Camiler Devlet Dairesi Değildir!
Camiler Diyanet’in elinde sabah açılıp akşam kapanan devlet dairesi mantığına büründürüldü. Bu, hiç şüphesiz Müslümanların ibadet özgürlüğünü engellemek için yapılan bir şey. Bunu başka bir şekilde izah edemezsiniz.
Yer: Üsküdar Rum Mehmet Paşa Camii. Saat: 19:15 suları. Hem bakmak gezmek hem de ikindiyi kılmak için arkadaşımla camiye girmeye çalışıyoruz. Cami aslında oldukça büyük ama etrafına zamanla birçok yol ve apartman yapıldığı için cami alanının içinde olsanız dahi, kapıyı bulmanız gerçekten zor. Cami kapısını nihayet buluyoruz ve kapıya asılıyoruz. Kilitli. Evet kilitli. Ben bir Müslümanım ve Müslüman bir ülkede yaşıyorum ama ikindi namazını kılmak için gittiğim camiye girip ibadet edemiyorum. Ve bu cami Osmanlı İmparatorluğu döneminde İstanbul’un Anadolu Yakası’na yaptırılan ilk cami olma özelliğini taşıyor. 1471 yılında yapılan bu güzide caminin dışına oldukça çirkin bir boya çekilmiş ve de etrafı insanlar tarafından işgal edilmiş. Caminin denize bakan tarafında bir kamelya var ama bakımsız. Zaten girilmiyor da. Caminin etrafındaki Osmanlı eşrafının mezarları ise bakımsız, döküntü ve resmen medeniyetimizin kör topal hâlinin somut örnekleri hâlinde…
Devlet dairesine döndürülen yerler; Camiler
Bülent Akyürek, İhtiyat Dergisi’nin ikinci sayısındaki yazısında şöyle diyor; “Camiler modernizm çarkı içinde sabah açılıp, son namazla kapatılan bir devlet dairesine dönüştürüldü, yani moraliniz bozuksa, uhrevi bir atmosfere ihtiyacınız var veya gözyaşı döküp dua edecekseniz maalesef sabaha kadar beklemek zorundasınız. Cenabı Allah’ın evleri sayılan camilerin kapıları belirli saatler arasında kilitleniyor!” Evet, camiler Diyanet’in elinde sabah açılıp akşam kapanan devlet dairesi mantığına büründürüldü. Bu, hiç şüphesiz Müslümanların ibadet özgürlüğünü engellemek için yapılan bir şey. Bunu başka bir şekilde izah edemezsiniz.
Peki, ne yapılmalı?
Şöyle yapmalı bay Diyanet; her camiye 2 güvenlik görevlisi –cami bekçisi- koymalı. Bunlar, 12’şer saatlik mesailerle tüm gün ve gece caminin kapılarının açık kalmasını hem de caminin güvenliğini sağlayacaklar. Aynı zamanda bu cami bekçileri, şadırvanlardaki havlu kâğıtların, muslukların güvenliğini sağlamış olacaklar. –Komik ama bunu konuşuyoruz maalesef. Ne yapalım!- Bu proje kapsamında binlerce genci de istihdam etmiş olacak devlet.
Şimdi bunu diyorum ya, adam hemen şöyle diyor; Yav insanlar camideki musluğu çalıyor, havlu kâğıt mı bırakırlar! Onlara şöyle diyorum; Birincisi, artık o musluk çalma, lamba çalma ve sair devirleri kalktı. Artık insanlar aç değil. Artık fakirlik oranı çok düştü. İkincisi, güvenlik olmayan yerde her şey olur. Eğer siz camileri ıssızlaştırır, yalnızlaştırır ve fakirleştirirseniz kusura bakmayın ama adam gelir sizi bile çalar!
Peki, daha ne gerek?
Toparlanmamız gerek ey insanlar! Toparlanmamız, kendimize gelmemiz ve ayağa kalmamız gerek. Danslarla, halaylarla, hay huyla bir ömür geçmiyor. Ve Allah bize, sadece kendine Müslüman olmayı emretmiyor. Mevlana’ya birisinin intihar ettiği haberi getiriliyor da, bir süre durduktan sonra o yüce âlim “mahallesinde hiç mi Müslüman yokmuş!” diyor. Evet vaziyet budur. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” hakikatini hâlâ -sadecemide açlığına yorumlayanlardan bıktık. “Safları sık tutunuz, aranıza şeytan girmesin” hakikatini hâlâ -sadece- namaza yorumlayanlardan bıktık. Aliya İzzebegoviç, “din, sadece hocalara bırakılmayacak kadar önemli bir meseledir” diyor. Evet, bu hakikati iyi anlamak gerekiyor.
Müslümanların kültür merkezleri; Camiler
Camileri sadece namaz kılınan yerler olarak görmeye başladık. Bu, Batıya öykünen bir toplumun çarpıklıklarından bir tanesi sadece… Camiler sadece namaz kılınan yerler değildir. Osmanlı’daki cami yapılarına baktığınızda, camilerin etrafında birçok yapı görürsünüz. Camiler medrese, çeşme, kamelya, misafirlik gibi yapılarla zenginleştirilmiş, kıble tarafına ise mezarlık yapılmış durumdadır. İnsanlar Allah’a yöneldiklerinde ölümü hatırlarlar.
Şimdi, madde ve hız çağının anlamayacağı bu ûlviliklerin karnından çıkan bir çocuğun, tüm bu hakikatlerden uzak oluşu, tüm bu hakikatlere yüz çevirmiş olması, tüm bu estetiği unutmuş ve yüzünü sadece Batıya dönmüş olmasının açıklamasını neyle, nasıl yapabiliriz?
Bu, orta yerde duran bir ağrıdır şimdi. Laga lugayı kesin, acilen toparlanmamız gerek.
Yavuz Selim Güneş'ın Yazısı.