Kevser Kübra Sonat

İlk görüşte sana bu kadar bağlanacağım aklıma bile gelmezdi, kanıma yavaş yavaş ve sinsice gireceğini nereden bilebilirdim. Senin o ince belini bir başkasının tutacağını düşünmek o kadar acı veriyor ki, bunu anlatırken bile çıldırıyorum.

Senin geleceğin zamanı heyecanla bekliyorum, kimseyi gözüm görmüyor, hemen yerini yanımda hazır ediyorum. Sen öyle kapıdan içeri usulca süzülürken ben ne yapacağımı bilemiyorum. Ellerim titremeye başlıyor, gözbebeklerim küçülüyor, sonra hiçbir tepki vermeden öylece kalıyorum. Senin kan kırmızı rengin karşısında ben utancımdan kızaran yanaklarımı küçümsüyor ve aceleyle saklıyorum. O kadar asil duruyorsun ki, altın kaplamalı tahtta taşınıyormuş gibi geriniyorsun.

Seni göremediğim geceler, senle geçen günlerin hasretinin başıma verdiği ağrıyla, yatakta nasıl kıvrandığımı tahmin edemezsin. Seni görmek için liseli âşıklar gibi bir kafede buluşmamız yetmez oldu artık. İlk görüşte sana bu kadar bağlanacağım aklıma bile gelmezdi, kanıma yavaş yavaş ve sinsice gireceğini nereden bilebilirdim. Senin o ince belini bir başkasının tutacağını düşünmek o kadar acı veriyor ki, bunu anlatırken bile çıldırıyorum. Evdekilerden biri senden bahsetse ben yine o çıkılamaz krizlere giriyorum. Anlayacağın gün içinde seni görmeden hayatıma devam edemiyorum.

Senin uğruna pişirilen kurabiyenin, kekin tadı bambaşka gözümde. Onlarla birlikte daha da mükemmelleşiyorsun ve seni seyretmeye doyamıyorum. Sen, o kadar inanılmaz bir şeysin ki, düzenlenen her kabul gönünde karşıma çıkıyorsun. Herkesin eli belinde ve ben yine çıkmazlardayım. Bunların hepsine dayanırım da, seni dudaklarına götürürlerken, seni ellerinde acımasızca almak geliyor içimden. Yapmayın diyorum, yalvaran gözlerle, o benim. Siz de bir gün vazgeçemeyeceksiniz. Sevgilinin dudakları bile sana değdikten sonra daha kırmızı, daha parlak duruyor. Aman Allah`ım! Seni hırçın ellerle sıkıp hemen tükettiklerinde içim acıyor. Bazıları seni öyle hızlı karıştırıyor ki, taşıp buharlaşmaman için dua ediyorum.

Duydum ki, kimi seni limonla aynı cümlede kullanıyormuş. Sana bir şey karıştırılmasın sakın. Seni kimselere benzetmesinler, senin bir taklidini ve alternatifini yapmasınlar, dayanamam. Kimse, ama kimse, bana bu kadar tesir etmedi. Çünkü ben seni her zaman ince bir belin sınırında, naçizane dudak payınla, sana değemediğim günkü başımın ağrısıyla, annemin elinle hayatıma girişinle, renginin yüzüme yansıyışından etkilenen gözlerimdeki ışıkla hatırlamak istiyorum.

Sonra sadece kadınlar değil senin yerini almak isteyen, sana âşık olan binlerce erkek var şu Türkiye`de. Senin uğruna kaç erkek seninle geçecek akşam için kapıları çekerek çıkıyor, biliyor musun?

Bağlıyım, hem de bilinçsizce. Markette, bakkalda, her yerde seni görüyorum, kokunu hissediyorum.

Babaannemi sana bisküvi batırırken görmek istemiyorum, içinde bisküvi parçalarının dolaştığını görünce, kıskanıyorum seni. Bir de sıcak tenine eşlik eden şeker dansı var ki, kaç kere o dar ağızlı camın içinden sığıp sığamayacağımı düşündüm.

Artık daha çabuk sana kavuşmak için teknolojinin son ürünleriyle donattım, senin geçtiğin yolları. O yollarda boş kalan ellerimi seyrederken buluyorum kendimi. Taşınmalı ve bana getirilmelisin.

Bir gün televizyonda gördüm seni. O kadar berraktın... Dayanamayıp annemle birer kez paylaştık seni o zaman. Çektikçe çektim içime. İsmini sayıkladım mutluluktan o gece. Tiryakin oldum, tiryakinim ama sen beni binlerce tiryakinden biri olarak hatırlayacaksın. İstiyorum ki, bundan sonra hayatımdan hiç çıkma. Seni her yemekten sonra içime çekeyim, her ikindi kekinde benimle ol, hatta nefesim hep sen koksun: Çay, çay, çay...


GENÇ'ın Yazısı.