İki Kalbe Zaman Tanımak
Selamı uzatın diyen bir peygamberimiz var bizim. Bunu neden söylüyor bize? Aranızda ünsiyet kurulması için birbirinize zaman verin mi demek istiyor? İki kalp arasındaki mesafeyi dua ile aşmaktır selam. İki kalbe zaman tanımaktır.
Hızın, mekâna hükmetme arzusundan doğduğunu savunur pek çok düşünür. Mesafeleri ne kadar çabuk aşarsanız, gün içinde kaç tane şehirde bulunursanız o kadar mekânı elde etmiş olursunuz. Her tepenin rüzgârını, her ovanın yağmurunu tadarak develerle ağır ağır ilerleyen kervanlar, emek ve mücadele ile bir şehre ulaşırken, günümüzde yolun zahmetine katlanmak artık sona ermiştir. Yol ve yolcu kavramları bir uçak biletinin kenarına iliştirilmiş rakamlardır artık.
İnternette daha fazla sayfayı gezmek, daha fazla bilgi almak için de yolun kısa olması gerekir. Yazılar kısa ve etkileyici yazılmalıdır, çünkü bir internet kullanıcısının daha çok reklama maruz kalması için hemen sayfa değiştirmesi gerekmektedir. Durmak, düşünmek hatta tekrar okumak telafisi olmayan bir hatadır sanal ortam kanunlarına göre. Uzun yazılmış yazılar sevilmez. Uzun bir yazının okunmaya karar verilmesi için binin üzerinde beğeni, yüzün üzerinde yorum almış olması gerekir. Ancak böyleyse okuyucu o değerli(!) zamanını yazıya boca etmeye karar verebilir. Sanal ortamda gerçekleşen kavgaların bir sebebi de yine bu hız tutkusudur. İnsanlar bir an önce kısaca yazmak ve hemen anlaşılmak isterler. Bir konuyu düzgünce yanlış anlaşılmaya mahal vermeden yazmak zaman gerektirir. İnsan acelecidir malum. Kısaltır, kırpar, sonda diyeceğini başta söyler kurtuldum sanır. Hatta “küfür” de bir kısaltmadır. Uzun uzun anlatamayan, cümle kurma becerisine sahip olamayan insanların kısaltmada geldikleri son noktadır küfür.
Ama diğer yandan “mânâ”ya yaklaşmak için uzatılması gereken cümleler, yazılması gereken kelimeler var. Müstakil “salavat-ı şerife” kitapları yazmış ecdadımız. Sadece bir ismin etrafında o ismi niteleyecek, onu anlamlandıracak, mânâsına yaklaşmak için basamak olacak cümleler, paragraflar yazmış. Bir kişiyi göklere çıkarmak, onu şirkin bir unsuru haline getirmek için değil, “edep” için... En sevdiğine sadece ismi ile hitap etmeyi saygısızlık olarak görmüş, yolu kısaltmak şöyle dursun yolu uzatmış ecdat. Belki hitap edeceği ismi övdüğü o uzun zaman diliminde kendi haline çeki düzen vermeyi de düşünmüş. Tıpkı eski Osmanlı evlerinde evin kapısı ile avlunun kapısının arasındaki mesafenin uzun olması gibi. Dış kapı çalındığında evin hanımı ev ile bahçe kapısı arasındaki mesafeyi yürürken bir yandan da gömleğinin kollarını indirir, başörtüsünü düzeltir, üzerine çeki düzen verirmiş. Yani yolun uzun olması her zaman beklemek ve yetişmenin dışında başka anlamlar da taşıyabilir. Yolun bizzat kendisi bir mürebbiye olup insanı şekillendirebilir.
Mânâya ulaşmak için kelimeler üretmediğimiz gibi, üretilen kelimeleri de zaman kaybı görüp okumayabiliyoruz. Selamı uzatın diyen bir peygamberimiz var bizim. Bunu neden söylüyor bize? Aranızda ünsiyet kurulması için birbirinize zaman verin mi demek istiyor? İki kalp arasındaki mesafeyi dua ile aşmaktır selam. İki kalbe zaman tanımaktır.
İnternette kelime tasarrufu yapan, kısaltan, vurgulayan, özetleyen insan; mânâ’ya giden uzun yolları internet üzerinden aşamayacaktır. Ama insan fıtrat gereği farkında olmadan kendine başka mihenk taşları bulmaya devam eder. Mânâda kaybettiğini maddede kazanacağını sanır.
“Haki yeşil üzerine sim işlemeli, muazzam ve pürüzsüz stile sahip, her odanın odak noktasında olacak olan, Savroski taşlı, fildişi ayrıntılı modern detaylarla bezeli sehpanın bacağı” gibi uzun cümleler kurması bunun bir sonucudur. İnternette kısaltarak, bir günde birkaç şehir gezerek, hakim olduğunu sandığı o “zaman dilimi” intikamını bir sehpanın bacağı ile alıverir. Kalbin yüceltme arzusu, kelimelerin bir ismin etrafında dönme iştiyakı kendisine akacak yeni bir mecra bulur böylece. Madde ile kalbin arasındaki uzun olması arzulanan o mesafe kısalmaya başlar. Mânâ buharlaştıkça madde belirginleşir.
Ayşegül Genç'ın Yazısı.