İnsan İnsanın Köprüsüdür
İnsan kâinatta bilen tek varlıktır. En çok da yolcu olduğunu bilir. Gelip geçici olduğunu ve verilen her şeyin emanet olduğunu.
Hindistan’da özellikle muson yağmurları esnasında nehirler köpürmüş okyanuslara dönüşüyor ve vahşileşip dizginlenemiyor. Köprü için kullanılan maddenin cinsi ne olursa olsun azgın akıntılar köprüleri beraberinde alıp götürüyor. Hint köylüleri ise atalarından kalma bir çözüm olan “yaşayan köprüler” ile bu akıntılara karşı yüzyıllarca direnmişler. Nehir kenarına kauçuk gibi sağlam lifleri olan bitkiler ile incir ağacı gibi karmaşık kök yapısına sahip olan ağaçlardan ekiyorlar ve onu nehir boyunca kök salabilecek hale getiriyorlar. Her türlü sele karşı dayanıklı olan bu doğal köprünün büyüyüp hizmet verebilmesi için neredeyse bir insan ömrü kadar zaman geçmesi gerekiyor.
İnsanın doğaya direnişi hatta doğaya “doğa” ile direnişi ne güzel değil mi? İnsan doğada bir “bilen” olarak ne kadar şık duruyor. Doğayla uyumlu hale geldiğinde nasıl da asil olabiliyor. Lakin bu bilmeye, anlamaya, asalete kurulu insan gün geçtikçe garip bir şekilde sefilleşiyor, körleşiyor ve duyarsızlaşıyor.
Pratikte düştüğümüz hataların bir “anlama” problemi yüzünden ortaya çıktığını söylemeye gerek var mı bilmiyorum. Özellikle kendimizle yüzleştiğimiz bu zamanlarda insanın “verme” eylemi ile başının büyük dertte olduğunu hepimiz görüyoruz. Verme eyleminden sadece para vermeyi anlıyoruz çünkü. Oysa insan hem emeğinin, hem kabiliyetlerinin hem de edindiği tecrübelerin içinden bir kısmını hak sahiplerine vermek zorundadır. “Mutluluk için satın al” sloganına gönülden bağlanmış ve tüm algılarını bu slogan etrafında döndürmeye karar vermiş insan için ise “bir ilerisi” yoktur. Onun için “almak” her şeydir.
Birileri insan insanın kurdudur dese de bizim inancımızda insan insanın köprüsüdür en çok. Veren elin gizli olmasının nedeni Rabbimizin nimetini insanı köprü olarak kullanarak diğer insanlara ulaştırması içindir. Yapılan iyiliğin sadece Allah rızası için yapılması, kabiliyetlerin bir ilahi memnuniyet için koşturulması insan bedeninin bir köprüden başka bir şey olmadığını göstermez mi? Herkes tanrısını memnun etmek ister. Bu açıdan bakılırsa kendisini sürekli tatmin için uğraşan insan, nefsini tanrılaştırma yolunda depar atıyor demektir.
Hakiki müminler, evliyalar, veliler yukarıda bahsettiğimiz yaşayan köprülere benziyorlar. Kökleri kitaba sımsıkı bağlı olduğu için altından türlü belalar geçse de köprü olma vazifesini sürdürmeye devam ediyorlar. Onlar çözümleri de dertleri de bir bütün olarak görürler. İlimlerini, kabiliyetlerini, imkânlarını, tecrübelerini, mallarını ve mülklerini bir başka insanın kurtuluşu için seferber etmekte beis görmezler. İslam onların üzerinden usulca başka yüreklere ulaşmaya devam eder.
Yaşayan köprülerden fazla kalmadı lakin. Modern Müslüman vermenin zorluğu ile ağırlaşıp katılaşıyor. Kentin beton yığınları arasında kalbini muhafazaya çalıştığı için böyle soğuk ve katı belki de. Kökleri sistemler tarafından sürekli hallaç pamuğu gibi atıldığı için daha güçsüz. Bir köprüden ziyade şehrin içine kapanmış, özelliklerini yitirmiş bir üst geçit gibi. Şehrin tam göbeğindedir, ama kıyısında olduğunu düşünür. Trafik, bölünmüş yol, demir parmaklıklar gibi kendi arzularının bir sonucu olan engellerin üzerinde, asık suratı ile beklemektedir. Kendisi de şehrin sirkülasyonunun, insansız yol çalışmalarının bir parçasıdır. Kendi elleri ile engel üretmekte sonra da bu engellerin gürültüsü içinde sürekli sızlanıp durmaktadır. Onun üzerinden bir sonuca ulaşmak çok zordur. Önce tırmanmak gerekir, çünkü kot farkı vardır. Sizi duymaz akışın gürültüsü onu sağır etmiştir. Üzerinden bakmak isteseniz manzarası yoktur. Oyalansanız üzerinize egzoz gazı siner. Buna rağmen/ yine de/ en azından/ zoraki de olsa, ara sıra bir köprü vazifesi görür.
İnsan kâinatta bilen tek varlıktır. En çok da yolcu olduğunu bilir. Gelip geçici olduğunu ve verilen her şeyin emanet olduğunu. İşte insanın her hareketini bu bilinç kapladığında kendi sırat köprüsünü dünyada imar edebilir ancak ve kurduğu tüm köprüleri onun etrafında döndürerek sağlamlaştırabilir.
Ayşegül Genç'ın Yazısı.