O; pis, iğrenç, murdar, ıyk, öğğ, böğğğ… diye aşağıladığımız domuz var ya… İşte ona; kendimizin bu kadar temiz ve sağlıklı olmasını borçluyuz belki de  haberimiz yok. Bu durumda; domuzu ve benzeri bütün mahlûkatı bizim faydamız için yaratan Allah’a ve bizatihi domuza teşekkür etmekten başka bir şey gelmiyor içimden.

Aklı eksikler; Allah’ın emirlerini, yarattıklarının işlevlerini, doğru anlamadıkları için güya Allah rızası adına, Allah’ın mahlûkatına zulmediyorlar. Oysa Allah abes yaratmadı. Yarattığı her şeyde; bize öyle gelmese dahi hayırlar var.

Bazı insanlar domuz öldürmeyi sevap sayıyorlar mesela... Sebep: Domuz necismiş. Pis yani. Murdar. Niye? Çünkü Allah domuz etini haram kılmış. “Madem haram kılınmış, kazıyalım kökünü de takvamızı gösterelim” diye düşünüyorlar herhal… Bu  tiplere sormak isterdim doğrusu: Acaba domuz ve benzeri mahlûkat, alkol mesela ya da hatta kimilerine göre kâfirler… Bu kadar kötü ve zararlılardı da niye yaratıldılar acaba o zaman?! Hâşâ hâşâ: Yoksa kazara mı var oldular da Allah bunların  varlığından hoşnut olmayıp haram kıldı?!

Size bi’şey söyleyeyim mi?! Yok öylebir şey! Allah bunları bilerek ve isteyerek hatta severek yarattı! Evet evet severek yarattı! Kafirleri bile mi?! Evet evet kafirleri de! (Dikkat! Kâfirliklerini demiyorum, kâfirleri diyorum. Fark büyük.) Çünkü O’nun her işi  hikmet ile.

Basit bir örnekle açıklayayım mesela: Domuzun etinin yenmesi haramdır. Bu; domuzun varlığının kendisi haramdır yahut domuzdan başka türlü faydalanılamaz anlamına gelmez. Çünkü domuz denilen Allah kulu, doğadaki leş, dışkı ve çürüyükler  aşta olmak üzere, mikrop ve hastalık yayma eğiliminde olan her şeyi yer. Böylelikle o nesnelerden kaynaklanabilecek hastalık ve zararlardan, içinde bulunduğu ekolojik çevredekiler başta olmak üzere; bütün hayvan ve hatta insanatı korumuş olur.  Tabii bu yediklerinde bulunan pek çok zararlı madde ve mikrop da domuzun kendi vücuduna nüfûz eder.

Ama bunlar ona; doğadaki diğer canlılara verdikleri gibi bir zarar vermezler. Çünkü Allah, domuzun bağışıklık sistemini de ona göre yaratmıştır.  Domuz, o pislikleri kendi vücudunda izâle eder. İzâle edemediğini izole eder. İşbu sebeptendir ki; domuzun eti yenmez. Aksi takdirde; domuzun vücudunda izole vaziyette bulunan mikrop ve diğer asalaklar, kimyalar, insan vücuduna geçer ve ölüme  kadar varabilen zararlara neden olurlar. Hatta bu zararlardan bazıları ölümden beter olup fevt olmak kurtuluş sayılır.

İşte o; pis, iğrenç, murdar, ıyk, öğğ, böğğğ… diye aşağıladığımız domuz var ya… İşte ona; kendimizin bu kadar temiz ve sağlıklı olmasını borçluyuz belki de haberimiz yok. Bu durumda; domuzu ve benzeri bütün mahlûkatı bizim faydamız için yaratan Allah’a ve bizatihi domuza teşekkür etmekten başka bir şey gelmiyor içimden.

İstiyorum ki Muhyiddin-i Arabî hazretlerinin bir anısını ve Allah’ın her mahlûkunun kadrini ve efdaliyetlerinin derecesini anlatan bazı sözlerini de paylaşayım sizinle. Umuyorum ki; anlamak istediklerim pekişir.

Muhyiddin-i Arabî Hazretleri şöyle anlatıyor: “Bir gün elimde tiksinti uyandıran bir şey taşıyordum. Bu, ait olduğum toplumsal tabakaya yakıştırılmayan bir şeydi. Ve herkesin gözleri önünde cereyan ediyordu. Taşıdığım şey; kötü bir tuzlanmış balık kokusu yayıyordu. Arkadaşlarım onu, nefsimi öldürmek için taşıdığımı zannetti. Zira onların gözünde böyle bir şey taşıyamayacak kadar büyüktüm. Şeyhime gidip, bunun mücahede için uygun olmadığını söylediler. Şeyh “Öyleyse bunu hangi  niyetle taşıdığını soralım” diye cevap verdi. Daha sonra; şeyhim, onların yanında bana bu meseleyi sordu ve ne düşündüklerini aktardı.

Şöyle cevap verdim: “Hareketimi izah ederken yanılmışsınız. Benim niyetim mücahede değildi. Allah’ın,  azametine rağmen böyle bir şey yaratmaktan imtina etmediğini müşahede ettim. O halde ben onu taşımaktan nasıl imtina ederim?..” Şeyh, bana teşekkür etti ve arkadaşlarım hayrete düştü. Eğer Allah’a merbudiyeti (bağı) vechesiyle ele  alınırsa, istisnasız her şey yücedir. Zat-ı ilahi açısından aşağı şeyler ve yüksek şeyler, asil varlıklar ve bayağı varlıklar yoktur. Yukarı ve aşağı bütün âlemlerde tek bir şey bulunmaz ki bir hakikat-i ilahiyeye merbut olmasın. Kadir olan Allah’ın nazarında şu mahlûkun, şu    mahluktan efdaliyeti yoktur.”

Görüldüğü gibi: Gerçekler açıdır.

Bakış açısı. Değişirler…


Sinan Özgenç'ın Yazısı.