Esra Ekinci

Selâm üzerine olsun kıymetli kardeşim. Bir hafta bekledim. Zihnimi de bedenimi de öfkeden arındırmam kolay olmadı. Söylediklerin beni çok üzdü ve sinirlendirdi. Evet yanlış yaptım. Ve bunu nefsime kabul ettirmek için âdeta savaştım, korkarım ki bunu bir daha yapamayabilirim. Belki sen üzerine düşeni yaptığını düşünüyorsun ama,

“Ona yumuşak bir üslupla söyleyin” (Tâhâ,44) diyordu Allah kulları Musa ve Harun’a. Peki “o” kimdi? O, cahil ve zalim biriydi vahye muhatap olmadan önce. Aydınlıktan haberdar edildiği zaman ise kara cahil, aydınlığa inat cehalette derinleşen biri olmuştu. Allah’ın peygamberinin ve inananların peşine düşecek kadar zalimdi de. Kızıldeniz’in yuttuğu Firavun’du o. Özgeçmişinden kısaca bahsettiğim bu karakterden insanların yüzüne çoğumuz bakmayız bile. Lâkin işe bakın ki, Musa (as) ona “yumuşak söz” söylemekle vazifelendiriliyor. Şunu da unutmamak gerekir ki, ilmi sonsuz Allah (cc) Firavun’un iman etmeyeceğini de biliyordu. Öyle olmasına rağmen Musa (as)’a ona söz söylemesini; öylesine de değil, yumuşak bir biçimde söylemesini istiyordu. Demek ki dedim Rabb’imizin bundan bir muradı var. Ben de anladığım kadarını bu mektubu yazma sebebimle irtibatlandırarak anlatmaya çalışayım.

Konumuz ne mi? Onu da şu kıssa ile açık edeyim. Rivayetlere göre Halife Harun Reşid bir mecliste eleştiri ahlâkıyla örtüşmeyecek şekilde eleştirilmiş. Tâhâ suresinin bu ayetlerini bilen Halife, şöyle demiş: “Yavaş ol. Allah senden daha hayırlısını (Musa ve Harun (as)) benden daha şerlisine (Firavun) gönderirken yumuşak konuşmasını emretti.”

Yavaş ol, diyebilmeliyiz kendimize ve kardeşlerimize. Böyle bir hassasiyetimiz olmalı. Ancak böyle bir hassasiyet sahibi “dikkat, eleştiri sınırını aştım/aştınız” diyebilir. Eğer sınırı aştığımıza dair uyarıya maruz kalırsak, “hız sınırını aştınız” uyarısında bulunan navigasyon kadar dikkate almalıyız. Gönle çarpmak gibisi var mı? Sonra hangi renge boyayacaksın çarptığın gönlü, hem gönlün yedek parçası yok ki değiştirebilesin. Bir de bu gönülle aynı mahalle de yaşıyorsan, gözün gözüne değiyorsa, sözün aynı kaynaktan besleniyorsa; bir gün bir hata yaptı, bir günah işledi diye öldürme kardeşini eleştiri oklarınla. Bir Müslüman gönlü(1) hurdalığa çıkacak kadar değersiz mi ki?

Hem senin amacın ne ki? Benim iyiliğimden başkasını isteyeceğini zannetmiyorum. Herhalde samimiyetimize güveniyorsun. Ne de olsa aynı mahallenin sakiniyiz. Küsemeyiz ki. Küssek de en fazla 3 gün sürebilir. Ama şu mahalleye baksana. İmam Ebû Hanife yaşamış bir zamanlar. Yaşadığı dönemde verdiği fetvalardan ötürü “zındık” demişler. Bugün ondan “imam” diye bahsediyoruz. Yılmamış, kararlılığını ve cesaretini yitirmeden ilerlemiş. Herkes Nûman b. Sâbit mi ki, sadece yapıcı eleştirileri muhatap alarak İmam Âzam Ebû Hanife olacak? Değil elbet. Belki rastlamışsındır. Öyle bir eleştiri yapılıyor ki, eleştiriye muhatap olanın elini kolunu bağlıyor. Meselâ bir günah işlediyse pişman oluyor ama tevbenin sonucu olarak değil. Eleştirilerin altında ezildiği, insanların kınamalarından korktuğu için. Yani, denizden eğer içinde kalmaya devam ederse boğulacağını düşündüğünden değil; başkaca sebeplerden o denize düşenlerden çekindiği için çıkmak istiyor. Sonra ilk fırsatta da direk atlıyor. Denize neden ve nasıl düştüğünü elbet konuşacağız; ama şahsı hedef alarak değil. Amacımız mücrimi değil cürümü bitirmek olmalı. Yani o eleştiri, denizden neden çıkması gerektiğini ve nasıl çıkması gerektiğini öğütlemeli. Şunu unutma ki, bu mahallede ölümlerin bir sebebi de yüksek doz eleştiri.

Sanki “Ne yani şimdi hiç eleştirmeyecek miyiz?” dediğini duyar gibiyim. Tabii ki de eleştireceksin. Hem de en âlâsından. Ama acımasızından değil. Yıkmadan, yıpratmadan. Zaten eğer eleştirilecek bir davranışımı görüyor da susuyorsan, benim toplum nezdinde bu şekilde yaşamama ve anılmama göz yumuyorsan hakkıma giriyorsun demektir. Kardeşlik hukukumuz bunu gerektirir. Ama bazen öyle bir eleştiriyoruz ki, kardeşlik nehri kuruyor. Söylesene o nehir kurursa nerden içeriz? Ben sana söyleyeyim: Susuzluktan ölürüz.

Öyleyse nasıl olacak dersen onu da kendimce söyleyeyim. Yağmur gibi geçeceksin üzerinden. Yağmur yağdığı zaman meselâ bitkilere, yaprakları buruşur, çiçeklerin boynu bükülür. Ardından yağmur gider, suyunu en derinlerine kadar emer nebatat. Bir de Güneş çıktı mı rahmet üstüne rahmet demektir. Yaprakları daha bir parlak, boyunları daha bir diktir. Hem bilirsin ardından bir de tomurcuk gelir.

Kardeşinin yağmuru da sensin

Güneşi de sen olacaksın.

Arada çiselemen gerekecek

Ardından sıcağınla okşayacaksın.

Eğer yağmazsan çorak çatlak topraktan sorumlusun.

Korkma yağ üzerime.

Yağ ki toprağım temizlensin,

Gül bitsin üzerinde.


Müslüman’ın gönlü can da olmayanın ki patlıcan değil elbet Bu yazının aktörleri Müslüman mahallesinin sakinleri.


GENÇ'ın Yazısı.