Bilal Yavaş

Molla Kâbız aslen İranlı olup, İstanbul’da eğitim gören Safavi ajanlarındandır. Meclislerde Hz. İsa (a.s.) ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) arasında kıyaslarda bulunup, insanların kafalarını karıştırıp halkı tesir altına almakta idi. Bu olayları takip eden âlimler durumu tez elden Payitahta bildirdiler.

Molla Kâbız tez elden derdest edilip, divana getirildi. Bu adamın söylediklerini çürütmek için Anadolu ve Rumeli Kazasker`leri bu işe memur edilmişlerdi. Lakin Molla Kâbız birçok ayet ve hadislerle kendi iddiasını güçlü kılmış ve Kazaskeri neredeyse alt etmiştir. Söylediği sapık fikirler karşısında kesin bir açıklama getiremeyen Kazasker`ler, sadece böyle birinin katlonulması gerektiğini söylemişlerdir.

Vezir-i Azam İbrahim Paşa: "Bu adamın hatası ne ise, önce onu kendisine bildirin, kafasında düğümlenen şüpheleri çözün ve hatasını ispat edin. Ancak hatasında ısrar ederse o zaman cezalandırmak lazımdır" der.

Kanuni Sultan Süleyman olayı gizli bir bölmeden izlemekte idi. Divan sona erdiğinde Vezir İbrahim Paşa yanına geldi. Sultan sert bir dille:

"Bir mülhid divanımıza gelir. Peygamberimizin (s.a.v.)  yüksek şanına gölge düşürür. Saçma sapan konuşmaya cüret eder ve saçmaladığı delillerle ispat edilip susturulamaz, çıkar gider. Buna sebep nedir?" Diye sordu. Sadrazam:

"Ne edelim, Kazasker`lerimiz kendisini delillerle susturamadılar. Hezeyanlarını cevaplarıyla ikna edemediler" dedi… Kanuni:

"Öyle ise yarın Şeyhülislam ve Kadı Efendi de hazır olsunlar ve İslamiyet’e uygun bir şekilde davası görülsün" diye buyurdu.

"Hakkı gördü ama inkarından dönmedi"

Molla Kabız tekrardan divana çağırırdı. Bu sefer Osmanlı ülkesindeki büyük âlim Kemal Paşazade de vardı. Paşazade Efendi bir tavır ile Molla Kâbız’a iddialarını sordu ve söylediklerini sabırla dinledi. Söylemiş olduğu iddialardaki ayet ve hadisleri ilmi metotlar ile Molla Kabız’a anlatıp açıkladı. Kur’an ve hadislerden örnekler verdi. Gerçekler ortayı çıktığı vakit Molla Kabız bir şey söyleyemez hâlde idi.
 
Bunun üzerine Kemal Paşazade: "Dahi sözün var mıdır, bozuk ve batıl itikadından dönüp hakkı kabul eder misin?" diye sordu Molla Kâbız ise direnip bozuk inancından şaşmadı. Bu durum üzerine Şeyhülislam, Kâbız’ın zındıklık suçu işlediğini belirten fetvasını vermiş ve Kadı Efendiye;
 
"Fetva işi tamam oldu. Artık dinimize göre gereğine siz hükmedin" dedi. Kadı Sadi Efendi de;
 
"Ehl-i sünnet ve-l cemaat üzere doğru inanç yoluna girdin mi?" Diye yeniden sordu. Fakat Kâbız yine de hakkı tasdik etmedi. Bu olaylar üzerine idam kararı verildi ve hemen orda infaz olundu.
 
Böylelikle Osmanlı mülkünde ciddi bir bölünmeye yol açabilecek bir durum da ortadan kaldırılmıştı. O devirde Avrupa Katolik âleminde inançlarında en ufak bir şüphe görülen insanların diri diri yakıldığı bir devirde, Osmanlı Mülkünde; Anadolu ve Rumeli Kazasker`lerinin üstesinden gelemediği, iş Padişaha` kadar gidip “böyle kimse divandan nasıl çıkar gider” demesine rağmen Sadrazamın: "Cevap verilemedi, ne yapılabilir ki?" şeklindeki duruşu, Osmanlı’da adaletin nasıl bu kadar iyi tahsis edildiğini göstermektedir…


GENÇ'ın Yazısı.