Medyada artan oranda eşcinselliği hoş gösterme amacı güden dizi, film veya programların varlığı, bilhassa çoğunluğu Müslüman olan toplumumuzda eşcinselliğe bakışın yumuşatılmaya çalışıldığı izlenimini veriyor.

Eşcinsel-homoseksüel yaklaşımlar, araştırmalarla kökeni kişinin kalıtımsal bozukluklarına dahi uzanabilmesi muhtemel olan bir fıtrat bozukluğu olarak görülebilir. Ancak böyle bir biyolojik farklılığa sahip olmasalar bile; kendilerine göre ‘özgürce varoluş’ tarzı olarak -ısrarla bağımlısı oldukları- eşcinsel yaklaşımlar gösteren bir güruhun varlığı da gözlerden kaçmamalı. Son zamanlarda bu insanlar, fıtrata uymayan cinsel yaklaşımlarını toplum nezdinde kabul ettirmeye çalışıyorlar. Bu minvalde halkın inanç, kültür ve fıtri insani ilişkileri ile sahip oldukları edep, ahlak ve takva elbisesi, ‘eşcinselliğe sınırsız özgürlük’ yaftasıyla yamanmaya çalışılıyor.

Lezbiyen, gey, biseksüel ve transgender (transseksüel) insanların bir araya gelerek oluşturdukları LGBT gruplanmalarının son yıllarda devletler nezdinde artan oranda kabul edilmelerinin tek sebebi ‘demokrasi’ değil. ‘Demokrasi’ deyince yelkenlerini suya indiren günümüz toplumlarının ahlaki değerlerinin ve limitlerinin göz ardı edilip; LGBT insanlarının istedikleri gibi cinsel arzularını yaşama ve evlenebilme isteklerinin arkasında yatan en önemli sebeplerden biri de ülkelerin ‘ekonomik’ çıkarlarıdır. Bilhassa batı ülkelerinde, artan ekonomik bunalımlardan kurtulmak isteyen ve ekonomik katkı arayan siyasi otoriteler, toplumlarının LGBT örgütlenmelerine karşı dirençlerini ‘herkese sınırsız özgürlük’ adı altında kırmaya çalışıyor. Bu durum, LGBT insanlarına tanınmak istenen resmi özgürlüğün perde arkasında, rengarenk bir ekonomik kâr hayalinin yatabileceği kuşkularını arttırıyor.

LGBT Özgürlüğünün Ardındaki Rengarenk Ekonomi

ABD’de şu ana kadar 35 eyalette resmen kabul edilen homoseksüel evliliklerin 50 eyaletin tümünde kabul edilmesinin ardından yıllık ekonomiye katkısının 2.5 milyar dolar olacağı öngörülüyor (1). Sadece homoseksüel evliliklerin önünün açılmasının muazzam bir katkı yapacağını gösteren analizlerin yanında; ülkelerin, lezbiyen, gey, biseksüel ve transseksüel insanların cinsel isteklerini karşılayacak izinleri ve hakları yasal olarak vermesinde de ekonomiye çıkar sağlanacağı hesaplanıyor.

Amerikan Uluslararası Gelişim Ajansının (USAID) geçtiğimiz aylarda California Üniversitesi işbirliğiyle hazırlamış olduğu kapsamlı raporda (2), ekonomisi gelişmekte olan Türkiye dahil 39 ülkede, LGBT örgütlenmelerinin yasal haklara kavuşması durumunda ne tür ekonomik katkılar elde edebilecekleri detaylı analizlerle ortaya koyuluyor.

Çalışmada, LGBT örgütlenmelerinin önüne geçilmesinin ve yasaklanmasının ülkelerde mikro-ekonomik seviyede bir düşüşe sebep olduğunu; eğer Türkiye dahil gelişmekte olan ülkelerin, LGBT haklarına resmen sahip çıkmaları durumunda daha yüksek ekonomik gelişime sahip olabilecekleri belirtiliyor. Bilhassa transseksüel (ameliyatla cinsiyet değiştiren) insanlara tanınan resmi haklarla ‘hormonal ilaçlara ulaşım’ ve ‘estetik cerrahi’ olanaklarının artmasının da ülkelerin ekonomisine katkı sağlayacağı gösteriliyor. Buna dair bir puanlama sistemi de oluşturan çalışmada, halihazırda Rusya ve Brezilya’nın bu olanakları yasal olarak sağlaması sonucu 9 puan alırken; Mısır ve Birleşik Arap Emirliğinde bu olanaklar yasaklanıyor ve puan değerleri 1. Türkiye ise resmen sağladığı olanaklar çerçevesinde puan değeri 7.5 olarak yüksek gösterilen ülkeler arasında yerini alıyor.

Bu gerçekler, ekonomik kâr amacı güden ülkelerde, toplumların ahlak ve edep değerlerinin neden çok kolay göz ardı edildiğini açıklayabiliyor. LGBT insanlarının ‘resmen özgürleştirilmesinin’ altında yatan sebeplerin başında ekonomik katkı sağlamak kaygısının olduğunu gözler önüne seriyor.

Medya ve Çevrenin Eşcinsellik Algısı Üzerinde Etkisi

Medyada artan oranda eşcinselliği hoş gösterme amacı güden dizi, film veya programların varlığı, bilhassa çoğunluğu Müslüman olan toplumumuzda eşcinselliğe bakışın yumuşatılmaya çalışıldığı izlenimini veriyor. Funda Akyol (İstanbul Kadın ve Kadın Kuruluşları Derneği/İKADDER Başkanı) (3), eşcinsel yoğunluğun bulunduğu LGBT örgütlenmelerinin bu denli yayılmasında medyanın bu algı çalışmasının büyük etkisi olduğunu savunuyor. ‘Çekilen dizi ve filmlere baktığımızda bir imam dolandırıcı vs. kötü bir karakterle gösterilirken; eşcinseller gayet iyi karaktere sığdırılabiliyor. Burada bir algı operasyonu var, görmemek mümkün değil!’

Klinik Psikolog Dr. Joseph Nicolosi, vaka anektodlarında (4) bu algı çalışmasının aslında eşcinsellerin gerçek hayatlarını yansıtmadığını belirtmekte ve aslında medyada anlatıldığı gibi homoseksüel kişilerin hayatının muhteşem değil; birçoğunun hayatının madde bağımlılığı veya intihar ile son bulduğunu kaleme alıyor.

Bununla birlikte Funda Akyol (3), çevrenin bilhassa toplumun önde gelen kişilerin etkisinin toplum nezdinde eşcinsellik algısının yumuşatılmasında etkili olduğundan bahsediyor. ‘Bazı belediyelerle özellikle seçim döneminde ziyaretler düzenleyerek, protokoller imzalayan dernekler mevcut. Bu protokollerin imzalanmasıyla mevcut belediyeler, kendileri adına daha entelektüel olduklarını zikrettikleri bildiriler de yayımlamışlar.’

Dr. Asil Özdoğru, (Üsküdar Üniversitesi, Eğitim Psikolojisi) (3) eğitim sisteminin de eşcinsellik algımızı yöneten çevresel faktörlerin başında olduğunu belirtiyor. ‘Araştırmada ilkokul kitaplarında kadın ve erkek kavramlarının temsiliyetine bakılmış. Bu araştırma ile cinsel kavram karmaşasının yaşanmasında, sadece aile değil; eğitim sisteminin de etkili olduğu gözlemlenmiş.’

Eşcinsel Yaklaşım Bağımlılığı

Bilimsel çalışmalar, ‘özgürce’ arzularını yaşayan bu insanların, aslında vücutlarını da yavaş yavaş bu bağımlılığa sürükleyebildikleri iddiasını güçlendiriyor. İnsanlar arasındaki sosyal bağları inceleyen araştırmacılar, bilhassa eşcinsel yaklaşımları olan deneklerin yüksek oranda, insanlar arasındaki iletişimlerde zaruri olan, progesteron hormonunu salgıladıklarını gösterdiler. Eşcinsel bir grup üzerinde kontrollü yapılan deneylerde, eşcinsellerin bu hormonu daha yüksek seviyede ürettiği tespit edildi. (5) Eşcinsel insanlar bu dürtülerini her zaman yüksek tuttuklarından ötürü, vücutlarındaki hormonal dengelerini de değiştirerek kendilerini bu yönde her zaman yatkın tuttukları düşünülebilir. Bundan dolayı, ‘sınırsız özgürlük’ ile eşcinsellerin aslında daha çok içlerinde tutmaları gereken bu davranışları, çevrelerine kolayca yaymaları hormon dengelerini bozabilir. Ve tedavi edilebilmelerini güçleştirdikleri gibi kendilerini bağımlı hale getirdikleri de öngörülebilir.

Eşcinsellerin zamanla cinsel tercihlerinde ısrar etmeleri sonucu bağımlı hale geldikleri de görülüyor. Araştırmalara göre 20-35 yaş grubundaki insanlarda eşcinsel yaklaşımlar önlenebilirken; 35 yaş sonrasında, bu durumun artık cinsel bağımlılık haline geldiği gözlemlenmektedir. Gizli eşcinsellerde tedaviye yanıt daha çabuk oluşmakta, yapılan araştırmalarda buradaki başarıda dini inanç ve ahlaki yapılarının olması etkili olmaktadır. (4)

Cinsel Kimlik Bozuklukları

Nesibe Babalıoğlu (Turgut Özal Üniversitesi / Tıp Fakültesi) hormonal değişimlerin (hamilelik sürecinin ilk anından itibaren) cinsel yaklaşım bozukluklarında rol oynayabildiğini belirtiyor. ‘Anne hamiledir bir erkek bebeğe, lakin hormon tedavisi de alıyordur aynı zamanda. Ya bilmediği için alıyordur o hormon tedavisini, ya da gizli bir tümörü vardır annenin, östrojen hormonu salan. Hamilelik süresince annenin hormonlarından etkilenen bebeklerin de ileride eşcinselliğe aday olduğu biliniyor.’

Diğer yandan, hepsi için olmasa da bazı insanların genetiklerinde de eşcinsel yatkınlık olabileceği son yapılan araştırmalarla da tartışılır hale gelmiştir. Erkek veya bayanlarda bulunan X kromozomu üzerinde yapılan genetik çalışmalar, eşcinsellerin DNA’sında bir miktar genetiksel farklılığın bulunabileceği savını güçlendirmekte ve gelecekte ‘eşcinselliğe yatkınlığı’ sağlayan bir DNA bölgesi bulma olasılığını arttırmaktadır. (6) Eşcinsellerin hepsinde olmasa da içlerinde bir kesiminin fıtratlarında böyle bir bozukluk olabileceği ihtimalini güçlendiriyor.

Gizli Eşcinsel Muzdaripler

Bahsedilen hususlar göz önünde bulundurulduğunda Allah tarafından ‘bazı’ eşcinsel insanların fıtratlarına ‘ömür boyu zaptetmeleri gereken’ bir imtihan olarak dahi yerleştirilebileceği düşünülebilir. Hatta yakın çevremizde de fark ettirmeden bulunabilir.

Dinen günah olduğunu bilmesine rağmen kendi içinde dürtülerini bastıran ‘gizli Müslüman bir homoseksüel’ grubun aramızda yaşayabilme olasılığından bahseden Beyza Karaöz (Marmara Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi), konsantrasyonumuzu bu topluluğa ulaşabilmeye çekiyor. ‘Bu gruptakilere bir çıkar yol olarak belki; tedavi ve terapi serileri, mahremiyetleri de göz önüne alınarak Sağlık Bakanlığı ve dahi Gençlik ve Spor Bakanlığı-üniversiteler iş birliği ve yetkisi ile atılacak adımlar veya günümüz toplumunda giderek sayıları artan sivil toplum kuruluşlarının bu yolda çalışmalarla ilerlemesi düşünülebilir.’

‘Anne Babalar için Gençlerde Homoseksüelliği Önleme Rehberi’ ve ‘Onarım Terapisi’ Kitapları, Dr. Joseph Nicolosi

Uzun yıllardır psiko-seksüel gelişim ve fıtri cinsel yönelimi destekleyen terapiler uygulayan Dr. Nicolosi, bilgi birikimini ve tecrübelerini aktardığı iki eserinde, özellikle toplumumuzda gizli eşcinsellerin kendi fıtratlarını ve özlerini bulmalarında yardımcı olabilecek tavsiyeler ve terapiler sunuyor. Ebeveynlerin istifade edebileceği ‘Homoseksüelliği Önleme Rehberi’ isimli kitabında, çocuklara sağlam bir cinsel kimlik kazandırmak için önemli tavsiyeler veriliyor. Dr. Nicolosi, kitabında son araştırma bulgularını, vaka hikâyelerini ve pratik tavsiyeleri sunuyor. Çocuğun sağlıklı benlik bilinci geliştirmesinde rol oynayan etkenleri irdeliyor. Çok sayıda anne babanın, çocuğun, gencin ve homoseksüellikten fıtri cinsel yaklaşımlara dönüş yapmış kadın ve erkeklerin vaka hikâyelerine yer veriliyor.

Dr. Nicolosi’nin ikinci kitabı ‘Onarım Terapisi’nde ise çekirdek ailenin dağılması, muhabbete zaman ayıramayan işkolik babalar, narsisizm gibi sosyokültürel faktörlerin tesiri ile eşcinsellik eğiliminde, geçmiş zamanlara kıyasla bir artışın olduğundan bahsediliyor. Dr. Nicolosi, ikinci kitabını, bu postmodern kaos içerisinde ‘Ben bedenimi istediğim gibi kullanırım’ diyerek eşcinselliği bir hayat tarzı olarak seçtiğinden bahseden insanlara hitap etmek amacıyla kaleme alıyor. Erkeklerde homoseksüelliğin babayla yakın bir ilişki kuramamaktan kaynaklandığından bahsedilen kitapta, homoseksüelliğin bir kader olduğunu ve kişinin kendini değiştiremeyeceğini iddia edenlerle karşı bir psikolog doktorun kaleminden terapiler, bilimsel temeli kolayca anlaşılabilen açıklamalar ve vaka hikâyeleri öneriliyor.


Kaynakça:

(1)- Sreekar Jasthi. The economic impact of gay marriage: A $2.5 Billion Question. Nerdwallet.com

(2)- Lee Badgett et al. The Realtionship between LGBT Inclusion and Economic Development: An Analysis of Emerging Economies. The William Institute and USAID. Kasım 2014

(3)- Beyza Karaöz. İstanbul Kadın ve Kadın Kuruluşları Derneği/İKADDER. ‘Sağlıklı Cinsel Kimlik ve Cinsel Kimlik Bozuklukları Toplantılar Dizisi-1’ üzerine notlar. Şubat 2015

(4)- Joseph Nicolosi. Reparative Therapy for Male Homosexuality: A new clinical approach.

(5)- Testing the Affilliation of Homoerotic Motivation in Humans: The Effects of Progesterone and Priming. Archives of Sexual Behavior. Kasım 2014

(6) New Support for ‘gay gene’. Science. Kasım 2014


Cihan Taştan'ın Yazısı.