Vaizlerin Sultanı: Tahir Büyükkörükçü
“Ağzımızın tadı, kalbimizin, aklımızın, dimağımızın ve her şeyimizin tadı, ancak Allah ile beraber olmakla olur.”
Onun hikayesi 1925’de Konya’da başlar. Kendini Konya’ya adar, Konya’da O’nu bağrına basar. Konya’nın Mevlana ile özdeşleşmesi kadar özdeş ve tanıdıktır. Allah, Peygamber ve hizmet aşkıyla dertlenen, derdi kendisini yerinden eden, rahatsız eden bir adamın hikayesidir bu.
İlkokulu mahallesinde okur. Mahalle hocalarından olan Bahçıvan İsmail Efendi’den ilk tahsilini alır. Daha sonra şehirde meşhur olan Karma Ortaokulu’na gider. 3. sınıfta iken bir gün Kapu Cami’ne uğrar. Kürsüde hoca çok etkileyici bir vaaz vermektedir. Büyük bir hayranlık ve dikkatle hocayı dinler. Her şey buradan başlayacaktır.
Vaazını dinleyip etkilendiği kişi İsa Ruhi Hocaefendi’dir. Aynı gün tevafuk olacak ki bu hoca ile tanışır, okulu bırakmasını ve gerçek ilmin peşine düşmesini tavsiye eder Tahir hocaya. Bunu bir emir olarak görür. Okulu bırakır. Ondan medrese usulü dersler almaya başlar.
1940’lı yıllardayız. Zor dönemler. Camiler ahıra çevrilmekte, Elif Ba öğretenler hapse girmektedir. Halk fakirlikten güçsüz düşmüşken devlet ‘irtica’ peşindedir. Ülkenin büyük umutlarla ilan ettiği Cumhuriyet, bir tür dikta rejimine dönüşmüştür. Tahir hoca, baskılara direnir. Oğlu Abdurrahman hoca şöyle anlatır: “Babam, ‘kitaplarımı ta gömleğimin içerisine saklayarak götürür, hocamın evine vardığım zaman uzun süre takip edilip edilmediğimi kontrol eder, sonra hocamın kapısını çalardım’ derdi.”
Mevlana Aşığı
Konya’nın önemli manevi mimarlarından olan Hacıveyiszade Mustafa Kurucu (bkz: Genç Dergi, Mart 2012) Efendi’den hadis dersleri alır. Sonraki yıllarda yapacağı vaazlardan kendisinden çokça bahsedecektir. Hafızlık için önemli bir merkez olan Bulgur Tekkesi’nde hafızlık eğitimi alır. Fırsat buldukça Hacı Hâki Efendi’den Farsça dersler alır. İlim tahsili aksamasın diye askerliğini uzatır. Bunların hepsini ayarlayan İsa Ruhi Hocaefendi’dir. Küçük Tahir’de büyük bir ışık görmektedir.
Tahir hoca, tam bir Mevlana ve Mesnevi aşığıdır. TV’de yayımlanan vaazları ile büyümüş biri olarak buna çokça tanıklık ettim. Sohbetlerinde muhakkak Mesnevi’ye temas eder. Önce Farsça bir beyit okur, ardından açıklamasını yapar. Her daim lezzetli, tatlı, sade ve narin bir üslubu vardır. “Ben sizi küfeye doldurup cehenneme göndermeyi değil, sırtıma alıp cennete götürmeyi istiyorum” der sık sık. Hep cennetin güzelliklerinden bahseder. Bardağın dolu tarafıyla ilgilenir. Aynı zamanda Muhammed İkbal’i de çok sever, sürekli O’nun şiirlerinden okur. Ladikli Ahmed Ağa’nın kerametler içeren menkıbelerini anlatır.
Mahmut Sami Ramazanoğlu’ndan da manevi dersler alır. Kararlı ve titiz bir derviştir Tahir hoca. Askerden döndükten sonra Konya’da eski garaj civarındaki Boncuk Camii’nde imam-hatipliğe başlar. Çeşitli camilerde verdiği vaazlar herkes gibi Diyanet İşleri Başkanı Ahmed Hamdi Akseki’nin de dikkatini çeker. Prosedür gereği bir imtihanla Tahir hoca henüz 26 yaşında iken Konya merkez vaizliğine atanır.
Yasaklar ve Yasaklar
Verdiği vaazlarla etki alanı her geçen gün artmakta, cemaatini camiler almamaktadır. 60 ihtilalinin sıkıntılı zamanlarında bile vaazlarına devam eder. Şeriattan, düzenin değişmesi gerektiğinden söz eden bu vaazlar çok geçmeden yasaklanır, zira ‘sakıncalı’dır. Vaizlik belgesi elinden alınır, 8 ay konuşturulmaz ve nihayetinde sürgüne gönderilir. Peki bir şey değişir mi? Çıkan oku geri yerine koyabilir misiniz? Elbette hayır, Tahir hoca gittiği her yerde konuşmaya devam eder. Vakurlu duruşunu hep muhafaza etmiştir. 1965’de siyasi durum biraz rahatlayınca Konya’ya müftü olarak döner. Yedi yıla yakın müftü olarak hizmet eder, vaazlar verir. Risale boyutunda birkaç kitap yazar.
1965’de Denizli’de başlayan salon konuşmaları uzun yıllar çeşitli bölgelerde devam eder. 1968’de İzmir Alsancak Spor Salonu’nda meşhur bir konuşma yapar. Dönemin siyasilerinin de dikkatini çekmiştir bu konuşma. İsmet İnönü’nün meclis kürsüsünden şöyle dediği söylenir: “Demirel düzeninin iki ayağı vardır, biri seçim kanunu, diğeri Konya Müftüsü’dür.” Vaazları Türkiye sınırını aşar, Almanya, Avusturya, İsviçre ve Hollanda’da gurbetçilere çeşitli konferanslar verir.
Tarihler 1977’yi gösterdiğinde, dönemin şartlarını dikkate alarak Milli Selamet Partisi’nden Konya Milletvekili olur. 12 Eylül 1980 darbesinde Erbakan Hoca ile birlikte tutuklanır, gerekçe tanıdıktır: “İslâmi esaslara dönülmesini ve İslâmî Devlet kurulmasını istemek.” 11 ay cezaevinde kalır.
Binlerce Hatıra Biriktirdi
Mahmut Sami Ramazanoğlu, Ali Ulvi Kurucu, Necip Fazıl, Musa Topbaş Hocaefendi, Yahyalılı Hacı Hasan Efendi, Mehmed Zâhid Kotku, Muhammed Harrani gibi bir çok önemli zat O’nu ziyaret eder. Erbakan Hoca, Recep Tayyip Erdoğan Bey, Numan Kurtulmuş gibi isimler Konya’ya her geldiklerinde Tahir hocayı ziyaret ederler. Necip Fazıl’a göre, abide şahsiyetlerden biridir.
Konya’da kendi gayretleriyle Erenköy Mahallesi’ni kurdu, fırsatınız olursa lütfen gidin oraya. Müslüman şehrinin küçük bir parçasını bulacaksınız. Mahremiyeti önceleyen, duvar ve ağaçlarla sokaktan yalıtılmış, estetik kaygısı yüksek evlere sahip; geniş ve uzun sokakları olan, yeşili bol bir mahalledir.
Tahir hoca sade bir hayat yaşadı, bir vaizin ne de güzel çığırlar açabileceğini gösterdi. Vaazlarına internetten ulaşılabilir. Birçok TV ve radyoda halen vaazları yayımlanmaktadır. Allah dostlarına dost, düşmanlarına düşman olarak yaşadı. Vaazlarında ağladı ve ağlattı. En büyük arzusu Medine’de ölmekti. 1986’dan itibaren her yılın 7 ayını Mekke ve Medine’de, 5 ayını Konya’da geçirdi.
Keşke Hatıralarını Yazsaydı
Gönlümüzden geçen şudur, keşke Tahir hoca zamanında hatıralarını detaylı olarak kayda geçirseydi de nesiller O’ndan daha fazla istifade etseydi. 86 yıl yaşadı, binlerce hatıra biriktirdi, ümmetin en özel dönemlerinden birine tanıklık etti. Keşke hatıralarını yazsaydı.
Necmeddin Erbakan’dan 1 hafta sonra vefat etti. Her ikisinin de cenazesine katılmak nasip oldu. Biri Fatih Cami’nden diğeri Kapu Cami’nden uğurlandı. Muhteşem bir kalabalıkla uğurlandılar. Kapu Cami o güne kadar böyle bir insan seli görmemiştir. Ölüme imrenir mi bir insan? Güzel bir ölüme ve mükemmel bir uğurlamaya elbette imrenir. Biz O’nun iyi bir hayat yaşadığına şahidiz. Rabbimiz kendisine gani gani rahmet eylesin, bizi de affetsin.
Yusuf Temizcan'ın Yazısı.