Ağabeyime Mektup
Nisan 2010 Yazı Atölyesine Gelen En İyi Yazı
Yazı Hakkında Metin Karabaşoğlu`nun Yorumu: Mektup şeklinde yazdığın yazı, hem özgünlüğü, hem de önemli bir sosyal-ahlâkî-İslâmî yaraya uygun bir üslupla yaklaştığı için gayet başarılı. “Diren(il)iş” yazında ele aldığın konu ise, malum, hakkında çokça yazılıyor. Böyle konularda yazıyorsak, bugüne kadar söylenenlerin ötesine geçmemiz, söylenemeyeni söylüyor olmamız gerek.
Sevde Öztürk
Canım abim;
Hatırlar mısın, küçükken bir derdim olduğunda, bir şeye canım sıkıldığında ilk sana gelirdim. Şimdi ikimiz de büyüdük. Sen İlahiyat okumak için İstanbul`a gittin, bense lise sıralarındayım.
Üzgünüm abi. Bu sefer senin de dâhil olduğun bir derdin içindeyim. Ah ne kadar isterdim beni tüm gençlik duysun! Ama ben ne bir hoca, ne de bir yazarım ki sesimi duyurayım bütün gençliğe… Beni duymaya müsait sadece sen varsın ve ben içimi dökmek için bu satırları yol edindim kendime.
Abiciğim; duydum ki, internette konuştuğun kızlar varmış. Nereden duyduğumu merak etme. Yerin kulağı vardır diyelim. Üzüldüm… Benim abim yapmazdı öyle şeyler. Yoksa sen de mi `karşı tarafı sırat-i müstakime ulaştırmak için` konuştuğunu söyleyenlerdensin? Öyleyse eğer, kabul et ki, bu şeytanın sağdan yaklaşması diye vaktiyle bana öğrettiğin şeyin bir örneğidir.
Beni zararlı davranışlardan koruyan hep sen olurdun. Şimdi benim adresimi de ekleyenler var. Tıpkı senin başkalarına yaptığın gibi. Merak etme! Onlar da iyi insanlar. Dedim ya, senin gibiler. Kimi İlahiyat, imam-hatip filan okuyor, kimi de dışarıdan alıyor alması gereken eğitimini. Ama yazık ki birçok kişi kalbine yerleştiremiyor öğrendiklerini. Beyinde sadece bilgi olarak tutuluyor, uygulamaya geçirilmiyor.
Söylesene abi; Peygamberimiz ``İki kişi yalnızsa üçüncüsü şeytandır`` demiyor mu? Msn dediğimiz şey nedir peki? Yazdıklarınızı büyük olasılıkla yalnız sen ve o görüyorsunuz. Biliyorum ki, sen de farkındasın üçüncü kişinin. Ama unuttuğun bir şey var. Bu bir şey, aslında her şey. Unutuyoruz abi. Yaşamın her aşamasında Allah`ın el-Basîr olduğunu, gizli-açık her şeyi görüp bildiğini. O`nun nazarındaki daimî farkındalığımızı unutuyoruz. Daha sonra bir şey olmamış gibi namaza durabiliyoruz. Ne acı, öyle değil mi?
GENÇ`in geçen ayki sayısını okumuşsundur: ``Eğlenilecek değil, evlenilecek insan ol.`` Başka açıdan: Eğlenilecek insanla evli olmak istemiyorsan, evlenilecek insan ol. Nur Sûresi`nin öğrettiği üzere, “Temizler, temizler içindir” misali. Sen ister misin ki evlendiğin insanın senden önce birçok kişiyle konuşmuş, mahremini nice nice kişilerle paylaşmış, üstelik hiç pişmanlık duymamış olmasını? Yani işin özü abiciğim: Fâtıma`yı istiyorsan, Ali olmalısın.
Bilmiyorum şu an ne düşünüyorsun. Belki benim çok abarttığımı, dışarıda o kadar ahlâksızlık varken, senin kendi yaptığının masum olduğunu düşünüyorsun. Ama küçük günaha devam edilirse, büyük olur diye öğrenmedik mi Peygamberimizden? Dinimiz günaha giden veya gitme ihtimali olan yolları da yasaklamıştır. Aslında sen de biliyorsun bunları; çok iyi hem de… Görüyorsun ya, nefisle cihat ne çetin bir mücadele… Konu derin, lâkin çok fazla da yerim kalmamış yazmaya. Kızma, gücenme bana emi abilerin biriciği? Tek dileğim, bunları bir kez daha düşünmen.
Bilinçli; okuduğu, dinlediği, öğrendiği güzelliklerle amel eden bir gençlik olabilmemiz duasıyla…
Kız kardeşin...
Metin Karabaşoğlu'ın Yazısı.