Ortamına Düşmeye Gör...
Balkonda otururken, koca bir yeşil böcek, uçarak önümden geçti ve bir metre kadar soluma düştü. Kabuklu böceklerdendi. Bazen uçan, bazen yürüyen cinsten. Başladı duvara tırmanmaya. Aradan zaman geçtikten sonra nereye kadar tırmandı diye bakayım dedim. Meğer en üste tırmanmış ama örümcek ağlarına takılmış.
Birkaç dakika içinde, küçük bir örümcek bu koca avın yanında belirdi hemen. İkisine de şöyle bir baktım ve hükmümü verdim: Bu küçük örümceğin bu koca böceği etkisiz hâle getirmesi imkansız, kanadını bile çırpsa kurtulmasına kâfi gelir zaten.
Başladılar boğuşmaya. Vakit geç olduğu için sonucun ne olduğunu göremeden yattım. Sabah bir de baktım ki o yeşil dev böcek, cansız bir şekilde ağların içinde duruyor. Küçük örümcek ise yeşil böceğin baş tarafından bir yeri ısırmış, o vaziyette bekliyor. “Vay be, ne işler var şu dünyada” dedim kendi kendime. Ben o örümceği “küçük” görmüştüm ama o vazifesini en iyi şekilde yapmış ve sonunda “büyük bir avı” bile dize getirmişti.
Hani derler ya, “insan ortamına düşmeye görsün her türlü kötülüğe meyledebilir” diye… Bu hadise aklıma bu sözü getirdi. Yani nasıl ki o örümcek, kendi ortamına düşen “büyük bir böceği” bile öldürebiliyor, etkisiz hâle getirebiliyor, aynen bunu gibi, bizler de eğer günah ortamlarında bulunur ve oralarda düşüp kalkarsak, her türlü fenalığı yapabilir, her türlü cürmü işleyebiliriz aslında... Çünkü nefsimiz olanca şiddetiyle kötülüğü emrediyor ve her an bizi günah “ağına” hapsedip mânen öldürmek için fırsat kolluyor.
Bu yüzden, şu zamanın gençleri olarak bize en çok lazım olan şey belki de şudur: Günahların kıyısından bile geçmeme iradesi ile dopdolu olmak.
Aksi takdirde “bana bir şey olmaz, ben kendime güveniyorum” tuzağına düşeriz ve o koca yeşil böcek misali kaybedenlerden oluruz…
Süleyman Ragıp Yazıcılar'ın Yazısı.