Kudüs`e Gitmek Şarttır
“İşgal oldukça Kudüs’e gitmem” romantikliği, bize ait olanı Siyonist işgalcilerin insafına bırakmaktan başka bir şey değildir.
Yazının başlığı aslında “Kudüs’e gitmek caiz midir?” gibi bir şey olacaktı. Son dönemde Türkiye’de yeniden alevlenen bu tartışmaya daha en başta net bir cevap vermek için, yukarıdaki başlığı tercih ettim sonra. Evet, Kudüs’e gitmek şarttır. Bu iddiamın nedenlerine geleceğim, ama önce, Kudüs’ü zinhar ziyaret etmemek gerektiğini savunanların temel dayanaklarına göz atalım:
Prof. Dr. Yusuf el Karadâvî başta olmak üzere, mevcut şartlarda Kudüs’e gitmenin caiz olmadığını savunanların iki temel argümanı var: “Bu seyahatler, İsrail’i ekonomik olarak desteklemek anlamına gelir” ve “İsrail’den vize (‘izin’) alarak Kudüs’e gitmek, işgale meşruiyet kazandırır.”
İslam dünyasının biteviye mağlubiyetleri ve İsrail işgalinin gönüllerde açtığı yara nedeniyle, birçok Müslüman bu gerekçelere sığınarak Kudüs’ü ziyaretten imtina ediyor. Korkuyor, çekiniyor, soğuyor, hatta gitmek isteyenleri de engellemeye çalışıyor.
* * *
Öncelikle, İsrail’e doğrudan ve gönüllü biçimde “beş para” kazandırmadan Kudüs’ü ziyaret etmek mümkün. Bir defa, İsrail zaten vizeden ücret talep etmiyor. Biletinizi Türk Havayolları’ndan temin ederek, havaalanından Kudüs’e transfer sırasında Filistinlilerden yardım alarak ve Kudüs’te de Filistinlilere ait otellerde konaklayarak, “İsrail’e ekonomik destek” çekincesinden kaçınabilirsiniz.
Hatta bütün alışverişlerinizi Kudüs’teki Müslüman esnaftan yaparak, İsrail işgalinin onların omuzlarına bindirdiği ekonomik ağırlığı bir nebze de olsa hafifletebilirsiniz.
* * *
“Kudüs’ü ziyaret, işgale meşruiyet kazandırır” savunması ise, doğru ve mantıklı gibi görünen, ama herhangi bir geçerlilik taşımayan, tümüyle ‘duygusal’ bir argüman.
Şöyle ki:
Hepimizin çok iyi bildiği gibi, Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa idi. Namaz, nübüvvetin ilk yıllarından bu yana farz olduğuna göre, Hz. Peygamber ve ashabı, yaklaşık 15 yıl yüzlerini Kudüs’e döndüler. Kudüs, o zamanlar Bizans İmparatorluğu’nun yönetimi altında bir şehirdi. Dahası, tarihsel olarak biliyoruz ki, o dönemde Kudüs’te Mescid-i Aksa diye bir yapı da mevcut değildi. Allah, Müslümanları soyut bir ‘hatıra’ya yönelterek, onları tarihsel peygamberler zincirinin Hz. Süleyman halkasına bağlıyordu.
İkinci örnek daha çarpıcı: Kıble, hicretten 16 ay sonra Mescid-i Haram’a çevrildiğinde, Kâbe ve çevresi putlarla doluydu. Müslümanlar, fethe kadar geçen 8 yıl boyunca, içi ve dışı putlarla doldurulmuş bir mabedi kıble edindiler. Ve dahası, Hudeybiye Musâlahası’ndan bir yıl sonra, 3 gün kalabilmek şartıyla Mekke’lerine kavuştuklarında, içi ve dışı putlarla dolu Kâbe’de ibadetlerini yerine getirdiler. Putlara müdahale edemediler. Çünkü Mekke o dönemde müşriklerin işgali ve kontrolü altındaydı.
Allah’ın mesajı çok netti: Bizans toprağı bile olsa, Kudüs Müslümanlarındı. Müşrik işgali altında bile bulunsa Kâbe Müslümanlarındı.
Günümüzde İsrail işgali altında bulunan Kudüs’e bakmamız gereken nokta işte tam da burasıdır. “İşgal oldukça Kudüs’e gitmem” romantikliği, bize ait olanı Siyonist işgalcilerin insafına bırakmaktan başka bir şey değildir. Siyasi fanatizme bulanmış romantizmlerle Kudüs’ü kaderine terk etmek, oradaki garip ve mazlum Müslümanları da sahipsiz koymaktır ayrıca.
* * *
Kudüs’ü ziyaret etmek şarttır. Kudüs’e sahip çıkmak, ancak fiilen orada yer alabilmekle olur. Hiçbir şehri uzaktan kumandayla kontrol altına alamazsınız. Kudüs’ü ziyaret etmek, oradaki Müslümanlara ekonomik, siyasi ve duygusal destek açısından da şarttır. Kudüs’ü ziyaret etmek, tarihsel kökenlerimizi hatırlamak, bağlı bulunduğumuz manevi zincirin halkalarını daha da sağlamlaştırmak için de elzemdir.
Gerekçelerimi daha da uzatabilirim. Sadece, son bir şeyi hatırlatacağım:
Gidenler bilir; İsrail, Kudüs’ü ziyaret için gelen Müslümanlara elinden gelen bütün zorlukları çıkarıyor. Havaalanında saatlerce bekletme, saygısız ifadelerle sözlü taciz, sorguya çekme, sınırdışı etme tehditleri vs. Sadece bu bile, Kudüs’ü ziyaret etmemizin Siyonistleri öfkelendirdiği anlamına gelmiyor mu? O halde, Siyonistleri öfkelendiren bir şey için, “caiz mi, değil mi?” tartışması yapmaktan daha abes bir şey olabilir mi?
* * *
İnşallah önümüzdeki yazıda, “Kudüs için neler yapabiliriz?” sorusuna cevap arayalım.
Taha Kılınç'ın Yazısı.