Allah Büyüktür "Allahu Ekber"den...
Parklarda karşı cins ile çiftleşen gençler mesele eşcinsellik olunca “Allahu Ekber” nidalarıyla mesaj yazmaya, slogan atmaya başlıyorlar. Şeriata gidip bunu alıp geliyorlar oradan.
İranlı bir şair, bir şiirinde “beni feryad et” diyor. Acının, hüznün insanın dilinden çıkıp tüm benliğini kaplaması ve insanın bir bütün olarak feryad haline gelmesi bir mısra ile ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi.
Ramazan ayı boyunca Suriye’den gelen ölüm haberlerine ülkemizdeki “onur yürüyüşü” adı altında yapılan eylemdeki çirkin görüntüler de eklenince tek kelime ile kendimi o “feryad” gibi hissettim.
Şeriat denilince ne anlıyorsunuz bilmiyorum ama şeriat dinin genel kuralları demektir. Laik kesim bunu zamanında o kadar çok manipüle etti ki herkes onu sadece “gelen-getirilen bir sistem” olarak düşündü. Laik kesimin manipülesi bitince bazı insanların şeriat kaygısı da bitti. Şeriat gelmeyince ara sıra biz ona gidiyoruz. Mesela bazı insanlar bizi çıldırttığında. Mesela eşcinseller yürüyüş yaptığında. Parklarda karşı cins ile çiftleşen gençler mesele eşcinsellik olunca “Allahu Ekber” nidalarıyla mesaj yazmaya, slogan atmaya başlıyorlar. Şeriata gidip bunu alıp geliyorlar oradan. Oysa kendi nefsine hoş gelen haram ile başkasının nefsine hoş gelen haram arasındaki cenderede “Allahu Ekber” demek sakit kalıyor. Tıpkı Allahu Ekber diyerek boğaz kesen, sahurda Allahu Ekber diyerek bomba sallayan adamların şeriatın içinden geçip, kendi Allahu Ekber’leri için veri toplamaları gibi.
Güncel sorunlar bunlar. Eşcinsellik Lut kavminden bu yana güncelliğini koruyor. Yani sadece “onur yürüyüşü” ile önümüzde bulmamalıyız bu konuyu. Bu konu bizim zaten güncel konumuz. Günaha mı kızacağız günahkâra mı sorusu her zaman karşımızda. Şeriat mı gelecek biz mi ona gideceğiz? Şeriat yaşadığımız hayatın dışında bir yerlerde mi? Eşcinseller hayatımızın içindeyken şeriat dışında mı? Bakın tam da bunu ima edip, buradan vuruyorlar: “Din kabul etmiyorsa, vicdanınız da mı yok” diye sorarak bizi din ve vicdan arasında bir tercihe zorluyorlar.
Vicdan, ilahi mahkemenin bizdeki küçük pratiğidir sadece. İlahi mahkeme ne kadar büyük, adil ve kuşatıcı ise, bizdeki vicdan o kadar yanlı ve kusurludur. Bizdeki vicdan bazen ışıl ışıldır, bazen kördür. Yozlaşmaya körleşmeye müsaittir. Bu yüzden tövbe kapısı da açıktır. İlahi kurallar ise fıtrata uygundur ve bizim beğenmediğimiz pek çok hüküm geniş manada hayırlar doğurabilir. Sadece vicdan ile hareket edersek haksızlık kaçınılmaz olur. Sana göre ve bana göre olan her şey bir diğerine göre değişen şeydir. Bu yüzden elimizi bir üst ele bağlar ve ahiret gününe yüzümüzü çeviririz. O gün hem hesap günüdür hem de ayrım günü. “Sadece vicdan” dediğimizde zalim zulmü ile mazlum da çektiği çile ile ayrılıp gider bu dünyadan. Bir iftiraya uğrayanı, kendisini aklayamamış mahkûmları hangi vicdan ile ayıklayabilirsin bu dünyada. Ahiret âlemi ve hesap yurdu terazinin diğer kefesidir, ayıklanma yeridir. Bunu kabul etmemek ise asıl vicdansızlıktır.
Bizim inancımız iyiliği emretmeyi ve kötülükten men etmeyi vicdanlılara da vicdansızlara da emreder. Başka seçeneği yoktur inanan insanın. Ama inanmayan insan bir şeye tepki vermek için o anın oluşmasını beklemek zorunda kalır. İnananlar ise ‘‘o an”lar oluşmadan nefislerini, kalplerini, düşüncelerini ‘‘o an’’a hazırlarlar. Aradaki fark budur. Kalp ve vicdanı daha hiç bir şey ortada yokken eğitmek diye bir şey oluşur böylece... Sürekli hazır olmak, diri olmak, aksiyon halinde olmak bunun sonucudur.
Suç ve günah oluşmadan fikirde ve süreçte bunu çözümlemektir müminin işi. Allahu Ekber’i hal dili ile yaşadığında, dilindeki Allahu Ekber nidası eğreti kalmamış olur böylece.
Bazıları için insanın ölçüsü insan sadece. İnsanı baz alan eksik ve kusurlu yaratılmış olanı baz aldığı için hiçbir zaman işin içinden çıkamayacaktır. Eşcinsellik bir tercih mi, hastalık mı, sapkınlık mı bilim adamları araştıradursun, tüm bu araştırma sonuçları dinin “çirkin eylem” vurgusunu yok edemeyecektir. Kendisinde bu tür eğilimler olanları anlamaya çabalayabiliriz, ama işledikleri eylemi, o eylemi yapabilme durumlarını savunamayız. Çünkü savunmak da övmenin başka bir yoludur. Kuran-ı Kerim’i baz alırken, baz almıyormuş gibi yapamayız. Onun çirkin dediğini övemeyiz.
Suç ve günah oluşmadan fikirde ve süreçte bunu çözümlemektir müminin işi. Allahu Ekber’i hal dili ile yaşadığında, dilindeki Allahu Ekber nidası eğreti kalmamış olur böylece.
Bu yürüyüşlerdeki asıl amaç eşcinsellerin meselelerini tartışmaktan ziyade insanlara fuhşun bir hak olduğunu kabul ettirmektir aslında. Cinsellik odaklı yaşamak ve hayatın merkezine cinselliği koymaktır. Cinsellik odaklı yaşayan eşcinsel veya değil kim varsa ondan uzak tutmaya çalışırız oysa kendimizi...
Bir de bitkiler. Kavurucu sıcaklarda biz susuz tek adım atamazken onlar birer Hz. İbrahim oluyorlar. Aşırı sıcaklar hal diliyle “Allahu Ekber” diyen o zayıf nazenin çiçekleri etkilemiyor. Bizden daha dirayetli ve sıcağa tahammüllü görünüyorlar. Her bitkinin Allah’ı zikrettiğini hatta ağaçların sağa sola vuran gölgeleri ile Rablerine secde ettiklerini yine Kuran-ı Kerim söylüyor bize... Taşları birer Asayı Musa gibi ikiye bölen bitkilerden bahsediyoruz.
Hal dili ile Allahu Ekber demektir bu. Allah her işe ismi ile başlanmasını bu yüzden istiyor. O’nu anarak O’nun adına uzanıyoruz bize helal kılınanlara. İtibarı bize değil O’nun ismine gösteriyor etini yediğimiz inek de çorbaya kattığımız çiçek de. Bizim için değil Onun için yaşıyor ve ölüyorlar. Allahlı yaşamak ve ölmek de diyebiliriz buna. Yine insanın kendi eşine besmelesiz yaklaşmaması da bu mantıkladır. İnsan değil harama kendisine helal olana bile besmele çekerek yaklaşır. Yatak odasında bile ahlaklı yaşamaktır bu. Şeytanı her an uzaklaştırmaktır.
Şeriatı hayatına dâhil eden insan diğer insanlar için de aynı şeyi arzular. İnsanların çirkin işlerle yitip gitmesine izin vermez. Hele ki o insan iman ediyorsa ve kendindeki kötü hallerden kurtulmayı murad ediyorsa… Onu şifa ile buluşturmak için yollar aranmalıdır. Sorunlar ortaya çıkmadan, düşünceler eylem raddesine gelmeden o anlara hazır olunmalıdır. Kendinde bu haller olan kardeşlerimiz de cinselliği hayatlarının merkezinden çıkarmak adına çaba sarfetmeli ve merkeze asıl yaradılış gayemiz olan düşünceyi ve fikri çekmelidir.
Düşünüyoruz, çünkü bu diğer varlıklardan bizi ayıran tek şey. İman da aşk gibidir tarifi kulların adedincedir... Biz Kuran-ı Kerim’in her harfini alır başımızın üzerine koyarız, bu hazlar cehenneminde bizi yara almadan ilerleten Rabbimize de hamd ederiz. Lakin bu başkasının yarasının bizi acıtmasına engel değildir. Afakî naralar atıp, çözümsüzlüğün bir parçası olmak da istemeyiz. Zira Allah büyüktür “Allahu Ekber”den. Kendisine samimiyetle yönelenleri, tövbe edenleri, biz slogan atarken affediverir de haberimiz bile olmaz.
Ayşegül Genç'ın Yazısı.