HALİL İBRAHİM PAÇA - RAMAZAN CİHAT ÖZEN

Usta Yönetmen Mesut UÇAKAN ile “Sinema Serüveni” ve “Türk Sinemasında İdeoloji” üzerine bir söyleşi yaptık.

Sizi tanıyanlar, maddi imkânsızlıklar içinde film çekmeye çalıştığınızı biliyor. Büyük sermayeler gerektiren sinema için, geçen zamanı göz önüne alıp sorsak, “Mesut Uçakan gençliğine dönse yine kameranın arkasına geçer miydi?” diye, cevabınız ne olur?

Tabii ki kameranın arkasına geçerdi, yani tartışmasız geçerdi, ama biraz daha farklı yürürdü bu alanda. İnanç noktasında değil, insan ilişkileri noktasında. Bir takım fırsatları kaçırmama, bazı olayları ekonomik olarak daha doğru okumak noktasında.

ŞİMDİ ÇUKURU GÖREBİLİYORUZ

İlk filminizi 25 yaşında çektiniz. Genç yaşınızda bu filmi çekerken karşılaştığınız zorluklar nelerdir? Bunların üstesinden nasıl geldiniz?

Bizim zamanımızda çok daha zor ve ciddi bir işti film çekmek. Filmler negatifle çekiliyordu ve 4,5 dakikalık bir kutunun fiyatı 250 dolara yakındı. Şimdi dijital teknoloji çıktığı için önüne gelen yönetmenlik yapmaya başladı. Yadırgamıyorum tabii. Herkes yapabilir; madem sertifika gerektirmeyen bir alan... Bizim zamanımızda o kadar maliyete rağmen, hem de 25 yaşında film çekmek çok cesaret isteyen bir işti. İşin ilginç yanı o zamanlar onca imkânsızlıklara rağmen film çekmeyi başardık, ama şimdi onca bilgiye, tecrübeye, çevreye rağmen yapamıyoruz. Böyle ters bir gelişme süreci var. Galiba film çektik çünkü, yapımcı olarak bir metre ilerimizi göremiyorduk; şimdi çekemiyoruz çünkü, elli metre sonraki çukuru görebiliyoruz. O zamanlar tek hesap yapardık, şimdi çok şey hesap ediyoruz. O zamanlar bekardık, tek başımızaydık; şimdi öyle değil. Bu meyanda, çok idealist sanatçıların, kendilerini meşgul edecek yükümlülüklerden uzak durmaları gerekir diye düşünüyorum.

Sinemada ideoloji Mesut Uçakan için ne ifade ediyor?

Bu soruya cevap vermeden önce ideoloji kavramı üzerinde anlaşmak lazım. Günümüz toplumunun sorunlarından en büyüğü, aynı kavramlardan aynı anlamları çıkaramamak. Yirmiotuz yıl öncesine nazaran millet, alabildiğine sekülerleştiği için bazı kavramları kendine çok uzak ve itici buluyor. İdeoloji kavramı da bunlardan biri. Önce ideoloji kavramının neyi ifade ettiği konusunda anlaşalım. Malum olduğu üzere ideoloji, ideal olanın bilimidir. İdeoloji, topluma ve insana hayat görüşü sunan fikirleri çerçeveleyen bir bilim dalı olduğu gibi, son kertede, fikrine sadık insanların hareketini vurgulayan bir kavram olmuştur. İdeal olanı kim yadırgayabilir? İdeal olmayı kim yanlış bulabilir? Kişinin inandığı fikirde, samimi ve dürüst olması, bu fikrin gerçeğine sadık olmasıdır ideal olmak.

BU BENİM TARİFİM

‘‘İdeal fikir’’ fert ve toplumu, yaratılış sırrı çerçevesinde toplayan bir fikirdir. Böyle bir cümle toplumun genelinde kabul gören bir cümleydi bizim gençliğimizde. Ama şimdi durum böyle değil. Bu yüzden diyorum ki bu tarifi benim tarifim olarak kabul edin.

Size göre sanatta veya sinemada ideoloji olmak zorunda mı?

Hayatı algılarken, insanı doğru tanımak gerekir. Sanatı doğru anlamak da buna bağlı. Sanatın tarifini yapmak belki imkansız ama, en azından prensiplerinden söz etmemiz mümkün. Bunu, bir kâse misali ile anlatabiliriz. Bir eseri altın tas şeklinde düşünün. Sanatçı o eserini en ince ayrıntılarıyla işlemek durumundadır. Ama öyle bir sanatçı düşünelim ki, altın tası bulmuş; çok da mükemmel işlemelerle süslemiş, işçilik de çok başarılı; fakat lağım suyu sunuyor; insanlığı kurtarıcı bir iksir değil, insanlığı mahvedici karışımlar. Şimdi, buna nasıl sanat diyebiliriz? Sanat olsa ne yazar. Yani ideoloji dediğimiz olay, o tasın içinde sunulması gereken kurtarıcı iksirdir. Bunu dışlayamazsınız. Gerçi günümüz sanatçılarında çoğunlukla, bilinçli bir zehir sunma çabası göremiyoruz; ama eğlenceye, çapsız başarılara, oyalanma dayalı mâlâyâni ile yine ihanet ediyorlar seyirciye. İçi boş gibi görünen kâsenin karışımı aslında cehaletle, inkârla, retlerle dolu ama dolu. İçinde mutlaka bir şeyler var. Ben ideolojisi olmayan herhangi bir fert düşünemiyorum. Bu bir aldatmacadan ibaret.

RUH VE BİÇİM

Sizce genel anlamda Müslüman sanatçının tasavvuru nasıl olmalıdır?

Bu soruyu sorarken kullandığınız iki kavram var. ‘‘Müslüman olmak ve Sanatçı olmak .’’ Bu iki kavramdan biri ruhu ifade ediyor. Öbürü ise şekli, biçimi vurguluyor. Bunların her ikisinde de mükemmel olmak gerekiyor. Günümüz Müslüman genci, her alanda, hususen sanatta bu iki kavramın çapını, derinliğini çok iyi anlamalıdırlar. Hem içinde bulunduğu toplumun o anki sanat bilgisini çok iyi kavraması gerekiyor, hem de kendi inancının dışa vurmada o sanatın nasıl şekillenmesi gerektiğini bilecek bir kültür altyapısına sahip olması gerekiyor. Bir Müslüman sanatçı, bu iki kavramı doğru algılayıp, hayatına doğru tatbik etme çabasına girdiği zaman bilin ki benim için ondan daha mükemmel bir sanatçı yok. Bu sanatçı tipini de zaten, bu şekliyle, Allah Teala’nın kendi vahiy kültürü çerçevesinde şekillendirdiğini düşünüyorum.

Herkesin karşısına bir Züleyha çıktığı zaman kim ne kadar Yusuf onu görmek meselesidir anlatmak istediğim.


GENÇ'ın Yazısı.