Namazdaki Rukünların Sırrı
Asude Usluer Uğurlu
Namaz bize rabbimizin miraçta resulullah ile gönderdiği bir hediyesidir. Namaz bir meşakkat değil, dost ile buluşma zamanıdır. Müminin miracıdır. İnsanın mahbubuna kavuşmasıdır. Farz kılındığı ve borç olduğu için değil, rabbimize kul olduğumuz, onu sevdiğimiz için yaptığımız mucizevi bir ibadettir.
Namazın insana hem maddi hem manevi sayılamayacak pek çok faydası vardır. Aynı zamanda da yapılan tüm hareketlerin maddi ve manevi esrarı vardır.
Manevi Esrarı
Namaza başlamadan evvel abdestle insan günahlarından arınır. Allahuekber diye tekbir alarak “tüm dünya meşgalesini arkaya atıyorum, sadece senin huzurundayım” demektir.
Tekbirden sonra kölenin efendisinin huzurunda durduğu gibi kul da ellerini bağlayıp gözlerini yere dikerek tam bir edeple “Sübhaneke” duasını okur yani rabbimizi överek başlar namaza.
Daha sonra şeytanlar vesveseleriyle kalbi doldurmaya çalıştıklarından “Euzu besmele” ile mevlaya sığınır. Ve daha sonra Fatiha suresini okuyarak Cenabı Hak ile mükâlemenin sonsuz lezzetine varır. Duaların kabulü için “Âmin” der. Biraz daha Kuran-ı Kerim okuyup zatını saygıyla anıp tekbirle rükûa eğilir.
Rükûda Cenabı Hakkın kimseye muhtaç olmadığını ve herkesin ona muhtaç olduğunu ifade etmiş olur. “Senin yüceliğin önünde basımı eğiyorum” demiş olur. Ve rabbimizi tazimle geri doğrulur.
Sonra secdeye varır. Saygısı son haddine varınca 3 defa secde teşbihiyle rabbimizin yüceliğini zikreder ve secdeden kalkar. Fakat kalkınca secdeden daha zevkli bir ibadet olmadığını anlayıp tekrar secdeye gider.
Artık basını secdeden kaldırarak tazimle oturur. “tahıyyat” okuyarak fahri kâinatın miracından nasipdar olmaya çalışır. Zira secdeden sonra teşehhütte enaniyet perdelerinden kurtulmaya işaret olduğu gibi hakkın cemalini görmeye vasıl olma işareti de vardır.
Daha sonra namazı ümmetine hibe eden resulümüze salavat okuyup ümmeti Muhammed’e dua eder ve melekelere selam vererek namazı tamamlar.
Maddi Esrarı
Kembric Üniversitesi Doğu Bilimleri araştırma bölümü bölüm başkanı Prof.Dr. Colin RENFREW namazdaki inanılmaz sırları şöyle anlatmaktadır.
“Elinizi kaldırıp enerji membaı olan kıble cihetine döndüğünüzde birden kilitleniyorsunuz. Elinizi bağladığınızda etrafınızda bulunan bütün canlılar bu enerji kalkanından bedeninize girmeye başlıyor. Sonra namaz kılan kişinin düşünce konsantrasyonuna (huşu) göre bedende bulunan olumsuz enerji okunan ayetlerle birlikte enerji çıkış yerleri olan parmak uçlarından atılıyor.
Kıyamda duran kişinin secde mahalline baktığında beyninden gözlerine mor bir enerji gidiyor. Bu enerjiyi incelediğimizde göz retinasını tamir ettiğini ispat ettik. Namaz esnasında her rüknü sıkarak(Hanefilerde) yerine getirmenin sportif ana hareketlerin tamamına denk geldiğini, sağlık ve beden gelişim bölümündeki arkadaşlarla analiz ettik.
Vücudun en zahmet çeken yeri eklemlerdir. Ve bütün eklemler namaz içinde yıpranmışlıklarını gidererek sağlıklarına kavuşurlar. Namaz dışında hiçbir hareket tarzı vücuda bu kadar fayda sağlamaz. Ayrıca namazın bir ibadet disiplini içinde devamlılığı eklemlerdeki huzuru hayatın sonuna kadar götürür.
Kalbin çalışmasında ve hissi sistemlerle olan alakasında elektromanyetik eksenler en ideal çizgilere gelir. Özellikle sağlıklı kişilerin günlük elektromanyetik tesirlerle göğüs bölgelerinde hissettikleri huzursuzluklara namaz kılanlarda hemen hemen hiç rastlanmamaktadır.
İşte yine 1400 küsür yıl önceden hem sağlığımızı, hem psikolojimizi, hem dünyamızı hem de ahiretimizi düşünerek gönderilmiş bir hediye. Biz aciz bir kul olarak bu hediyenin kıymetini bilip icabını yerine getirmezsek bu rabbimize karşı nankörlük olmaz mı? Bir sevdiğimiz bize hediye yollasa ve hediyesini kullanmasak ne olur? Tabi ki çok üzülür. Bizim rabbimizin hediyesini kabul etmemek ve icabını yapmamak gibi bir lüksümüz yok. İster maddi menfaat isterse manevi huzur için ama en önemlisi kulluk vazifemizi yerine getirmek için bu ibadeti yapmak bize farzdır. Hangi gerekçeyle yaptığımız da şahsi imanımızla alakalıdır.
GENÇ'ın Yazısı.