Sevilay Kösebalaban

“Hayatında iki önemli gün vardır. Biri doğduğun gün, diğeri ise neden doğduğunu anladığın gündür.” Mark Twain

Geçtiğimiz aylarda Stanford Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, Allah’ın varlığını hatırlamak, insanları karşılaştıkları risklerin üstesinden gelebilmek için motive ediyor. Günlük hayatın içinde nerede ve hangi şekilde olursa olsun yaratıcının sadece ismini görmenin bile insanlar üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu belirtildi.

Bilgisayar üzerinden 900 kişinin katılımıyla gerçekleştirilen araştırmaya göre, farklı testler uygulanırken yaratıcının ismi hiçbir dini ima içermeden metinde geçtiğinde bile, insanlar zorlu olayları göğüsleyebilme konusunda diğerlerinden daha cesaretli davrandılar.

Örneğin testlerden birinde, paraşüt reklamının başlığına: “Neleri kaçırdığını Allah biliyor, sana en yakın yeri bul” ifadesi eklendi. Sonuçlar çok netti, yalnız bu ifadenin bile diğer reklamlardan daha çok tercihe sebep olduğu ortaya çıktı.

Kupor, kısacık bir cümlenin bile riskli bir aktiviteye nasıl motive edebildiğini hayretle gözlemlediklerini belirtti. Veriler, Allah inancı birbirinden farklı olan birçok insan için, yaratıcının ismini görerek hatırlamanın bile, algıları nasıl şekillendirebildiğini açıkça göstermişti.

Aynı konuda; Oxford Üniversitesi’nde, 20 ülke çapında, 40 ayrı çalışmayla ve üç yıl süreyle gerçekleşen diğer bir araştırma sonuçlarına göre, insanların iç dünyasında Allah’a ve ahirete inanmaya dair doğal bir yatkınlık söz konusu.

Antropoloji bölümünden Dr. Justin Barret tarafından gerçekleştirilen araştırmaya göre 5 yaşın altındaki çocuklar insanüstü bir gücün varlığını kolayca kabul ediyorlar. Örneğin içi görünmeyen bir kutunun içindekiler sorulduğunda, üç yaşındakiler kutuda ne olduğunu yalnız annesinin ve Allah’ın bildiğini söylerken, dört yaşından itibaren annelerinin her şeyi bilemeyeceğini fakat her şeyi gören ve bilen aşkın bir varlığın her zaman var olduğunu kabul ettiler.

Yetişkinler tarafında ise, farklı kültürlerden birçok insanın ölümden sonra da zihin ya da ruhla ilgili bir parçanın yaşamaya devam ettiğine inandığı ortaya çıktı. Dr. Berret’e göre, eğer dünya üzerinde dini inanç ve pratiklerin nasıl canlı kalabildiğine bakarsak, dini bağları olan fertler toplum haline gelerek birbirlerini desteklemektedir. Tam aksine, sosyal bağları zaten güçlü olan gelişmiş ülkelerdeki özellikle şehirli toplumlarda ise, din insanların hayatında varlığını koruyamamıştır.

Profesör R. Trigg ise sonuçları şöyle değerlendirdi: “Topladığımız verilere göre, din sadece pazar günleri kiliseye uğramak değil hangi toplumun içinde olursa olsun, insan tabiatında bulunan bir hakikattir. Öyle görünüyor ki bunu bastırmaya çalışmak, yaratıcının varlığı ve ahiret gibi dini köklere sahip olan insan düşüncesi için uzun süreli olamayacaktır.”

Bilimin ilahi hakikatleri keşfetmesi ve inançla birbirini desteklemesi ne kadar da manidar. Psikoloji, sosyoloji ve teoloji yardımıyla hakikatin bize sürekli farklı şekillerde hatırlatılması, umulur ki hızla yol aldığımız hayat nehrinin içine gömülerek akıntıda kaybolmamızı engelleyebilir.

Psikoloji literatürüne “kendini gerçekleştirmek (self-actualization)” kavramını kazandıran Amerikalı psikolog Carl Rogers, “yarının insanı” analizini yaparken, 20. yüzyıl insanının haiz olması gereken nitelikleri şöyle belirler: Yeniliklere açık olmalı, riskleri göze alabilmeli ve hayatta değişmeyen tek şeyin sürekli değişim olduğuna inanmalıdır. Sonra da, tüm iç kapasitesini ortaya çıkarıp işleyerek, dış dünyasını şekillendirecek ve böylece varlığını gerçekleştirmiş olacaktır.

Bunlar elbette isabetli tespitler fakat söz konusu bu insan, kuvveti kendinden mülhem olan hüdayi nabit bir varlık mıdır ki tüm bunların üstesinden gelebilsin? İman içimizde alev alev yanan bir cevher. Ruhumuzun girdiği mevsimlere karşı bizi hem ısıtan hem de aydınlatan. Yaratıldığını idrak edemeden, suyun ağzına gelmesi için avucunu açarak (13/14) veya derin denizin karanlıkları içinde birbirini bürüyen dalgalar arasından (24/40) yol almaya çalışarak insan nereye ulaşabilir ki…

Yoksa şu meşhur “kendini gerçekleştirmek” kavramı, radiyye makamıyla alakalı olmasın?

(26 Şubat 2015, D. M. Kupor, K. Laurin, J. Levav, “Psychological Science” Dergisi / 14 Temmuz 2011, Dr. Justin Barret, Oxford Üniversitesi, www.sciencedaily.com)


GENÇ'ın Yazısı.