Hayatının En Önemli Ânı...
Yunus Emre Tozal
Saat 09.30. Amme cüzünü okumaya başladı. Rüzgâr bir başka esiyor, hocalarının gözlerinin içi gülüyor. Yine sallanmayı ihmal etmiyor, daha bir iştiyakla sallanıyor, sallandıkça Kur’an’a yaklaşıyor
Yaklaşık on ay önce başladığı hafızlık serüveni nihayet tamamlanıyor. Amme cüzü olarak bilinen son cüzü okuyacak tüm öğrencilerin önünde. Yarın diğer öğrencilerin ders verme zorunluluğu yok, herkesin şimdiden takdirini kazandı bile. Kursta büyük bir coşku var, içi içine sığmıyor. Abdesthanede, sınıfta, mescitte, yatakhanede nereye gitse kendisi konuşuluyor. Sayesinde bir gün bayram ilan edilecek, en güzel kıyafetler giyilecek, hocalarının eli öpülecek ve helallik alınacak.
Kursa ilk geldiği gün dün gibi aklında. Tişörtünde İstanbul Boğazı olduğu için İstanbullu lakabını takmışlardı ona. Gerçekte de öyleydi, ailesi Ankara’ya dedesinin ve halasının yanına hafızlık yapması için göndermişti. Daha 11 yaşında, 5. sınıftan mezun olmuş, kursta yüzüne okumayı öğrenenler kervanına katılmış, kısa bir zaman sonra sınıfta Kur’an’a ilk geçen öğrenciler arasına girmişti. Hafızlığa başlaması uzun sürmedi, Yasin, Tebareke, Amme, Fetih, Rahman ve Vakıa Surelerini ezberden verince 1. cüzden başlatılmış, kısa sürede ezberleme yeteneğiyle fark edilmişti. Kendisinden önce hafızlığa başlayanları geçmiş, ilk ay her cüzün 1. sayfasını, ikinci ay her cüzün 2 sayfasını, üçüncü ay her cüzün 3 sayfasını ezbere verdikten sonra 5’e atlamış ve her cüzün 5 sayfasını ezbere vermeye başlamıştı. Bu ilk atağıydı. Zaten hemen herkes hafızlık yaparken 2 çiğ sayfa; yani 2 ezber sayfası alabiliyordu. Önemli olan 3 alabilmekti. 5’ten 10’a geçtiğinde tüm kurs onu konuşmaya başlamış, en iyi hafızlar tarafından takdir edilmiş, desteklenmişti. Kurs tarihinde şimdiye kadar 5 çiğ 5 pişmiş almış hafızlık öğrencisi bir kere olmuştu. Kendisi bu alanda ikinci öğrenciydi. Aradan sadece 3-4 ay geçti. İşte şimdi 20 ile gidiyordu. Yarın 30. cüzü haykıra haykıra okuyacaktı. Özellikle de Ali Suveren’in önünde okuyacak olmasına heyecanlanıyor, daha şimdiden kalbi atıyordu.
Ali kursun tartışmasız en muhteşem hafızı... Babası devrimciymiş, öyle diyorlar, Necip Fazıl’ın yanında uzun süre bulunmuş. Ali’ni saçları her zaman taranmış bir halde, elbiseleri düzgün. Ali’ye bu kadar ünü getiren şeyse, hiç çalışmadan ödevini verebilmesi ve sesi… Hocalar kursa sabah namazından sonra gelir, ödevi hazır olanların ödevini dinler, kimsenin ödevi hazır değilse üzülürler. Ali’nin ödevi her zaman hazırdır, hem de bir değil iki üç cüz okuyabilir, hocanın istediği yerden! Hocalar sabah namazından sonra boş kalırsa, kimse ders veremezse, iyi öğrencilerine dahi soğuk davranırlar. O yüzden yarınki ödevin bu akşama kadar bitirilmesi çok önemlidir, sabah namazından sonra ders verebilen öğrenci, takdir edilir, en üstünde tutulur.
Ali yarın ders vermeyecek, kendisini dinleyecek. Hatta bitirdiğinde o da hocalar gibi kendisini tebrik edecek, sarılacak. Ali Kur’an okuyunca sanki melekler sınıfı dolduruyor, rüzgâr bir başka esiyor. Ali’nin sesinin tüm kurs farkında, öyle muhteşem bir edayla ve takılmadan okuyor ki, Kur’an sanki tekrar tekrar gökyüzünden iniyor. Ali ders verirken aslında kimse ders çalışmıyor, göz ucuyla ve kalbiyle Ali’yi dinliyor. Herkes Ali’nin Türkiye birincisi olacağından emin, Ali de bunun farkında, bu yüzden geceleri dahi Kur’an okuyor. Kendisi de Ali gibi başladı, Ali’nin çalışkanlığını örnek aldı ve büyük gün geldi çattı.
Kahvaltıda herkes “hayırlı olsun” demeye başladı bile. Kahvaltıdan sonra 2 haftadır dolabında beklettiği, dedesinin kendisine yeni aldığı pantolonu ve annesinin gönderdiği gömleği giyecek. Daha önce bir kere giymiş çok beğenmişti. Giyinip sınıfa indi. Sınıfa fazladan masalar konmuş, kursun tüm hocaları kendisini dinleyecek. Nasıl okuyacak bu kadar hafızın önünde, nasıl dayanacak kalbi bu heyecana, iki rekât şükür namazı kılmaya mescide gidiyor.
İşte o an geldi. Saat 09.30. Amme cüzünü okumaya başladı. Rüzgâr bir başka esiyor, hocalarının gözlerinin içi gülüyor. Yine sallanmayı ihmal etmiyor, daha bir iştiyakla sallanıyor, sallandıkça Kur’an’a yaklaşıyor, sanki sayfalar kendiliğinden okunuyor. Sureleri geçtikçe coşku artıyor, sırtı ağrımaya başladı. Sanki bir yük varmış gibi, bir an kalkamayacak gibi hissediyor, doğrulunca devam ediyor. Bittiğinde tüm hocalarının elini öpüyor, dedesi kapıda belirdi. Meğer sürpriz yapmış, heyecanlanır diye kendisini göstermeden kapının yanında baştan sona gözyaşlarıyla dinlemiş. Tüm öğrenciler ayakta salavat getiriyor, serçe sesleri artıyor, Ali de yanına geliyor ve sımsıkı sarılarak “Allah mübarek etsin” diyor. Hocaların eli öpülüyor. Zaman durmuş, kurs huşuyla kaplanmış, güneş ikinci kez doğuyor. Dede kendisinden geçmiş, sesli sesli ağlıyor. Hafızlar kervanına bir isim daha katılıyor.
GENÇ'ın Yazısı.