Biz de hayatı Malkoçoğlu filmi tadında yaşayalım, şehrin burçlarına düşman bayrağı (!) falan dikilirse kahramanca indirelim. Mutlu sonla bittiğini bildiğimiz filme kaldığımız yerden devam edelim.

Geçen 23 Nisan’da yine toplumca bir “bayrak öpme ayini” –hâşâ- yaşadık. Çocuğun biri yolda yürürken aklımda yanlış kalmadıysa bir iş yerinin kapısında asılan bayrağı öpmüş, bu da bir kamera kaydında görüntülenmiş. Tabii moda tabirle sosyal medya yıkıldı bu görüntüler paylaşılınca.

Hafızanızı biraz yokladığınızda, benzer hadiselerin ülkemizde sıkça yaşandığını görürsünüz, negatif ya da pozitif. Geçtiğimiz yıllarda güzel yurdumun güzide bir vilayetinde film çekimi için vilayetin tarihi kalesine bir Bizans bayrağı çekilmiş, ahali çıldırmış. Video görüntülerinde adamcağızın biri kendinden geçmiş, “o bayrak oradan ineceeeek!” diye kendini paralıyor. Neyse bayrak indirilmiş, yerine Türk bayrağı çekilmiş, Malkoçoğlu Tekfur’u dize getirmiş, film de alkışlarla sona ermiş. Hangi film mi dediniz? O Bizans bayrağı ile çekilen değil, bizim sürekli içinde yaşadığımız film tabii.

Bir insan topluluğunun (sosyolojik olarak adına ister millet deyin, ister ulus ister halk ya da başka bir şey) kendine ve kendini ait hissettiği bir vatanı, bayrağı, devleti olması elbette çok özel, çok güzel ve çok önemli bir şey. Bizim nesiller eksikliğini çekmedi, Allah da çektirmesin. Amma ve lakin…

Sırf bunlara sahibiz diye boşu boşuna gururlanmak bütün problemleri çözmüyor, bütün eksikleri tamamlamıyor. Geçenlerde okuduğum bir makalede Türk Telekom, Tüpraş, THY ve Petrol Ofisi’nin piyasa değerleri toplamının bir WhatsApp kadar etmediği yazıyordu. (Bilindiği gibi Facebook geçen yıl WhatsApp’ı 19 milyar dolar ödeyerek satın almıştı)

Son derece basit bir yapıya sahip olan, reklamsız bir iletişim aracının neden bu kadar değerli olduğu sorusuna cevap aradığınızda, dünyada artık veri akışını kontrol etmek diye bir şey olduğu ve bu şeyin neredeyse dünyanın en önemli şeyi haline geldiği gerçeği ya da iddiasıyla burun buruna gelirsiniz. Araştırmanıza devam edersiniz, yolunuzun üzerinde Rusya Devlet Başkanı Putin’in Türkiye ziyareti esnasında yaptığı konuşmada birçok önemli konunun yanı sıra Rusların internet arama motorunu lafın arasına sıkıştırdığını da görürsünüz. Batı ülkeleri, başta arama motorları olmak üzere veri akışını kontrol etme araçları konusunda çok ileri seviyelere çıktılar. Rusya da doğal olarak kendine yer açmaya çalışıyor.

Pekâlâ, bizde durum nedir? Var mı bizim arama motorlarımız, WhatsApp gibi silahlarımız? Yok. Neden acaba? Araştırmaya devam edelim bakalım, belki şu yargıyla karşılaşırız:

Arama motoru ya da mail servisi ya da bunlara bağlı olarak reklam ağı gibi yazılım tabanlı hizmetlerin gelişmemesi, ülkemizdeki özel sektör temsilcilerinin, yani şirketlerin bu konuya gerekli ilgiyi göstermemesinden kaynaklanıyor. Uzmanlık ve sıkı çalışma gerektiren bu alanlarda istekli ve bilgili olanlarda kaynak yok, kaynak sahipleri ise ilgisiz.

Burada duralım. Neden bu ilgili olması gereken kişi ve kurumlar ilgisiz? Ne gerek var ki… Bir bayrak öptün mü her şey yoluna giriyor nasılsa… Eğer bugüne kadar dikkat etmediyseniz, bir sonraki bayrak ayininde en entelektüelinden en cahiline kadar herkesin ne kadar rahatladığını, kendini ne kadar mutmain, muzaffer ve müreffeh hissettiğine bir bakın.

Elin Amerikalısı şort niyetine giyiyor bayrağını. Ama bütün Dünya her gün “bugün ne diyecek?” diye Amerikan Başkanı’nın ağzının içine bakıyor. Biz de hayatı Malkoçoğlu filmi tadında yaşayalım, şehrin burçlarına düşman bayrağı (!) falan dikilirse kahramanca indirelim. Mutlu sonla bittiğini bildiğimiz filme kaldığımız yerden devam edelim.


Bülent Şirin 'ın Yazısı.