Acıyla Aydınlanmak
Esra Rengiz
Finallerim vardı. Çok şükür bitti derken bütünlemelere kaldım bazı derslerden. Bu süreç içinde farkındalık katsayım arttığını fark ettim. Düşünceler, hislenmeler, farklı iklimlerde nefeslenmeler... Benim için bu dönem kalbimin biraz daha mayalanması ve zihinsel anlamda tam olarak bir etüttü. Öyle ki düşüncelerin gölgesinde ders çalışmaya çalıştığım zamanlar oldu, uykularım bile kaçtı kimi zaman. Hani bir ampul parlar ya başımızın üstünde, işte tam da öyle. Bir değişiklik olduğu kesindi. Nedendi peki? Çünkü canım acıyordu, bir hüzün carşafına bürünmüştüm. Finalleri bitmiş ama büte kalmış; alttan ders alma gibi bir imkânı olmayan, tek dersi dahi veremezse sınıfta kalabilecek bir öğrenci olarak ben, bir hayli üzülmüştüm. Gerçi benim için acı olan bu olay enva-i çeşit acıyla yoğrulan bu dünyada sütten bile sayılabilirdi. Lâkin gelin buradan kıyas edin.
Acı... Bence bendeki hareketlenmenin kaynağı o. Düşüncelerime ve duygularıma bir nizam veren adeta hazır ol komutuna geçiren, hüznün kendisiydi. Derken aklıma okuduğum bir kitabın satırları geldi: “İnsanı bilgiç yapan yalnız ve yalnız ızdıraptır.Her bilgi ızdırapta gelir. Izdırap sebep sorar. Halbuki neş’e olduğu yerde kalmaya ve geri doğru bakmaya temayül eder. Izdırapta insan daima daha incelir. Her şeyden evvel düşüncemizin son kurtarıcısı büyük acıdır, son derinliğimize bizi yalnız o götürür.”1
Peki acı nedir ki? Bu yazı boyunca hem somut hem ruhî boyut; ruhî anlamda da bilhassa nefsimize ağır gelen nefsin mızmızlandığı olaylar, fikirler anlaşılabilir. Bir şekilde acıtılıyorsak bilelim ki, aklen ve kalben diyetteyiz. Fazlalıklarımızdan kurtuluyoruz, aklımız dinçleşiyor, ruhumuz inceliyor. Öyleyse hüznü ev sahibi yapıp kalbin kapısını ardına kadar açmalı ki, hakikat bilgisi de ona açılsın. Kalp öyle olmalı ki acıyla tanışmaktan korkmamalı. Kalp o kalp olmalı ki acının altında da gölgelenebilmeli.
Acı öyle büyük bir ağaç ki, mahlukat onun dallarında hamlığını atar, olgunlaşır; lezzetli ve özgün bir hal alır. Bu olgun meyvenin vücud bulmuş şekli insanın meyvesi ise göz yaşıdır. Göz yaşı öz yaşıdır. Bu sebepten olsa gerek Mevlana “yürek yanmadıkça göz yaşarmaz” demiştir. İnsanlığın ufku Efendimiz’i(sav) bir kelimeyle anlatın deseler alınan cevaplardan biri de tereddütsüz “hüzün peygamberi” olurdu. Nasıl olmasındı ki? Siyer-i nebiyi okuyan O’nun göz yaşlarıyla ıslanan secdelere şahit olmaz mı? “Kalp hüzünlenir, göz yaşarır”2 diyen alemlere rahmet Efendimiz yine buyurmuştur ki “eğer benim bildiklerimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız”3
O halde al kalbini karşına ve de ki: ”biz insan olmayı seçerken beraberinde acı ve ızdırap çekmeyi de seçtik. Bu ne mazoşizm (kendine eziyet çektirmekten zevk alanların doktrini) ne de sadizmdir. İnsanlığın içinden geçtiği durumu anlayabilmek için geçilmesi gereken bir aşamadır.” Tarih acısız zafere şahit olmamıştır. Peygamberler acının her türünü tatmıştır. Velî kullar, dervişler bir çilehanede yoğrulmuştur. Dünya için değer üreten diğer insanlara bak. Kimi kanını, kimi terini, kimi gözyaşını katık yapmıştır. İdeali olan, özgünlüğü yakalamak isteyen, değer üreten, bu dünyada varlığı anlamlı ifade eden biri olmak istiyorsan acımadan olmuyor. Şimdi sen, acıyor musun kalbim? Kendini acıtacak ortamlardan, insanlardan, acılardan uzak mı duruyorsun? Acıya aç mısın yoksa? Acıya selam vermeden geçen kalp çam ağacı gibidir.Ne altında gölgelenilir, ne de meyvesi olur. Hüznü yoldaş edinenin ise bereket suyu göz yaşıdır. O suyla sulanan toprak ürünlerin en değerlilerini verir.
O ürün ki, ardından İsra ve Mirac gelir.
O ürün ki, Yakub’a Yusuf’unu buldurur.
O ürün ki, acısı olanın acısının dindiği bir sığınak olma imkânı verir insana.
O ürün ki, insanlığın acısını kendinin bilen bir yürek bahşeder insana.
O ürün ki, tevbenin neticesi ilk doğduğu günki gibi olma lezzeti yaşatır insana.
O ürün ki, kişide erdemleri bayraklaştırır.
O ürün ki, gece uyutmaz, gündüz durdurmaz.
O ürün ki, kişiye yüreğini taşın altına koyma sorumluluğu yükler.
Unutma ki “ YÜREKLERİNİ TAŞIN ALTINA KOYANLARIN YÜREKLERİ TAŞ KESİLMEYECEKTİR.”4
HÜZÜNLEN, MAYAN ACI OLSUN VE KIVAMINI BUL EY KALBİM.
(1) Safa, Peyami. Eğitim Gençlik Üniversite. Ötüken
(2) Buhârî, Cenâiz 43; Müslim, Fedâil 62.
(3) Tirmizî,Zühd 9,(2313); İnn-i Mâce, Zühd 19, (4190)
(4) Mustafa İSLÂMOĞLU
GENÇ'ın Yazısı.