çalışmalarda bulundu, Türk dilinin sadeleşmesinde ve yaygınlaşmasında çok önemli katkısı vardı. Türk edebiyatının kendi içinde olgunlaşma hareketine yeni bir ciddiyet getirmişti.
Ahmet Cevdet’in en çok dikkat çeken yönü; farklı yönelimleri ve renkli kişiliği olmuştu. Hz. Adem’den Hz. Peygamber’e kadarki bilinen bütün peygamberlerin hayatını kaleme aldı. Ayrıca 4 halife, Ab basi, Emevi ve Osmanlının kuruluşundan 2. Murad’a kadarki dönemleri de yazdı.. Kitaplarına hep, ‘Allah’a hamd Rasulune salavat’ ile başlardı.
Sosyalistlere Kapak
Bugün bazı sosyalistler Ahmet Cevdet’i sahiplenmeye çalışıyor. “Bazı zındıklar Adem ve Havva çocuklarının eşit olduklarını iddia ediyor ve mal paylaşımında eşitliği savunuyor” diyerek sayfalarca anlatıp, yerden yere vurduğunu ve “komünizm, sosyalizm ve nihilizm gibi sapık fırkaların çoğalması özellikle hükümet tarafından engellenmeli” diyerek nihayetlendirdiği “sosyalistlere dair” makalesini okusalardı ne kadar saçma bir şey yaptıklarını anlarlar mıydılar acaba?
İbn Haldun’un Mukaddime’sini ilk kez Türkçe’ye çeviren kişi olmuştu. Ayrıca ilk Türkçe mantık kitabının yazarı ve ilk Osmanlı grameri yazarı olacaktı. Ona göre reformdan uzak kalmak Allah’a mahsustu. Devletin en önemli kademelerinde hakkıyla görevini ifa edecek kadar titiz, hanımına aşk şiirleri yazacak kadar ince ruhlu bir insandı. Hazan yerine güz, kitap yerine betik diyen zihniyet, kitaplarını sadeleştirmeye çalıştı ama Ahmet Cevdet’in zaten varolan sade dilini bozmaktan başka bir işe yaramadı...
25 Mayıs 1895’de vefat etti. Kızları Fatıma Aliye ve Emine Seniye daha sonraları ilim ve sanat alanında önemli çalışmalar yapacaktı.
Cemil Meriç külliyatında Ahmet Cevdet’in hatırı sayılır bir konumu vardır. Ağırlıkla övgüler düzdüğü, keskin zekalı ve tükenmeyen çalışma azmine sahip bu şahsı, yer yer tenkit ettiği de olmuştur. Ahmet Cevdet’in özellikle yabancı dil bilmemesinden yakınan Meriç, İbn Haldun’u da tam anlamadığı gerekçesiyle de Ahmet Cevdet’i eleştirmiştir... Cemil Meriç Ahmet Cevdet’in henüz anlaşılmadığını söylemişti, şu an anlaşılıyor mu acaba ve neden köklerimize dair hep bir anlam(a) sorunumuz var?
Yusuf Temizcan'ın Yazısı.