Sanal Dilencilik
Esra Ekinci
“Bugün sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) için bir Fatiha oku ve bu mesajı 15 kişiye gönder. Düşünsene senin sayende binlerce Fatiha göndermiş olacağız. Fakat mesaj hakkın var da göndermiyorsan yüce Rabbim seni bir Fatiha’ya muhtaç eder. Haydi herkes sevgisini göstersin. Peygamberimiz için 15 SMS nedir ki? Allah rızası dendiği için ihmal etme.”
Geçtiğimiz günlerde geldi bu mesaj bana. Benzer mesajlar size geldiğinde ne yapıyorsunuz, ne hissediyorsunuz? İstedim ki bu kısa mesajı biraz irdeleyelim. Çünkü iyi niyet okuyla da olsa attığımız bu mesajın nereleri vurabileceğini düşünememiş olabiliriz.
Başlayalım o vakit. İlk olarak bu olayın adını “sanal alemde duygu sömürüsü” koydum. “Allah seni bir Fatiha’ya muhtaç eder” ifadesinin maksadı nedir acaba? Açıkçası olumlu bir niyetle yazıldığını düşünüyorum; lâkin insanları neyle tehdit ettiğimizin farkında mıyız? İnançlı insanlar için bir Fatiha’ya muhtaç kalmak, unutulmuşlar listesinde yerini almaktır. Dünyadayken “Allah korusun” diyerek Rabb’ine sığındığı bir durumdur.
Bir başka pencere: ”Bugün çok mübarek bir gün. Herkes 33 rekât kılıp bu haberi çevresine yayıyor. Sakın kılmamazlık etme. Allah seni kılamaz duruma sokar da bu günlerini ararsın.” Sizin de aklınıza ilk gelen anlamlardan birini karikatürize ederek mesajımızı tercüme edeyim: Bugün 33 rekâtı kıldın, kıldın. Yok kılmadın ya kötürümsün ya da musallada. Korktunuz değil mi? İşte bu korkuyla insan bir tane değil 100 tane Fatiha okur, 15 kişiye değil 150 kişiye gönderir, 33 değil 66 rekât kılar.
Ama bu noktada korku gömleğini yırtıp şu soruları sorabilmeliyiz: "Böyle bir ibadet şekli ve aksi durumda cezalandırma şekli var mı? Kemiyet mi önemli keyfiyet mi? Böyle bir korkuyla yaptığım ibadetin kime ne faydası var?”
Bu soruları mihenk taşına vurduğumuzda -ki bu Kur’an ve sünnettir- ne böyle bir ibadet şekli ne de böyle bir ceza söz konusu. Öyleyse bunu ne adına yapıyoruz? Evet rıza kazanmak ve sevgimizi ispatlamak. Peki, sizce “bir saat tefekkür bir sene ibadetten hayırlıdır” dediği rivayet edilen Efendimiz (sav) ispattan sayar mı bu okumalarımızı? Anlamı üzerine düşünmeden yaptığımız kıraatlerimizden ve kıyamlarımızdan Rabbimiz razı olur mu?
Yaşadığımız çağda bilgiye erişmenin kolaylığı ile birlikte ilmin ve hakikat bilgisinin kıymeti idraklerimizden bir hayli uzaklaşmış vaziyette. Gözlemlerseniz göreceksiniz ki, insanımız bu tür mesajları ya okumadan geçiyor ya da sadece göz ile seyr ediyor. Tefekkür boyutuna erişemiyor. Evet haklıyız bir kişi okusa ihlâsla ve nasiplense ne mutlu bize; ama lütfen ilmin de onurunu muhafaza edelim. Zahmetsiz rahmet olmaz demişler büyükler. İlmin değerini yaya yahut deve ile sırf ilim için aylarca yolculuk eden o eskimez insanlara sor.
İlmin değerini bir zamanlar kitaplarını toprak altında saklamak zorunda kalan insanlara sor. İlmin değerini kütüphaneleri gözlerinin önünde yakılan o şehir halkına sor. Medine’ye muallim olarak gönderilen Musab b. Umeyr’i, sıbyan mektebindeyken 15 bin hadis ezberleyen İmam Buhari’yi, tren vagonlarında talebelerine ilim öğretmek zorunda kalan Süleyman Hilmi Tunahan’ı, kibrit kutularına yazmak mecburiyetinde kalan Bediüzzaman Said Nursî’yi, okumaktan gözlerini kaybeden Cemil Meriç’i, âdeta ilim deryasında yüzen bizler ne kadar anlayabiliyoruz ki? Ol mahiler ki derya içrediler deryayı bilmezler. Halbuki içimizden derinlikli bilgiye sahip daha çok insanımzın çıkması gerekmez mi? Böyle bir zamanda âlim kıtlığı yaşıyor olmamız sizce de tuhaf değil mi?
Es geçemeyeceğim bir konu da bu durumun bizi atalete sevk etmesi. Biliriz ki, bu din için bizden öncekiler çok bedeller ödemiştir. Şimdi ise bazılarımız meselâ 15 share yaparak ve diğer paylaşımlara da vesile olmuş olacağı için, kestirmeden cennete gideceği düşüncesine kapılabiliyor. Ayrıca kabuğuna sıkışmış insan modeli üretiyor bu mesajlar. Çünkü ekseriyetle bireysel ibadetlerin teşviki var bu mesajlarda. Gerek kolayımıza gelmesi gerek de bu mesajlara yoğunlaşıp diğer saha çalışmalarına zaman kalmaması hasebiyle, toplumun ıslahını ıskalıyoruz aziz kardeşim. Hal böyle olunca da bu mesajlar silsilesi bana, Asr suresinde bahsedilen hüsrana uğramış bir insanlığı hatırlatıyor.
Ve’l hâsıl-ı kelâm, bir mesajdan nerelere geldik. Naçizane böyle düşünüyordum paylaşmak istedim sizinle. İnsanımın damarları tıkanmış. Biz kılcallardan girmeye çalışırken onun ana damarları istilâ edilmiş. Gelin insanlığa başka damarlardan girelim, meselâ atar damarından. Meselâ şah damarından ve hayat bulsun organizmam.
GENÇ'ın Yazısı.