Yol da zordur, yolculuk da… Zoru kolay kılacak O’nun maiyetidir. Uzağı yakın kılacak O’nun kurbiyetidir. O bizim yolculukta sahibimiz, geride bıraktıklarımız için ise halifemizdir. Yani “sâhib fi’s-seferi ve’l-halifetü fi’l-ehli…” Sahibimizdir; korur, kollar, kolaylaştırır, yakın kılar. Halifemizdir; geride bıraktıklarımıza adımıza sahip çıkar.

Hâris b. Hişam ile Süheyl b. Amr, Hz. Ömer’i ziyarete gelmişlerdi. Hz. Ömer yeni Müslüman olmuş bu iki Mekkeliyi yanına oturttu. Birazdan içeriye ilk muhâcirlerden birileri geldi. Daha sonra da diğerleri… Her bir muhâcir geldikçe Halife Ömer, Haris ile Süheyl’in yana kaymasını istiyor ve yeni gelenlere onlarla kendi arasında yer açtırıyordu. Ensar geldiğinde de durum değişmedi. Yine onları yerlerinden kaldırdı, biraz daha kaydırarak sonradan gelenlere yer vermelerini istedi. Bir müddet sonra öyle oldu ki gelenlere yer aça aça Haris’le Süheyl meclisin son noktasına kadar geldiklerini gördüler ve dışarı çıktılar. O ara Haris, Süheyl’e döndü ve “adamın bize yaptığını gördün mü?” dedi. Süheyl: “Onu kınamaya hakkımız yok. Bunu, başımıza biz getirdik. Muhacir de Ensar da İslâm’a çağrıldıkları zaman, beklemeden kabul ettiler. Bizse bu çağrıya uymakta çok geç kaldık” diye mukabelede bulundu. Hz. Ömer’in yanı boşalınca Haris ile Süheyl tekrar içeri girdiler. “Bize ne yaptığını gördük. Fakat bunun sebebi yine biziz, biliyoruz. Acaba bu hatanın telâfisi mümkün müdür?” diye sordular. Hz. Ömer: “Hatanızın telâfisi ancak Rum sınırına gitmenizle mümkün olur” dedi. Bunun üzerine onlar da çıkıp o dönemde serhat boyu olan Şam’a gittiler ve ölünceye kadar da bir daha dönmediler.

Önden gidenlerin açtığı bir yola düştük; sefer boynumuzun borcudur. Bir an önce yola koyulmak gerek, çünkü aradaki mesafe çoktur. Onlarla cem olmak, onlarla birlikte huzura çıkmak hiç de kolay olmayacak. Önden gidenler çıtayı öyle yukarılara çıkardılar ki… İşittik ve itaat ettik diyerek o kadar mesafe aldılar ki… Şimdi bize düşen geç de olsa, geç de kalsak aynı gayret ve heyecanı kuşanıp, onların yaptıklarını yapmak, sakındıklarından sakınmak ve bunu yapacak bir hal için sefere niyet etmektir.

Bir sefere niyet edelim. Geri dönmemek üzere çıkacağımız bir sefere… Bizden öncekiler çok menziller aştı, çok işler başardı, çok yol kat etti. Geç kalmış olabiliriz ama hâlâ fırsatımız vardır. Bereketi yakalamak için erken davranırsak gözden kaybolmaya yüz tutmuş kervanı yakalayabiliriz. O kervan ki azığı heyecandır, şevktir, Allah için gayrettir. O kervan ki ona ancak bu hallerle hallenenler erişir. O kervan, hiçbir menzilde sürgit durmaz. O kervan durduğu hiçbir menzile kanmaz. O kervan her menzilde bir sonraki menzilin hasreti ile yanar. O kervandan birisinin içine konaklanan menzilin sevdası düştü mü artık ona kervan uzak düşer, o da kervana uzak düşer. Ona düşen ancak yakıcı bir hasret ile tekrar nasibini aramak ve mukadderse tekrar kervanın izlerine bakarak yola düşmektir. Yola koyulup, mütemadiyen “ne yaptım da kesildim böyle seferden ve sefer hasretinden…” diye ah etmektir. Belki o zaman kervan ona yakın kılınacak, o da kervana tekrar katılacaktır.

Bize Haris ve Süheyl gibi sefer gerek. Dönüp gelmeyeceğimiz bir sefer… Sınır boyunda… Sınır boyu neresidir? Sınır boyu, imkânımızın ve takatimizin bir tık ötesidir. Sınır boyu, sınırımızdır. Oraya niyet etmeyene potansiyelinin ne olduğu hiçbir zaman gösterilmeyecek. Oraya ancak o kervana dâhil olmak gaye-i hayali ile yananlar varabilir. Oraya kervanın kutlu yolcularının ayak izlerine basarak ulaşılabilir. Her menzilde bir sonraki menzilin rüyasını görerek… Hiçbir menzilin kandıramayacağı bir aşkınlık hali ile gözleri ufka dikerek… O ufukta gözükenin ışığını gözümüzde, sevdasını gönlümüzde hissederek… Sılanın ve sılanın sahibinin nuru suretimize ve siretimize azık olsun diyerek…

Durmak hatadır, sefere çıkmak gerek. Sınır boyuna/sınırımıza doğru yola koyulmalı. Aradaki mesafeyi kapatmak çok zor olabilir. Önden gidenler minnetsiz gittikleri için Burak hızı ile aştılar yolları. Bize onlardan yadigâr izleri ve yolları kaldı. Şimdi bizi arayan onların yanında bulamasa da yolunda bulsun. Yolun sonu, sonumuz olmayabilir, hiç olmazsa yol bizim sonumuz olsun. Minnetimiz yola olsun. Dostun iki yanı dolmuş, hiç olmazsa biz yanın yanında yer bulalım, niyetimiz bu olsun.

Geri dönmemek üzere bir sefere çıkalım. Yol içimize düş(ürül)müş zaten, yol bize yazılmış, bilelim. Bu dünya bir konak yeri değil, geçici bir menzildir, fark edelim. Bize burada yazılan serencamın adı zaten seferdir. Seferimizin adını koyalım ve doğrulup yola koyulalım. Yolcu olalım, yollanalım, yolla olalım, yolda olalım. Yolun bizatihi yolluk olduğu bir seferdir bu, yanımıza ne alacağız diye telaşa kapılmayalım. Yolsuz olarak anılmaktan korkalım esas; yolda kalmaktan, yoldan çıkmaktan sakınalım.

Geri dönmemek üzere bir sefere çıkalım. Üç kez Allahuekber diyelim… Tıpkı Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem gibi… O, bir yolculuğa çıkarken, binitinin üzerine yerleşince üç kez tekbir getirirlerdi. Biz de öyle yapalım: Birinci “Allahüekber”de halimiz, ahvalimiz gelsin aklımıza… İkinci “Allahüekber”de yolumuzu, üçüncü “Allahüekber”de vaktimizi analım. Üç kez “Allahüekber” diyelim, çünkü halimiz yaman, yolumuz uzun, süremiz kısadır. Ve bizim O’nun azametinden başka sığınacak yerimiz, yurdumuz yoktur.

Bunu bizim hizmetimize vereni tesbih ve takdis ederiz; yoksa biz buna güç yetiremezdik. Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz.

Geç kalmanın, sonradan uyanmanın, geriden katılmanın kefareti olarak hemen, durmaksızın bir sefere çıkalım. Her işimiz duayladır, sefere de dua ile başlayalım. En Güzel İnsan’ın bize öğrettiği dua ile… Önce binitimizi, yolu aşmamıza vesile olacak imkânları analım:

“Bunu bizim hizmetimize vereni tesbih ve takdis ederiz; yoksa biz buna güç yetiremezdik. Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz.”

Yolu da, yolu kat etmemizi sağlayacak vesileleri de veren odur. Elimize, ayağımıza, gözümüze, özümüze, zihnimize, kalbimize bir nazar kılalım. Hepsi yola koyulmak içindir, biz bunları nereden, nasıl temin eder, onlara nereden nasıl güç yetirebilirdik? Hepsini, kendisine doğru bir sefere çıkalım diye bize bahşeden O’dur. Acaba hangisini, ne kadar yola ve yolculuğa sevk edeceğiz, bunu bize soracak da O’dur.

“Ey Allahım! Biz, bu yolculuğumuzda senden iyilik ve takva, bir de hoşnut olacağın ameller işlemeyi nasip etmeni dileriz.”

Yolculuğun amacı O’nun rızasını kazanmaktır. O’nun razı olmadığı bir yolculuk, nereye ve kime varır? O yüzden yolun sonu değildir maksat, yolun bize öğrettiğidir, yolun bize gösterdiği, yolun bize işlediğidir. Yolun sonunu göremeyebiliriz, yolun ve yolculuğun bize gösterdiklerini görmeliyiz. Sonu seyretmek verilir ya da verilmez, bilemeyiz. Ama yolda seyr etmek verilmiştir, bunun nasıl güzelleştireceğimizi dert etmeliyiz. Güzel seyr, iyiliği çoğaltmak, kötülüğü azaltmakladır. Güzel seyr, yetime bakmak, fakiri kollamak, açı doyurmakladır. Güzel seyr, zalime dur diyerek, mazluma kanat gererek yardım etmekledir. Güzel seyr, aşk ve şevk ile hayatı hep bir şükür hissi ile yaşamakladır. Güzel seyr, bu hayatta Yar demekten başka bizi kandıracak hiçbir şey olmadığını anlamakladır.

“Ey Allahım! Bu yolculuğumuzu kolay kıl ve uzağını yakın et! Ey Allahım! Seferde yardımcı, geride çoluk çocuğu koruyucu sensin. Ey Allahım! Yolculuğun zorluklarından, üzücü şeylerle karşılaşmaktan ve dönüşte malımızda, çoluk çocuğumuzda kötü haller görmekten sana sığınırım.”

Yol da zordur, yolculuk da… Zoru kolay kılacak O’nun maiyetidir. Uzağı yakın kılacak onun kurbiyetidir. O bizim yolculukta sahibimiz, geride bıraktıklarımız için ise halifemizdir. Yani “sâhib fi’s-seferi ve’l-halifetü fi’l-ehli…” Sahibimizdir; korur, kollar, kolaylaştırır, yakın kılar. Halifemizdir; geride bıraktıklarımıza adımıza sahip çıkar. Halifemiz, temsilcimizdir. Temsilcimiz, biz yokken bizim adımıza iş yapan kimsedir, bizim gibi davranan, bizim adımıza yine O’nun verdiği yetkimizi kullanan kimsedir. O’nun çizdiği yolda O’na sığınalım ki zorluklardan, üzücü şeylerden ve geride bıraktıklarımıza dair kötü hallerden salim kalalım.

Gel bir sefere çıkalım. Ufukta yürümüş gitmiş, vuslata ermişlerin bıraktıkları izler, yakamozlar gibi önümüzü parıldatıyor. O pırıltıların gözümüzdeki akisleri ile anlaşalım, yoldaş olalım. Sefer yazılmıştır alnımıza, sefere çıkalım. Zor da olsa çıkalım, kolay da olsa çıkalım. Bilelim ki çıkarımız seferdedir. Kurtuluşumuz seferledir. Sefer açsın içimizi. İçimizdeki karanlıkla yüzleşelim. Kendimizi geri bırakalım, ufkumuza doğru yol alalım. Niyet ettiğimiz gülşenimizdir. Sefer diyelim, sefere çıkalım, halifemiz Allah’tır.


Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.