Özgüven Kendinize Değil İnancınıza İtimatınızdır!
14 yaşlarında çizdiğim bir ‘Araba projesi’ gerçekleşememişti ancak ne olursa olsun sabır, dua, ihlas ve hırs’ımızın mustakim bir istikamette kullanılmasıyla hiç hayal edemediğimiz başarılara imza atmıştık.
Haberlerde ‘Sürücüsüz Araba’nın trafiğe çıktığını gördüğümde, on yıl önce lise 2. sınıfta yazdığım proje taslağı gözlerimde canlanmıştı. TÜBİTAK, liseli öğrenciler için proje yarışması gerçekleştiriyor ve Türkiye geneli liseli öğrencilerin sunduğu proje fikirlerinden değerli görülenleri Ankara’daki final yarışmasına çağırıyordu. Van Gölü kıyısında ve il merkezine 70 km uzaklıkta olan yatılı okulumda bilgisayar laboratuvarını günlerce kendime mesken tutmuştum. Proje fikrim, hatalı sollamalar sonucu olan trafik kazalarını azaltmak için arabanın önüne takılan sensörlerle karşıdan gelen araçları algılamak ve sürücüyü sollama yapmadan uyarmaktı. Haberde gördüğüm ‘Sürücüsüz Araba’nın mekanizmasına bakarken kendi çizdiğim taslak gözümün önünde canlanıyordu. Neredeyse benzer bir çizimdi…
İki ay sonra TÜBİTAK’tan kapalı bir zarf gelmişti. Hayatımda gördüğüm en gelişmiş şehir Van’da yaşarken, Ankara’dan mektup almak benim için unutulmaz bir andı…
Fakat...
‘Değerlendirmelerimiz sonucu proje fikriniz yeterli görülmemektedir. Başarılarınızın devamını dileriz.’ minvalinde aldığımız cevapla bir anda sukût-u hayâle düşmüştüm. Oysa bu cevap Bilim yolunda bir Bismillah olacaktı… Doğu’nun yetersiz imkanlarında zamanımızı bu gibi ‘BOŞ’ (!) uğraşlara vermememiz gerektiğini mektubun perde arkası anlatımından hissetmiştik.
Yıllar geçmiş sonunda hayalini kurduğum ODTÜ Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümüne girmeye hak kazanmıştım. İçimde hâlâ proje üretmek heyecanı kış uykusundaydı. Daha 2. sınıfa geçer geçmez alanımızdaki neredeyse en büyük yarışmaya katılmaya karar vermiştik. Harvard ve Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nün düzenlediği Genetiği Değiştirilmiş Makineler (IGEM) yarışmasına katılacaktık; oysa biz başlayana dek ODTÜ takımları en fazla Bronz madalya kazanabilmişti. Ve Türkiye’den katılan başka bir üniversite takımı ise olmamıştı. Aylar boyunca profesör hocalarımızın kapılarını aşındırıp bize en ufak destek verecek bir hoca aramıştık. Ne finansmanımız vardı; ne de nasıl proje fikri üretebileceğimize dair bir ip ucu. Unutamadığım olay ise bazı profesör hocalarımızın ‘Gidin dersinizi çalışın bırakın bu işleri’ demesiydi. Zaten kaderimizde o an yaptığımız seçimin ne başarılara yol açtığını yıllar sonra görmüş olacaktık. Pes etmeyecek ve birkaç arkadaşımla tek başımıza kalsak bile yolumuza devam edecektik. Aylarımız tek başımıza sponsor ve proje üretmek ile geçmişti. Deyim yerindeyse biz ‘çocuktuk’ ve elimizden tutan neredeyse olmamıştı. Sonunda bize inanan bir hocamızın ve bir şirketin malzeme desteğiyle sabrımızın karşılığını almıştık. Şimdi sıra bizdeydi… Laboratuvarda geçen uykusuz gecelerin sonunda ABD’ye gidip MIT’te projemizi sunmuştuk. Maddi manevi en son sınırımıza kadar birkaç üniversite öğrencisi olarak varımızı yoğumuzu akıttık. Dünya’nın çeşitli üniversite takımlarını izlerken uhdemizde kalan husus, yarışma sırasında başımızda bir hocamızın bulunmamasıydı. Ancak sonunda emeklerimizin karşılığını Gümüş madalya olarak aldığımızda, ODTÜ Genetik bölümünün havası değişecek; gerek hocalarımızın gerekse de Rektörümüzün tebrik mesajları ve takdirnameleri ‘pes etmeden inandığımız yolda yürümenin’ ödülleri olacaktı. Artık birkaç üniversiteli olarak bu yarışmada öncü olmuştuk. Geriye dönüp baktığımızda hep şu cümleyi kullanıyoruz: ‘eğer yine üniversite okursam; tekrar ODTÜ’yü seçerdim’ (Basına yansıyan husumetler, muhafazakar çevreden yetişen öğrencileri ODTÜ gibi sizi ötelere taşıyabilecek üniversitelerde okumaktan vazgeçirmemeli!)
Takip eden yıllarda yine aynı yarışmadan aldığımız Altın madalyalarımız ve Avrupa 1’inciliğimiz, bizi on yıl önce kalp kırıklığına uğratan TÜBİTAK’ın projelerimizi değerli görerek imkanlar sağlamasıyla ulaşılmıştı.
Yıllar öncesine gözüm gidiyor ve düşünüyordum. 14 yaşlarında çizdiğim bir ‘Araba projesi’ gerçekleşememişti ancak ne olursa olsun sabır, dua, ihlas ve hırs’ımızın mustakim bir istikamette kullanılmasıyla hiç hayal edemediğimiz başarılara imza atmıştık. Ve şimdi çeşitli üniversitelerden bizim açmaya vesile olduğumuz yolda gelenleri izliyorduk.
Ümitvar isen… Ümit var demektir...
Cihan Taştan'ın Yazısı.