Özgür Aşiretlerin Vatanı Veziristan
Veziriler özgürlüklerine düşkün, cesur ve savaşçı bir halk olarak biliniyorlar. Hatta İngilizler 18. ve 19. yüzyılda Hint alt kıtasının büyük bir kısmını işgal etmelerine rağmen Veziristan’ı bir türlü kontrol altına almayı başaramamış ve burada yaşayan Peştunlara yabancı, vahşi anlamına gelen Patan lakabını takmışlar.
Kuetta’da 4 gün kaldıktan sonra bir sabah vakti beni Afganistan sınırındaki Veziristan bölgesine götürecek olan yaşlı Tacik’le birlikte yola çıktık. Yaşlı Tacik oldukça dikkatli davranan ve insana güven veren biriydi. Hatta Pakistan polisi tarafından takip edilmeyelim, son anda başımıza bir şey gelmesin diye telefonunun kartını da çıkardı. Kuetta Otogarı’ndan bir otobüse binip Afganistan sınırındaki Veziristan’a doğru yola çıktık. Bindiğimiz otobüs insanlarla hayvanların birlikte yolculuk yaptıkları bir otobüstü. Benim hemen yan tarafımda iki horoz vardı. Az ilerimde ise bir kuzu… Herkes için son derece normal olan bu durum bana hem anormal hem de son derece eğlenceli gelmişti. Pakistan-Veziristan arasındaki yol boyunca uzanan dağlar ise yolculuk boyunca gördüğüm en dik dağlardı. Otobüsümüz ilerlerken sık sık önümüze çıkan Coca Cola reklamları dikkatimi çekmeye başladı. Şaşırdım, hayret ettim. Coca Cola nasıl olmuştu da bu buralara kadar ulaşmıştı. Burası üstelik belki de dünyada ABD’den en çok nefret eden insanların yaşadığı bölgeydi.
Ver yabancıyı al doları
Pasaportsuz, vizesiz arkamda upuzun yollar bırakıyordum. Adeta bir öykünün içinde gibiydim. Sonunun nasıl olacağını bilmediğim; heyecanlı, macera dolu bir öykü… Peki yola çıktığım, bunca riski göze aldığım için pişman mıydım? Asla… Asıl, yolu yarıda bırakıp dönseydim pişman olacak, büyük bir yenilgi duygusu yaşayacaktım.
Saatler süren uzun bir yolculuğun ardından sonunda Veziristan’a iyice yaklaşmıştık. Veziristan’a yaklaştıkça hem heyecanım hem de yakalanma riskimiz artıyordu. Çünkü geçtiğimiz yerler Pakistan askerlerinin dolar karşılığı ABD’ye insan satmak için yabancı aradığı bölgelerdi. Yakalansaydım kimse gazeteci olmamı hiçbir şekilde önemsemeyecek ve muhtemelen 200-300 dolar karşılığında ABD askerlerine satılacaktım. Üzerimdeki Peştun kıyafeti tanınmaman konusunda bana bir hayli yardımcı oluyor hatta yol arkadaşım Tacik Amca bana sık sık “bu halinle seni kimse Afganlardan ayıramaz. Tam Afgan gençlerine benziyorsun” diyordu. Ben de başımdaki kahverengi kefiyeyi fark edilmemek için daha fazla yüzüme sarıyordum.
Veziristan’da son söz aşiretlerin
Sonunda Pakistan-Afganistan sınırındaki Veziristan’a giriyoruz. Veziristan’a girdikten sonra otobüsten inip bir minibüse biniyoruz. Minibüste bir süre yol aldıktan sonra Tacik Amca tebessüm ederek artık güvende olduğumuzu söylüyor. Kuzey ve Güney olmak üzere iki bölgeye ayrılan Veziristan’da Pakistan askerlerinden ziyade yerel aşiretlerin kuralları geçer. Başta Afgan direnişçiler olmak üzere Âlem-i İslam’ın dört bir yanından Veziristan’a gelenlere ev sahipliği yapan Peştun kökenli Veziri aşiretler kendi topraklarına gelen misafirleri canları gibi korurlar. Bırakın Pakistan askerlerini, tüm dünya gelse yine de Veziriler misafirlerine sahip çıkarlar. Veziriler için misafiri savunmak hem dinleri olan İslam’ın hem de yüzyıllardır kendini var eden kültürlerinin, gelenek ve göreneklerinin bir gereğidir. 11.558 kilometre karelik bir toprağı kaplayan ve 2 milyon Müslüman’ın yaşadığı Veziristan bölgesi kâğıt üzerinde Pakistan’a bağlı bir eyalet olarak gözükse de pratikte durum farklıdır. Burada hukuk alanında İslam Şeriatı uygulanır ve son sözü Pakistan yönetiminin atadığı yöneticiler değil; yerel aşiretlerin ileri gelenleri söyler.
İngilizlere teslim olmayan Peştunlar
Veziristan’ın en önemli şehri olan Miranşah’ta bu sefer minibüsten inip bizi bekleyen bir arabaya biniyoruz. Taksinin şoförü yol arkadaşım olan Tacik Amca’ya oldukça saygı gösteren bir Afgan… Arabamız dağlara doğru yol aldıkça ben de geçtiğimiz şehir ve kasabalardaki insanları gözlemliyorum. Dikkatimi ilk olarak herkesin silahlı olması çekiyor. Çocukların bile kalaşnikoflarla gezdiği Veziristan’da silah adeta bir erkeğin olmazsa olmazlarından biri… Veziriler özgürlüklerine düşkün, cesur ve savaşçı bir halk olarak biliniyorlar. Hatta İngilizler 18. ve 19. yüzyılda Hint alt kıtasının büyük bir kısmını işgal etmelerine rağmen Veziristan’ı bir türlü kontrol altına almayı başaramamış ve burada yaşayan Peştunlara yabancı, vahşi anlamına gelen Patan lakabını takmışlar. Veziristan’ın dağlık ve engebeli yollarında ilerlerken Peştunlar’ın İngilizlere bu toprakları nasıl dar ettiklerini düşünüyorum. Yaşadıkları büyük katliamlara, uğradıkları şiddetli zulümlere rağmen İngilizlere teslim olmayan Peştunlarla bir Müslüman olarak gurur duyuyorum. Yoksul fakat onurlarına, hürriyetlerine düşkün olan bu insanları hemen sevmeye başlıyorum.
Yaşadıkları büyük katliamlara, uğradıkları şiddetli zulümlere rağmen İngilizlere teslim olmayan Peştunlarla bir Müslüman olarak gurur duyuyorum. Yoksul fakat onurlarına, hürriyetlerine düşkün olan bu insanları hemen sevmeye başlıyorum.
Veziristan’daki Özbek mülteciler
Bindiğimiz araba bizi Özbeklere ait bir kampa götürüyor. Özbek diktatör Kerimov’un zulmünden kaçıp Veziristan’a sığınan mülteciler burada kendilerine yeni yaşam alanları oluşturmuşlar. Birçoğu Afganistan’ı işgal eden NATO güçlerine karşı savaşan Özbekler, bizi son derece sıcak karşılıyorlar. Kısa bir zaman sonra da bulunduğumuz yere Ebu Yusuf isimli bir Türk mücahid geliyor. Afgan direnişçilerle birlikte NATO güçlerine karşı savaşmak için memleketini, ailesini arkasında bırakarak buralara kadar gelen Ebu Yusuf ilk geceyi başka bir kampta kendileri ile birlikte geçireceğimi daha sonra beni Afganistan’daki Türklerin efsane komutanı, hakkında birçok şey duyduğum General Ebu Ömer’in adamlarının teslim alacağını söylüyor. Kamptaki odalardan birinde sohbet ederken yanımıza yüzü yanıklar nedeniyle tanınmaz halde olan bir genç giriyor. Ebu Yusuf’a bu gencin kim olduğunu sorduğumda Özbek bir mücahid olduğunu öğreniyorum. Savaş esnasında yanında bomba patlayan Özbek mücahidin sadece yüzü değil; bütün vücudu yanmış. Ebu Yusuf kulağıma “sen onu bir de bu hale gelmeden önce görseydin. Öyle yakışıklı, güzel yüzlü bir gençti ki bir gören bir daha yüzünü unutamazdı” diyor.
İnsansız hava uçakları
Akşama doğru Ebu Yusuf’la birlikte Özbeklere ait olan kamptan çıkıyoruz. Mücahidlere ait olan araba bizi geceyi geçireceğimiz kampa doğru götürüyor. Camilerden gelen akşam ezanları etrafa doğru yayılırken üzerimizde ise NATO’ya ait insansız hava uçakları uçuyor. İçimden acaba bu katil uçaklar bu gece kimin evini başına yıkacak, hangi Afgan Müslüman’ın evine acı düşürecek diye düşünüyorum. Gündüz Veziristan sokaklarında koşan takkeli çocuklar gözümün önünden geçiyor. Hiçbirine ölümü yakıştıramıyorum. Gülümseyen, sokaklarda neşeyle oynayan çocuklarla birlikte ölümü düşünmek beni olabildiğince rahatsız ederken Batılıların bizim çocuklarımızı katletme konusunda niçin bu denli ısrarcı olduklarını bir kez daha anlayamıyorum. Tarihin hiçbir döneminde bu kadar çocuğa kıyılmış mıdır diye kendi kendime soruyorum. İnsan haklarıyla, özgürlüklerle övünen Batı gözümde öldürmekten zevk alan, yalancı bir katile dönüşüyor. İnsansız hava uçakları Veziristan semalarında birazdan avını parçalayacak bir kartal gibi uçmaya devam ederken benim huzursuzluğum da katlanarak artıyor. Böylece dünyada ancak birkaç ünlü gazetecinin girebildiği, herkesin merak ettiği Veziristan topraklarında geçireceğim günler de başlamış oluyor.
Adem Özköse'ın Yazısı.