Paylaşılabilir Doğruların Sevimlisi Değil, Hayati Doğruların Öfkelisi: İsmet Özel
Doğruların doğru, yanlışların yanılıştan geldiğini unutmamak gerekir. Varlığı zalimler için, yanılanlar için bir tehlike arz etmeyen doğrular, yanlış insanların doğrularıdır. Doğurgan da değildir.
Bu yazıyı mecburiyet icabı yazdığımı belirtmek istiyorum ilk önce. Ama kimsenin bana teklif etmediği bir mecburiyet bu. Son dönemde iyice ayyuka çıkan İsmet Özel(in fikirleri) konusunda yanlış, çarpık ve eksik algıların karşısında olmaktan ve bu algılara sahip bazı insanlar için bir derdi sahiplenmekten kaynaklanan mecburiyet. Elbette, benim İsmet Özel ve onun konularıyla ilgili tavrımı ve izahlarımı içerecek olan bu yazının da bazı eksikleri olacak. Fakat değerleri tespitteki eksikliğimiz, değersizliklerden sıyrılıp onlara karşı eksikliğimizin yanında (nispeten) hoş görülebilir.
“İsmet Özel’i anlamıyorum”, neden?
80 civarı doğumluların epey bir kısmından duyduğumuz şikâyet: “İsmet Özel’i anlamıyorum; İsmet Özel anlaşılmaz, karmaşık, zor, yazıları şiirleri kapalı, üslubu da keskin biri. Bu yüzden, uzak duruyorum ve/ya yanlış buluyorum”. Çok kez İsmet Özel’e de yöneltilen bir sitem/eleştiri bu. Fakat İsmet Özel’i sakin bir kafayla okuyup düşünen, meselesine temas eden hiçbir kişinin dillendirmediği bir şey. Çünkü adam, öyle bazı felsefi sanatsal vs. metin yazarları gibi karmaşık ve dolaylı değil; bir cümleye bir elin parmakları kadar kavramı sıkıştırarak yazmıyor. Türkçe’si gayet açık, net, özne-yüklem yerinde; savunulan ve karşısında durulan şey çok bariz. Dikkat çekici paradokslardan yararlanıyor. Sen okumak ve anlamak adına kafandakilerden biraz sıyrılıp bir hamle yap, her şey açılacak önünde. Ben de ortaokuldayken ilk kez şiirlerini okuyunca anlayamamıştım ve sınıfa okumak üzere bir şiir seçip getirmemizi isteyen Türkçe hocasına Jazz şiirini getirmiştim İsmet Özel’in. Çünkü o şiirde, “belki kanser olurum bu yıl sınıfta kalırsam / nöbette uyursam eğer kitaplarımı yakarlar / etimde şirpençe çıkar bu kızı alamazsam” gibi dizeler vardı. Ellerimle dokunabildiğim bir somutluk. Anlaşılır. “Ölüler beni serinliğe yakıştıramaz” mısraı ise, ölüler tam olarak kim, ben neyden oluşmuş bir ben’im? sorularına ihtiyaç duyuruyordu. Fakat bu geçici bir mesafeydi ve okudukça geçti. İsmet Özel’in bir kitabında bahsettiği bir şey var. İnsanlara, kabule mazhar olması için sunulan kitapların genellikle sadece yüzde 15’i orijinal fikirler içerir. Özgünlük artınca anlaşılmama durumu ortaya çıkar. Tümüyle özgün bir ürüne dâhil olabilmek, aynı mahiyette kendiyle tutarlı, hazır bir bünyeyi gerektirir. İnsanlar sahip oldukları yüzde 15’i allayıp pullayıp yüzde yüz diye sunarlar. İsmet Özel’in düşüncelerine temas edemeyen kişiler, böyle ürünlerle zihinleri şekillenmiş kişiler olup olmadıklarını düşünmeli ve temassızlıklarının acaba “neyi kaybettiği”nin sonucu olduğunu araştırmalıdır. Bunun dışında eğer ilkokulda değilseniz, anlamamak için hiçbir sebep yok. Anlamak isteyip de.
İsmet Özel tam olarak özgündür; bunun sebeplerinden biri: Bazı yazarlar gibi sadece olguların, gelişmelerin doğurduğu sonuçlar üzerinden fikir oluşturmaz veya ayetlerden hadislerden yola çıkıp toplumsal meseleleri aramak değil; meselelerin mahiyetini, kökenini tespit edip o tespitlerden Kur’an’ın ayetlerine ulaşmak şeklinde bir yöntemi vardır. Aydınlatıcı, doğrudan meseleden kopmadan yol kat eden bir tümevarımdır bu. Aynı zamanda, tavır olarak, sadece olumlu şeylerden söz etmez, bir kesime konuşurken o kesimin öne çıkan özelliklerinin erdemlerinden söz edip bu sayede karizma ve sevimlilik temin etmeyi değil, erdemlerin yanı sıra eksikliklerin ve yakın tehlikelerin de habercisi olmayı yeğler. Bu hayati bir zorunluluktur. Sebepleri belirmiş ve yaklaşmakta olan tehlikeleri anlatır İsmet Özel, tuzağa düşülmesin diye. Mısra: “Kardeşlerim / Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan” şeklindedir.
Serdar Turgut, İsmet Özel’i Nostradamus’a benzetip yakın geleceğin gelişmelerini öngörüp ona göre ideoloji belirleyen, yani onun önce sosyalist sonra İslamcı şimdi de Türkçü olduğunu söylemişti. Bu İsmet Özel’e soldan gelen en kaba, yüzeysel eleştirilerin vardığı noktadır. Kaliteden kopmuş ve kaliteye olan saygısını, kalite karşısındaki ürpertisini yitirmiş insanlar eleştiri yaparken, karşıtının sahip olduğu konumdan edindiği güçten cebindeki paranın ulaştığı miktardan rahatsız oldukları için, konumlar payeler geçerlilikler üzerinden iş yaparlar. Yukarıdaki eleştiri bu tavırla kol kola girmiştir. Milliyetçi, ulusalcı teranelerin arttığı bir dönemde İsmet Özel yıllar öncesinden bir Türklük bahsi açtı ya, kendileri dolgun maaşlarının keyfini çıkarırken aynı anda neden temelsiz(!) olsa bile böylesine şaşırtıcı şeyler söyleyememişti. İslami camiadaki bazı kişiler ise, “paylaşılabilir” ve karşıtını göstermeyen sevimli doğruların sevimli sunumlarını yaparken, dinci İsmet Özel neden böylesine Müslümanları da rahatsız eden ve karşıtlıklar doğuran, tehlikeleri vurgulayan şeyler söylüyor düşüncesiyle konuşuyor. İsmet Özel “paylaşılabilir” doğruları değil “dâhil olunabilir” doğruları dillendiren biridir. Ama allanıp pullanmış okşayıcı sunumlar piyasa yaparken, insanı rahatsız eden, sorgulatan, harekete zorlayan düşünceler sevimsiz görünecektir tabii ki. Hazlarına doğrularından daha yakın duran insanlar için. “Benim başımı yakarlar” korkusuna teslim olmuş insanlar için... Doğruların doğru, yanlışların yanılıştan geldiğini unutmamak gerekir. Varlığı zalimler için, yanılanlar için bir tehlike arz etmeyen doğrular, yanlış insanların doğrularıdır. Doğurgan da değildir.
İsmet Özel önce komünist sonra İslamcı sonra Türkçü mü oldu?
İsmet Özel zannedilen dönüşümleri yaşamış biri değil. Kendisi de bunu anlattı defalarca. Zaten, mesela sadece “Waldo Sen Neden Burada Değilsin”i okuyan biri bile bunu görür. “Ben hangi sebeplerden dolayı sosyalist olduysam, aynı sebeplerden dolayı Müslüman oldum” diyor adam. 60’lı yıllarda, yani devlet tarafından Marksist olmayan bir solun desteklendiği sıralarda, toplumsal gelişmelerin doğurduğu sonuçların önüne kendini atan, kapitalizmin girişimlerine karşı kendini hem düşüncede hem de meydanlarda siperleştiren kişiler sosyalistlerdi. Soldan gelen birinin o yıllarda sosyalizmi beliren ve belirmesi muhtemel imkânları nedeniyle benimsemesi, bugün artık İslamcılar bile “21. Yüzyılın vicdanı sosyalizm olmuştur” derken, gayet normal değil mi? Ayrıca bu sadece bir sebep; ama diğer sebeplerle ortak noktası şu: Toplumun içinde ve toplum için yapılanın yanında olmuştur İsmet Özel. 16 yaşındayken okuduğu “Midesine indirdiği her lokmanın karşılığını içinde yaşadığı topluma vermeyen kişi, o toplumda bir asalaktır” sözü karşısında irkilen ve ömrü boyunca bu borcun gereklilikleri için çalışan biri. Dönemin öne çıkan İslamcı kuvveti ise, sistemin sessiz(!) önerisine riayet ederek partileşmiş, İslamcıların kültürel ve kitlesel kuvveti medya ve sermaye tekelini ciddi oranda elinde tutan kişiler tarafından yönlendirilebilir bir çembere alınmıştır. Ve devamında çeşitli sürtüşmelere rağmen bugüne kadar çemberin içinde tutulmuştur hep. İslamcılara tanınan iktidar ortaklığı sosyalistlere tanınmadı, Çünkü sosyalizm daha yukarıdan, daha detaylı bir hesapla işleme sokulmuştu. Diğer kıta ülkelerinde de. İsmet Özel, sosyalistler ve sosyalizmin de sistemin etki ve kontrolüyle geliştiğini fark edip, sorgulamalarını derinleştirince, siyasi gelişmelerin temeliyle beraber insanın hakikatini, ahlak olgusunu daha derinden anlamlandırdı ve dolayısıyla İslam’ı keşfetti. Hidayetle nasiplendi. Bu süreci hızlı geçtim, yazı çok uzamaması için ama Waldo’da bunları daha sarih ve detaylı biçimde anlatıyor. Sosyalistken benimsediği ahlak ve siyasi bilincin tutarlılığını, bazı bugünün şöhretli solcularının veya liberallerinin o zamanki çelişkili sosyalist tavırlarından nasıl ayrı bir yerde durduğunu Waldo kitabında görüyoruz. Burada “Cahiliye devrinde hayırlılarınız İslâm devrinde de hayırlılarınızdır” hadisini hatırlıyorum ben. Arkadaşları bir şey unuttuğunda dönüp parti binasına girmekten korkarken, partiye ve komünizme korkusuzca kendini hasreden İsmet Özel, İslam’a dâhil olunca da bazı İslamcıların sistemle işbirliklerinden ve korkularından uzak durdu. Benzetmenin açılımı bu. “Biraz üzgün ve Ömer öfkesinde biraz” haliyle ve şuara Suresi’ndeki “zulme uğradığında intikam alanlar” sözünden kuvvet alarak. 60’lı yıllar ve sonrasının okumasını yaparken İsmet Özel şiiri çok ciddi bir kaynak değeri taşır...
80’lerde dünyada birçok ünlü Müslüman oldu, ayrıca siyasal olarak devlet İslami kıpırdanışa destek verdi 80’lerde. İsmet Özel hidayetinden sonra karşılaştığı ilgiye şaşırdı ve hidayetinin, şiirinin, düşüncelerinin getirdiği imkânlardan faydalanmadı. Piyasa adamı olmadı hiçbir zaman. “Gâvurun ekmeğini yemedim kılıcını da sallamam” diyor. Ekmekle kılıç arasında kalınca, kütüphanesindeki kitapları satmak pahasına, kılıcına sahip çıkmış biridir çünkü.
Neden Türklük vurgusu?
İsmet Özel, 2000’lerde, temellerini doksanlardan bugüne kadar yazdığı yazılarda açık ettiği Türklük bahsini öne çıkarıp İstiklal Marşı derneğini kurunca, bazıları onun artık İslamcı olmadığını, Türkçü, milliyetçi, faşist vs. olduğunu söylüyor. Oysa İsmet Özel, ben hala aynı benim, diyerek açık seçip bir şekilde konuyu önümüze seriyor. “Türklük ırki hatta kültürel bir şey değil, tarihi bir roldür” diyor. “Her Türk Müslümandır, fakat her Müslüman Türk değildir”, “Kâfirle çatışmayı göze alan Müslümana Türk denir” diyor. Bu cümleleri sakin kafa ve iyi niyetle düşünen birinin, İsmet Özel’e faşist demesi mümkün mü? Bir zamanlar solun ikinci Nazım Hikmet’i gözüyle İsmet Özel’e bakanlar ve kapitalizmin beslediği düşüncelere karşı kılıcını Özel’in düşünceleriyle çekenler, şimdi faşistlikle suçluyor adamı. Çünkü yanılanları gafiller ve hainler diye ikiye ayırırsak; bu kişiler kendi ihanetleri, kendi çıkarları, karakterleri İsmet Özel’in cümlelerinde açıklanıp aşağılandığı için rahatsız oluyorlar. Neden ve nasıl Türklük vurgusu yapıyor İsmet Özel?
Öncelikle, Türk tanımı, Türk’ün tarihteki rolü konusunda konuşmaya yeni başlamadı İsmet Özel, 90’lardan itibaren kısım kısım yazdığı söylediği şeyler bunlar. Kimisi bir konuşmada, kimisi yazıda, röportajda, kimisi şiirde temellendirilmiş parçalar halinde bulunuyor. Fakat 2000`li yıllarda bazı yeni tarifler getirdi, çünkü Türklük, ulusalcılık, milliyetçilik, Kürdistan, Ergenekon vs. üzerinden Türkiye`de Türkiye’nin aleyhine bir çarpıklık yürürlüğe sokuldu iyiden iyiye. Güya milliliğin Türklüğün anlamını siyasi bir teklif olarak getiren MHP gibi partiler de bu tahrifatın çemberindedir. TV dizilerinden tutun birçok alanda Türk ama Hristiyan tiplerin, mesela aşkı için din değiştiren tiplerin gündeme gelmesi durumu var. Ayrıca, Türkiye’de yaşayan ve sadece Türk olmak konusunda ortak değerlerimizin olduğu insanlarla, Türkiye’de çevrilen dolaplar konusunda konuşabilmenin de bir aracıdır Türklük hassasiyeti. Türk olduğunu iddia ediyorsunuz, oturup konuşalım madem nedir bu Türk, nerden gelir? Diğer yandan Türkiye’ye teklif edilen Ortadoğu’nun örnek ülkesi, arabulucusu ve Türki devletlere örnek bir abi rolü. (Bu rolü CIA’nin Ortadoğu uzmanı Graham Fuller Çıdam Yayınlarının davetsiz misafiri olarak katıldığı bir toplantıda bizzat İsmet Özel’e benimsetmeye çalışmış ve gereken tokatlayıcı cevabı almıştır. Cuma Mektupları 7, sf 40). İsmet Özel, tam bu noktada millet olmak konusunda, Türkiye’nin varlığını koruması konusunda, Türk’ün kim olduğu, Türkiye’nin ve dünyanın nereye gittiği konusunda, İstiklal Marşı’nın anlamını öne çıkararak, bazı açıklıklar ortaya koyuyor.
Milletleşen halklar, kendi hayat tarzlarını az da olsa ortaya koyan kitleler, dünya sistemi ve onun uşakları için tehdit oldu her zaman. İsmet Özel milletleşme yolunda bazı hayati teklifler getiriyor. Dinleyenler var, duyar duymaz kaçanlar var, zırva diyenler var. Bakalım gelecek yıllar ne gösterecek…
Ali Düz'ın Yazısı.