Turgay Bakırtaş

Modern batı düşüncesinin İslam’la çelişmeyen yanlarının içselleştirilebileceğini savunan Ramazan, bunun hem Müslüman dünyanın içinde bulunduğu krizleri aşmasına yardımcı olabileceğini, hem de Batı’da yükselen İslamofobia akımının etkisini ciddi biçimde kırabileceğini savunuyor.

Batı ile İslam dünyası arasındaki tüm ilişkiler tarih boyunca sorunluydu. Bugün de farklı olduğunu söyleyemeyiz. Özellikle Arap/Ortadoğu ülkelerinin içine saplandığı siyasi istikrarsızlık batağı yüzünden neredeyse birkaç asırdır güç dengesi Batı’dan yana ağır basıyor. İslam dünyasının bırakın genel bir bütünlüğü, ülkeler bazında bireysel olarak dahi sağlıklı bir düzen kuramadığı bu dönemde Batı dünyası Müslümanlar üzerindeki etki ve tahakkümünü iyiden iyiye güçlendirdi.

Siyasi, ekonomik, teknolojik, akademik ve kültürel sahalarda kendini gösteren bu güç dengesizliğinin Müslüman zihinlerdeki yansıması “Şeytan Batı” figürünü aşamayınca, İslam dünyasındaki krizleri aşmak için gerekli tartışma ortamı bir türlü oluşmadı.

Böylesi bir ortamda en çok ihtiyaç duyduğumuz şey, aynı zamanda Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) hayatı boyunca sürdürmeye azami önem verdiği “istişare kültürü” idi. Yani tartışmak, meseleleri enine boyuna konuşmak, birbirimizi dinlemek ve bunların sonucunda ortak akıl oluşturmak. Batı dünyası zamanla bu kültürü ne kadar özümseyip kimliğinin bir parçası hâline getirdiyse, İslam dünyası da bir o kadar uzaklaştı. Müslümanlar büyük ölçüde birbirinin sözüne itibar etmeyen, hatta hiç dinlemeyen, saçın sakalın boyuyla, kadının camiye gidip gidemeyeceğiyle ilgili sığ ve bir sonuca ulaşmayan didişmelerin aktörü haline gelen ulema ile yetinmek zorunda kaldı.

İslam’dan kopmayan bir Avrupalı

Bu şartlar altında, İslam dünyasının birer krize dönüşen sorunlarına karşı akılcı, karşılığı olan çözümler üretenler Avrupalı Müslüman entelektüeller oldular. Kökleri dolayısıyla İslam’ı, içinde yaşamaları sebebiyle de Batı’yı çok iyi tanıyan ve kavrayan bu isimlerin en önde gelenlerinden biri de dünyaca ünlü düşünürlerden Profesör Tarık Ramazan.

Ramazan, bugün Mısır’ın en güçlü muhalif hareketi olan Müslüman Kardeşler’in kurucusu Hasan el Benna’nın torunu. Ünlü düşünürün babası Said Ramazan da Müslüman Kardeşler’in önemli figürlerinden biriydi ve bu yüzden 1958 yılında dönemin Mısır Devlet Başkanı Abdül Nasır tarafından Tarık Ramazan’ın da doğduğu İsviçre’ye sürgüne gönderildi. Sürgünün ardından Ramazan ailesi Cenevre’ye yerleşerek çocukları Tarık ve Hani’yi burada yetiştirdi.

1962 Cenevre doğumlu Tarık Ramazan, Cenevre Üniversitesi’nde felsefe ve Fransız edebiyatı eğitimi gördü. Yine aynı okulda Arapça ve İslam Çalışmaları alanında doktora çalışmasını tamamladı. 1996-2003 yılları arasında Fribourg Üniversitesi’nde felsefe ve din bilimleri üzerine dersler veren Ramazan, daha sonra Kahire’de bulunan El-Ezher Üniversitesi’nde İslami bilimler alanında çalışmalar yaptı. 2005’te ise Oxford Üniversitesi’nde ders vermeye başladı. 1 Eylül 2009’da Oxford Üniversitesi Şarkiyat Enstitüsü’nde Çağdaş İslam Bilimleri Bölüm Başkanlığı’na atandı. 2012 yılında İslam Hukuku ve Etiği Araştırma Merkezi’ni (Research Centre of Islamic Legislation and Ethics - CILE) kurdu.

Tarık Ramazan’ı diğer Avrupalı Müslüman düşünürlerden ayıran en belirgin özelliğinin, İslam kaynaklarıyla ilişkisini sahici bir zeminde inşa etme hassasiyeti olduğunu söyleyebiliriz. Bu sebepten dolayı, oldukça iyi bir felsefe eğitimi almış olmasına karşın Ramazan’ın en büyük ve temel referansı hep Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir. Adına ister reform ister başka bir şey densin, İslam adına ne yapacak olursak olalım önce Hz. Muhammed (s.a.v.)’i doğru ve eksiksiz biçimde örnek almamız gerektiği fikrinden hareket eden Ramazan, Batı’dan önce bizzat Müslüman toplulukların O’nu anlama hususunda yetersiz olduğuna inanıyor. Yazının girişinde de bahsettiğimiz “tartışma kültürü” hususunda örnek almamız gereken yegâne şahsiyetin Efendimiz olduğunu ısrarla vurgulayan Tarık Ramazan’ın sıklıkla kurduğu cümlelerden biri şu oluyor: “O herkesi dinler, kimsenin fikrini değersiz bulmazdı. Biri kendisiyle konuşurken tüm vücuduyla ona döner ve başka hiçbir şeyle ilgilenmezdi.”

İslamofobia ile mücadele

Ramazan’ı ilginç kılan bir diğer özelliği ise modernite ile İslam arasında bir köprü kurmaya çalışması. Modern batı düşüncesinin İslam’la çelişmeyen yanlarının içselleştirilebileceğini savunan Ramazan, bunun hem Müslüman dünyanın içinde bulunduğu krizleri aşmasına yardımcı olabileceğini, hem de Batı’da yükselen İslamofobia akımının etkisini ciddi biçimde kırabileceğini savunuyor. Yazdığı sayısız makaleler, kitaplar, verdiği konferans ve söyleşiler, konu ne olursa olsun bu ana fikrin etrafında dönüyor.

Diğer yandan, Avrupa’da yetişmiş, Batı değerlerini Müslüman kimliğinden ödün vermeden kısmen kabullenmiş bir isim olmasına rağmen gayrimüslim dünyada da engellerle karşılaşmış bir isim Tarık Ramazan. Karizmatik kişiliği ve derin bilgi-birikimiyle, oryantalist bakış açısının çizdiği “şiddet yanlısı, kaba, cahil” Müslüman profiline uymayan düşünür, 2009’da iki yıldır ders vermekte olduğu Rotterdam Erasmus Üniversitesi’ndeki görevinden ve Rotterdam Belediyesi’ndeki “Kimlik ve Vatandaşlık” çerçevesindeki danışmanlığından herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin kovuldu. Hollanda’da İslam düşmanlığı ile ünlenen Geert Wilders’in Özgürlük Partisi, bu olayı “çok gecikmiş bir eylem” olarak niteledi. Bundan daha vahim bir olay ise 2004’te yaşanmıştı. O yılın Ağustos ayında ABD hükümeti, Patriot Act (11 Eylül sonrası çıkarılan ve ABD’nin özgürlük anlayışıyla temelden çeliştiği için çok büyük tartışmalar koparılan anti-terör yasası) çerçevesinde Tarık Ramazan’ın çalışma vizesini skandal bir kararla iptal etmişti. Başta Noam Chomsky olmak üzere birçok Amerikalı entelektüel, akademik özgürlüğü kısıtlayıcı bu girişimi kınayan dilekçeler imzalayınca, 20 Ocak 2010 tarihinde ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton tarafından imzalanan bir genelgeyle bu yasak kaldırıldı.

“İslam” ve “terör” kelimelerini yan yana getirmek için büyük çaba harcayanların Ramazan’a reva gördükleri bu muamelenin ne kadar ironik olduğunu anlamak için, kendisinin Charlie Hebdo saldırısından sonra Facebook sayfasından üç dilde yazdığı şu mesaja bakmak bile yeterli olacaktır:

“Hayır! Hayır! Hayır! Söylenenlerin aksine bu saldırıyla Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) intikamı alınmadı. Tam aksine dinimize, değerlerimize ve prensiplerimize ihanet edildi. Bu korkunç saldırıyı çok kesin bir dille kınıyorum ve yapanlara karşı öfkem çok derin. Kurbanların ailelerine samimi bir başsağlığı dilememe izin verin.”

Ramazan hakkında yazacak daha birçok şey var. Umarım yazdıklarımız genç arkadaşlarımızın bu önemli şahsiyeti tanımasına, onun bir kısmı Türkçeye de çevrilmiş kitaplarını okumalarına ve zihin dünyalarında yeni ufukların açılmasına vesile olur. Birbirimizin sesini bastırmak için bağırmak yerine birbirimizi dinlemek için susmanın daha büyük bir erdem olduğunu hatırlatan bu güzel insana selamlarımızla…


GENÇ'ın Yazısı.