Sabredebilmek, tahammül edebilmek, yıkılmamak için  hayata sağlam basmak, doğru beklentiler geliştirmek ve sahih kaynaklardan beslenmek gerekir. Hayata eğreti tutunmuş, en ufak bir rüzgarda savrulan, en ufak bir sarsıntıda yıkılan bir insan hiç kimseyi, hiç bir şeyi idare edemez. Hayata, insanlara ve kendine dair uçuk beklentiler geliştirip dünyada cennet hayatı yaşamak peşine düşüp kusursuz insanlar, kusursuz ilişkiler bekleyenler hiç kimseyi, hiçbir şeyi idare edemez. Hayata dair fikri, zikri tüketim kültürü ile beslenenler her şeyi tüketir de hiç kimseyi, hiçbir şeyi idare edemez.

Hayat mükemmel değil, insan hiç değil. Bir Allah mükemmel o da mükemmeliyetçi değil. O zaman mükemmeliyetçi olmamak gerek. Eksiğine, kusuruna rağmen sevebilmek gerek. Olduğu kadarına razı olmak, olmayacağı beklememek gerek. “Her şeyin en iyisine layık olmak” gibi zırvaları yeniden sorgulamak gerek. Olduğu kadar, olmadığı kader diyebilmek gerek. “Bir işi murad etme / Olduysa inat etme / Haktandır o reddetme / Görelim Mevlam neyler / Neylerse güzel eyler” diyen büyüklere hem kulak hem gönül vermek gerek. “Ele girmezse eğer sevdiğimiz / Ne çare eldekini sevmeliyiz” diyenlerin teslimiyetini kazanmak gerek.

İnsanın imtihanı her şeydir. Kendisidir, eşidir, işidir, çoluğu çocuğudur, annesi babasıdır, malı mülküdür, varlığı yokluğudur. Bu demektir ki bütün bunlardan memnuniyetsizliği olacak.

Bazen kendisini beğenmeyecek. Boyuna posuna, aklına fikrine, zekasına kabiliyetine takılacak. İstediği gibi beklediği gibi bulmayacak onları. Daha fazlasını arzulayacak. Kendini başkalarıyla kıyaslayacak. Mutsuz olacak.

Bazen eşini beğenmeyecek. İstediği kadar güzel, istediği kadar uyumlu, istediği kadar anlayışlı, istediği kadar becerikli bulmayacak onu. Bulamadıkça da daha fazla eksik daha fazla kusur görecek. Gördükçe uzaklaşacak, soğuyacak. Başka insanlara, başka ilişkilere bakmaya başlayacak. Mutsuz olacak.

Bazen işini beğenmeyecek. Maaşından, mevkisinden, iş yükünden, iş ortamından, iş arkadaşlarından rahatsız olacak. Kendini gösteremediğinden ya da kıymetinin bilinemediğinden şikayetlenecek. Halbuki şurada şu vs. diyen sesler dökülecek dilinden ve kalbinden. Mutsuz olacak.

Bazen anne-babasını beğenmeyecek. Ya dünyaya bakışlarını ya hayatı tutuşlarını ya da kendisiyle ilişkilerini doğru bulmayacak. Kendine göre değiştirmeye, düzeltmeye çalışacak. Olmayınca da kalbi mesafeler koyacak anne-babasıyla arasına aynı evde aynı odalarda. Mutsuz olacak.

Bazen arabasını, bazen evini, bazen ülkesini, bazen insanını beğenmeyecek. Daha hızlı, daha geniş, daha farklı, daha lüks diye diye dahaları hiç bitmeyecek. Dahaları çoğaldıkça çabası artacak, çabası arttıkça yorgunluğu, yorgunluğu arttıkça beklentisi, beklentisi arttıkça hayal kırıklığı artacak. Mutsuz olacak.

Ya da bilecek ve kabul edecek kimsenin mükemmel olmadığını. Hiçbir işin kusursuz, hiçbir imkanın eksiksiz olmadığını. Bunu yaparken de çaresizlik ve memnuniyetsizlikle değil de huzur ve teslimiyetle yapacak. Her şeye rağmen güzelliklere ve iyiliklere bakacak. Mutlu olacak.

Şikayetlenmek hep kolaydır; başkalarını suçlamak, mazeretler bulmak, eksik görmek, kusur aramak. Ama hepsi mutsuz eder. Şikayetlendikçe insan çaresizlik düşüncesi artar, enerjisi azalır, ümitleri kırılır. Başkalarını suçladıkça güvensizliği çoğalır ve kaygıları, korkuları... Mazeretler buldukça engelleri fazlalaşır. Eksik görüp kusur buldukça körleşir güzelliklere.

Hayat mükemmel değil, insan hiç değil. Bir Allah mükemmel o da mükemmeliyetçi değil. O zaman mükemmeliyetçi olmamak gerek. Eksiğine, kusuruna rağmen sevebilmek gerek.

O zaman idare etmek lazım.

Gücümüz arzularımıza yetmediğinde, imkanlarımız isteklerimize ulaşmadığında idare etmek lazım.

Eşimizle ayrı yönlere baktığımızda, ayrı dillerden konuşmaya başladığımızda idare etmek lazım.

Anne-babamızla mesafemiz arttığında, ilişkimiz soğuduğunda idare etmemiz lazım.

İşimize heyecanımız azaldığında, mutsuzluğumuz arttığında idare etmemiz lazım.

Her ne yaşıyorsak yaşayalım tatminsizliğimiz yakamızı bırakmıyor, tatsızlığımız bizi kuşatıyorsa idare etmemiz lazım.

Ancak idare etmek hiçbir şey yapmamak demek değil. Tembelliğe kılıf bulmak değil. Güçsüzlüğe açıklama getirmek değil.

İdare etmek zamana ve insana sabredebilmek demektir. Zamanın ve insanın getirdiklerine tahammül edebilmek demektir. Zamanın ve insanın yaşattıklarına yıkılmamak demektir.

Sabredebilmek, tahammül edebilmek, yıkılmamak için de hayata sağlam basmak, doğru beklentiler geliştirmek ve sahih kaynaklardan beslenmek gerektir. Hayata eğreti tutunmuş, en ufak bir rüzgarda savrulan, en ufak bir sarsıntıda yıkılan bir insan hiç kimseyi, hiçbir şeyi idare edemez. Hayata, insanlara ve kendine dair uçuk beklentiler geliştirip dünyada cennet hayatı yaşamak peşine düşüp kusursuz insanlar, kusuruz ilişkiler bekleyenler hiç kimseyi, hiçbir şeyi idare edemez. Hayata dair fikri, zikri tüketim kültürü ile beslenenler her şeyi tüketir de hiç kimseyi, hiçbir şeyi idare edemez.

İdare etmek irade göstermek demektir. Hızlı hazların peşinde koşmayacak, çabuk zaferlere kapılmayacak bir irade göstermek demektir. İnsanı kolayına tüketmeyecek, imkanı hemencecik israf etmeyecek bir iradeye sahip olmak demektir. Arzusu aklının önüne geçmeyecek, gözü gönlünü kontrol etmeyecek bir iradeyi kuşanmak demektir.

İdare etmek irade etmektir. İradesiz idare olmaz. İdare edebilecek güce ancak irade ile sahip olunur. Yani kısacası idare yazılır ama aslında irade okunur.

Not:

Uzun yıllardır evli bir yaşlı amcaya sormuşlar:

“Amca” demişler “bu kadar uzun zaman evli kalabilmenin sırrı nedir?” Cevap vermiş amca:

“Evladım, biz yokluk zamanında yaşadık. Bizim zamanımızda bir şey bozulduğu zaman atılmaz tamir edilirdi. Şimdi bozulan her şey tamir edilebilecekken atılıyor.”

Hem işimizde, hem ilişkilerimizde bozulan bir şeyler varsa tamir etme iradesini gösterebilmek ve yenisinden ziyade tamir edilenle idare edebilme basiretine sahip olabilmek bizi mutlu edecek.


Geçim Ehli Olmalıyız

Fatma Betül Okuyucu / Öğretmen

İncir çekirdeğini doldurmayacak kadar küçük sebeplerle yorganları ateşe verdiğimiz bugünlerde, idare etmek mefhumu istifadesi bol olması gereken bir meziyet olarak karşımızda durmakta. İnsanların birbirine olan saygısının ve beraberinde sevgisinin tükendiği demlerin alt zeminine bakarsak; geçmişimizde şerefli bir yerde duran idare etme alışkanlığının yitirildiğini görmemiz zor olmayacak. Neyi idare edemiyoruz, niçin idare edemiyoruz? Bence; çevirmek, döndürmek, yetişmek, korumak, kurtarmak, hoş görmek anlamına gelen idare etmek kelimesi bu manada çok anlamlı. Yaratılanlara, Yaratandan ötürü bir merhamet ve muhabbet olduğu takdirde idare etme, teslimiyet şuuru ve hoş görme ahlakı zaruri bir şekilde zuhur edecektir. Egoların ve şişirilmiş narsist benliklerin hükümranlığı sonlanıp, gönüller diğergamlık okyanuslarında rota almadığı müddetçe birbiriyle hoş geçinme diyebileceğimiz idare etme durumu olmayacak, bu benlikleri besleyecek, kibir boy gösterecek ve muhabbet bağları bir bir kopacak, dünya emniyet olmadan yaşadığımız bir açık hapishane olacaktır. Hâlbuki hayatı sevmek, şükürdür. Onun için hayatı sevmenin bir yolu da içtimai muamelelerde geçim ehli olmaktır.

İdare Eden İdare Edilir

Eyyüp Yıldız / Öğrenci

Dünyada herkes kendi hayatını devam ettirmeye, sürdürmeye çalışır. Herkes hayatındaki problemlerin üstesinden gelmeyi, hayatını mutlu olabileceğini düşündüğü şekilde yönetmeyi, idare etmeyi ister. Hiçbir şey mükemmel olmadığı gibi hiç kimse de her şeyi düzgün idare edemez. Hemen hemen her öğrencinin olduğu gibi benim de üç ana konum var hayatımda: Okul, aile ve sosyal çevre. Şahsen kişilik olarak sabırsız olduğum için sınavlarda ve verilen ödevlerde genellikle çok panik yaparım. Dolayısıyla idare ederken oldukça zorlanırım. Aile konusunda ise büyüklerimin tecrübelerinden olabildiğince yararlanmaya çalışır, küçüklerime kendi tecrübelerimi aktarmaya çalışırım. Bu sayede hem idare edilmeyi hem de idare etmeyi öğrenirim. Sosyal çevremde ise biraz tutucu bir kişiyimdir. Kolay kolay arkadaş edinmem fakat edindiğim arkadaşlıkları güçlü tabanlar üzerine kurmaya çalışırım.

İrademi İdare Ediyorum

Sami Yaylalı

İdarenin birden fazla anlamı var fakat tüm anlamlarını karşılayan niteliğinin iradenin idaresi olduğunu düşünüyorum. Elbette buradaki kastım külli irade değil cüzi irade. Fevç fevç üzerimize gelen ve irademizi imtihan eden nefsi hususlarda irademizi nasıl idare ettiğimize göre hem dünyevi hem de uhrevi hayatımız teşkil ve tanzim edilmiş olur. Aczimizin giryesi olarak telakki ettiğimiz irademizi hakkıyla idare edebilirsek gülzâra dönüşür. Lakin aksi olur ve irademiz bizi idare etmeye başlarsa yani dümeni nefsin eline verirsek bizi hangi kayalıklara çarpacağını bilemeyiz.

Yaşamak İdare Etmektir

İbrahim Emre / Haber Spikeri

Aslında idareci değilim dolayısıyla hiçbir şeyi idare etmiyorum ama şunu da çok iyi biliyorum ki yaşamak iyi bir idareci olmayı gerektirir. Her gün evden işe gidiyor; akşam döndüğümüzde eşimiz ve çocuklarımızla buluşuyorsak bir idare sisteminin içindeyiz. Tabii ahlaki yozlaşmaya uğramış insanları, haksızlıkları, zulümleri, savaşları gördükçe sabrediyoruz, her şeyin daha güzel olması için dua ediyoruz ya, idare ediyoruz işte...

İlk İş Kendimizi İdare…

Ahmed Taşar / Sultantepe Gençlik Gelişim Merkezi Sorumlusu

İnsan yaratılış bakımdan çift yönlüdür. Bir görünen (zahiri) yönü, bir de görünmeyen (batıni) yönü vardır. İradesine sahip bir insan birçok şeyi idare edebilir. Ailesi, arkadaşları kısacası çevresindeki her şeyi ve herkesi idare edebilir. Yalnız insanın ilk ve en çok idare ettiği şey ise kendisidir. Yani insan her şeyden çok kendisini idare eder.

İşte ben de en çok kendimi idare ediyorum ya da idare etmeye çalışıyorum. Bir olaya karşı nasıl tepki vereceğimi, nerde nasıl davranacağımı, içimden gelen sesleri nasıl yönlendireceğimi, sonuç olarak içimden gelen şeyleri nasıl dışa aktaracağımı düşünerek ve buna göre davranarak kendimi idare etmeye çalışıyorum.

Peki, bunları nasıl yapıyorum? Kendimi nasıl idare ediyorum? Bunun cevabına gelince ilk sırada inancım yer alıyor. Düşüncelerim, olaylara yaklaşımım, irademe sahip çıkmama vesile olan ve beni ben yapan değerlerim hep inancım dolayısıyla şekilleniyor ve kendimi bu şekilde idare etmeye çalışıyorum. Bunları yaparken de rehberim olan Kur’an ve sünnete başvuruyorum.

Hepimizi Akıllı Telefonlar İdare Ediyor!

İlkay Günel / Öğrenci

Hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelen internetle birlikte yakın zamanda ‘Akıllı Telefon’larla tanıştık. Başlarda sunduğu özelliklerle birlikte çok iyi dediğimiz, hayatı kolaylaştıracağını düşündüğümüz akıllı telefonlar bir noktadan sonra bu amacını geçti ve adeta artık insanları idare eder hâle geldi. Yolculuk esnasında şarjın bitmesi insanları endişelendiriyor ya da gidilen yerde telefonun çekmemesine sert tepkiler gösterilebiliyor. Sosyal medyanın da giderek bu bağımlılığı körüklediği ülkemizde toplu taşıma araçlarında herkesin akıllı telefonlarla bir uğraş içinde olduğunu görebiliyoruz. Görünen o ki telefonlar irademizi ele geçirmiş durumda, resmen bizi idare ediyorlar.

İdare Etmek Şükür Sebebi!

Sabire Nur Tercan / Öğretmen

İdare etmemiz gereken bir mesele varsa en başta kendimizi idare etmemiz ve kendimize hâkim olmamız gerekecektir. Zira kendine hâkim olamayan kimseye hâkim olamaz ki bu da kişinin hiçbir şeyi idare edemez hale gelmesi demektir. Kendimizi idare edebilmemiz ise zor da olsa o ilk anda sabır göstermeyi başarabilmemizden geçer. Sabretmek kolay mı diyebiliriz; zor belki de çok zor biliyoruz ama en azından kolaylaştırmak adına eksiler üzerinde değil artılar üzerinde durmak bizim için önemli bir adım olacaktır. Olayların, kişilerin veya nesnelerin hep güzel ve iyi yönlerini görmek sabrımızı kolaylaştıracak ve idare etmemizi mümkün kılacaktır. Burada sorgulamamız gereken önemli bir husus da niye bazı şeyleri idare etmek zorunda kaldığımızdır. Bu noktada imtihan boyutunu hatırımıza getirmemiz gerekir. “Allahu Teala niye bu konuda beni müdür tayin etti!?”, “Ben Allah’ın vazifelendirdiği bir müdürüm.” Bu şuur, idare etmemizi ibadet haline getirebilir. Dolayısıyla idare ediyor olmak, önemli bir nimet olsa gerek; idare eden değil de idare edilmesi gereken biri olduğunuzu düşünsenize...

İdare Formülüm: Mesaj, Rüya ve Tokat!

Yusuf Katıksız

Bir yaratılış ispatı ve küçük alem ihtişamı olan kendimi, rızkımın bereketi refikimin örtüsü evimi, şimdinin ve geleceğin Fatih’lerinin Selahaddin Eyyubi’lerinin, Mimar Sinan’larının, Bilal’lerinin, Halid’lerinin, Akif’lerinin yetişeceği yurtta öğrencileri idare ediyorum. Hiç de kolay bir meziyet değil, lakin her zorluktan sonra bir kolaylık var diyen ve kolaylığını her daim veren üstün kudretli bir güç var. Tevfik yalnız O’ndan. Kendimi bir aynanın karşısında, evimi bir kubbenin altında ve bir minarenin karşısında, yurttaki öğrencilerimi halkaya bağlı halkacıklar şeklinde idare ediyorum. Seçtiğim aynaya her bakışım ve nazar edişimde idaresizlik kırıntıları dökülüp idare etmenin şifrelerini düşünüyorum. Gelelim gençlerin idaresine. Bir gence sunulan menü diğerine, berikine sunulan menü başka birine uymaz. Hayret verici bir durum lakin insanı hayran bırakan bir vakıa. Gençleri bir rüyayla, bir mesajla ve bir tokatla idare ediyorum. Mesaj: Kutlu mesaj. Rüya: Roma. Tokat: Osmanlı tokatı. :)

Susarak İdare Ediyorum

Sümeyye Sakarya / Eğitimci

Yaklaşık üç yüz kişinin bulunduğu; acı-tatlı anılarımın yığınla dolu olduğu özel bir yurtta eğitimciyim. “Yurt ortamında neleri idare ediyorsun?” sorusunu duyduğumda yanaklarımda tebessüm oluştu. Kendimde yeni yeni adım atmaya çalışan ve bunu başaran çocuğun duyduğu özgüveni hissedip, “Büyümüş müyüm acaba?” dedim. Çünkü idare ettiklerimi düşündüm. Hepsine değinemiyorum fakat şu hakikattir ki bu kadar sene boyunca benim ne kadar hassas olduğumu bilmelerine rağmen, yüreğimi acıtan kıymetli insanlar sayesinde nefsimi idare ediyorum. Nasıl mı idare ediyorum? Yüzlerine, kalbimde ne kadar derin yaralar açtıklarını haykırmak yerine Efendimiz’in (s.a.v) “Şimdi küçük cihattan büyük cihada döndük.” hadis-i şerifini ve biricik Yusuf Peygamber’in hayatını tekrar tekrar hatırlayıp susarak idare ediyorum... İşin asıl zor kısmıysa dilimle beraber cihadın büyüğü olan yüreğimin feryadını da dindirerek idare etmek. İşte bu yolda hâlâ yolcuyuz vesselam...


Mehmet Dinç'ın Yazısı.