Mobil teknoloji ile artık gündelik hayatımızdaki tüm “boş” zamanları dolduruyoruz. Çok daha verimli bir hayatımız olsa gerek. Verimli. Bir batılının sihirli sözcüğü. Hele ki işten bahsediyorsak.

İnternet bant genişliğinin artması, akıllı cep telefonlarının yaygınlaşması, bulut bilişimin yükselmesi gibi sebepler neticesinde bilgi teknolojilerinin mobilleşmesi sürecine şahit olduk. Mobil yani hareket halindeyken de teknolojinin son nimetlerinden faydalanabilir olduk.

Teknoloji tarihin her döneminde insan sağlığı ve davranışlarıyla derin ilişki içinde. Bilhassa en yakınımızdaki mobil teknolojilerle artık duygusal bir bağ kurduğumuzu da söyleyebiliriz. Bu duygusal bağın psikolojimize ve gündelik hayatımıza da ilginç etkileri oluyor ki saymakla bitmez. Bazısından açıkça rahatsızız bazısı ise rahatın tanımı olmuş bizim için. Beğenilerimizi ve ölçü birimlerimizi değiştirmiş.

Mobil teknoloji ile artık gündelik hayatımızdaki tüm “boş” vakitleri dolduruyoruz. Bu sayede hayatımız çok daha verimli olsa gerek. Verimli. Bir batılının sihirli sözcüğü. Hele ki işten bahsediyorsak. Evet iş ve mesleklerimiz de bu dönüşümden nasibini aldı. Zaten birçok masa başı iş, bilgisayar başı iş olmuştu. Artık işlerimizin yeni bir sıfatı daha var, mobil. Ev konforunda yahut yolda-izde de işlerimizi yürütebiliyoruz. Sektörüne göre sipariş verip, para transfer ediyoruz, haber veriyoruz, stokları kontrol ediyoruz, dosyaları indiriyor, yüklüyor, yorum yapıyoruz, direktif veriyoruz, e-posta yönlendiriyoruz… Üstüne üstlük bütün bunlar “nerde olursanız olun, elinizin altında!”

Mobil Stres

Peki bu bize nasıl dönüyor? İşimiz daha mı az yoruyor bizi? Daha mı kısa sürüyor da diğer şeylere daha fazla mı zaman ayırabiliyoruz? Öyle olmadığı hepimizin malumu. İlginçtir daha fazla çalıştığımızla kalıyoruz.

Gallup şirketinin Amerika’da 4475 kişi üzerinde yaptığı araştırma mesai saatleri dışında bilgisayar, tablet, akıllı telefon gibi araçları uzaktan iş için kullananların, mesai dışında iş için e-mailleşenlerin bunu yapmayanlara kıyasla azımsanamayacak kadar daha fazla stres yaşadığını ortaya koyuyor.

Teknoloji bizi geçmiştekinden daha çok koşturuyor, stresimizi arttırıyor. Uykudan hemen öncesine kadar elimizde olan telefonlar yüzünden gerçekten dinlenemiyoruz da. Diğer taraftan bizim hareketliliğimize ayak uydursun diye mobilleştirdiğimiz teknoloji bizim fiziksel hareketliliğimizi en çok azaltan etken. İş için olan kısmı bir yana günümüzde bir “delikanlı” saatlerce oturduğu/uzandığı yerden kalkmadan, telefonuna bakabiliyor. Kanımız kaynamıyor artık, nabzımız sadece parmak ucumuzda atıyor.

Ah be teknoloji oldu mu yaptığın? Ya koşturuyorsun adamı ya kokuşturuyorsun. İtidal yahu!

Yeni bir refleks edindi elimiz, boş kaldı mı hemen telefona davranıyor. Telefonda yapacağı bir şey olmasa dahi. Arkadaşlarımızla sohbet ederken kendi sözümüzden sonrasını; toplu taşımada, yolda, trafikte geçen vakti; yemek yerkenki vakti hatta elimiz ve/veya gözümüzle bir şey yapmadığımız tüm vakitleri “boş vakit” görüyoruz. Mobil teknoloji ile müdahale edip, sıkıntımızı yatıştırıyoruz. Peki bu boş vakitler gerçekten boş muydu? Öyleyse bile en uygun doldurma şekli bu mudur?

Mobil Huzur

Dinlerken gözlerimize de ihtiyacımız var oysaki. Göz temasının yerini söz tutabilseydi en iyi şairler bir bakışa can verir miydi? Susmaya, dinlemeye, bakışmaya vakit ayırmamız gerek. Ortamda herkes sustuğunda hemen sıkılıyoruz. Susmak, konuşmamak değil. Bizatihi yapılabilecek bir şey. Dost meclisimizde susmanın da yeri olmalı ki halden anlamayı öğrenelim.

Seyahatte yahut yemekte geçen vakit de boş değil. Yolculuğu, kendi iç dünyamıza yolculuk için tefekkür için bir vesile görmeli. Geçtiğimiz diyarları seyretmeli. İnsanı üç yerde tanırsın denir, biri yolculuk. Yaptığımız yolculuklar bizi yol arkadaşlarımızı tanımaya sevk etmeli. Tefekkürsüz yiyorsak, daha az lezzet ve daha fazla kilo almayı kabul ediyoruz demektir. Biz çöp kutusu değiliz, ağzımıza bir şeyleri sokup masadan kalkamayız.

Mobil teknoloji en çok tefekkürümüzden çaldı belki. Her bir şeyden “anlık” olarak haberimiz var, lakin devamlı duymakla meşgul olduğumuzdan duyduklarımızı tefekkür edecek vakit kalmıyor. Canlı akışı yakalarken derinleşemiyoruz.

Tefekkür, sekinet, huzur bir doğulunun tılsımlı sözcükleri. Peki mobil yani hareket halindeyken huzuru nasıl temin edebiliriz? Gerçek huzur kalbin Allah’la olmasıyla sağlanabilen bir his. Bugünden tezi yok kalbimizi Allah’la tutmak için bir gayrete girelim. Önce hatırda tutarak, unutmamamız gereken bir işi aklımızda tutmaya çalışır gibi.

Sabah uyandık, başlıyoruz, Allah var aklımızda. Hazırlanıyoruz, Allah var. Evden çıktık, yürürken Allah var. İşe geçiyoruz -burası kritik- Allah var aklımızda. Aralarda ufak kesintiler olabilir, Allah’ın adını zikrederek yeniden başlatabiliriz. İşlerimize devam ediyoruz. Derken bir yerde hatrımızdan çıkıyor. Akşam eve geldiğimizde bakıyoruz, nerede unuttuğumuza. Bunun üstüne düşünmek kafi, sonra ertesi gün yeniden. Böyle devam ederek gün içinde daha uzun süreyi Allah’la geçirme becerisini edinebilir, mobildeyken huzuru temin edebiliriz.

Bunun haricinde tefekkür için ayrılmış saatlerimiz de olmalı. Çok meşgul olduğumuzu düşünsek bile sadece mobil teknolojilerin çaldığı vakitlerden bir kısmını geri alarak bu saatleri kazanmak mümkün. Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz Hz. İbrahim’e indirilen on suhuftan şunları naklediyor bize:

“Akıl sahiplerinin belli saatleri olmalıdır: vaktinin bir kısmını Rabbine dua ve münacata, bir kısmını Yüce Allah’ın sanat ve kudretini tefekküre, bir kısmını geçmişte işlediklerini muhasebe etmeye ve gelecekte yapacaklarını planlamaya, bir kısmını da helalindan maişetini kazanmaya ayırmalıdır.” (Ebu Nuaym, Hilye 1,167)

Huzuru sağlamak için teknolojinin mobil kuvvetleriyle bizi işgal etmesine izin vermemeliyiz. Teknoloji bizim için, huzurumuz için. Bu andan itibaren telefona her uzandığımızda neden uzandığımızı kontrol ederek ilk adımı atalım.


Hüseyin Küçükali'ın Yazısı.