Haklı Olsak da Gaddar Olmasak!
Genç hemen amcanın yanına gidiyor. Özür diliyor. Helallik istiyor. Yerini vermeyi teklif ediyor. Sarılıyor. Öpüyor. Amca üzgün. İçli içli ağlamaya devam ediyor.
Bayram Namazı vakti, Mekke-i Mükerreme’de Mescid-i Haram’dayım. İstediğim yerde Bayram Namazımı eda için gece 1’de geldim. Birçok insan benim gibi saatler önce gelmişler. Bulunduğum yer mescidin ikinci katı en ön saf. Kabe tam karşımda. Mescidin zemin katını da rahatça görüyorum. Namaz yaklaşmış, herkes saf tutmuş, sadece bir insan geçecek kadar bir yol bırakılmış. Derken bir hareketlenme görüyorum. Bir hanımefendi acil bir durumda insanların geçmesi için açık bırakılmış yola oturmuş kalkmıyor. Görevliler konuşuyorlar, anlatıyorlar, ikna etmeye çalışıyorlar, fayda etmiyor. Hanımefendinin kocası da yanı başında oturmuş onları izliyor ancak o da eşini ikna edemiyor anlaşılan. Niyet güzel belki ama davranış çok çirkin. Canım sıkılıyor.
Derken bir tartışma sesi duyuyorum arkamda. Zemin kattan gözlerimi alıp arkama dönüyorum. Burada bulunduğum 10 gün boyunca her gün aynı yerde namaz kıldığımız, her gün görüştüğümüz, iftarlıklarımızı paylaştığımız Mısırlı bir aile var. Yaşlı bir baba, iki genç oğlu. Oğullardan biri 20’li yaşlarının ortasında diğeri 30’lu yaşlarının başında görünüyor. İkisi de uzun boylu, iri yarı, kalıplı gençler ama kalpleri çok güzel. 10 gün boyunca bir insan kırdıklarını görmedim ki hakikaten bazen burada çok zor oluyor kimseyi kırmamak. İşte o ailenin en genç olan delikanlısı yaşlı bir amca ile tartışıyor. Görünen şu: Genç, babası ve ailesiyle geceden gelmiş saatlerdir namazı bekliyor. Bir ara zemzem içmek için kalkmış ve döndüğünde amcayı yerinde bulmuş. Amcayı uyarmışlar bu yerin sahibi var diye amca dinlememiş. Derken yerin sahibi genç geldiğinde de amcaya anlatmaya çalışıyor ama amca dinlememekte ısrarlı, yerinden oynamıyor. Sesler de yükseliyor tansiyon da.
Gencin abisi ve babası da devreye giriyor. Üç taraftan amcayı sıkıştırıyorlar. Etraftaki herkes günlerdir aileyi tanıdıkları ve haklı buldukları için müdahil olmuyorlar. Derken biri devreye giriyor arka safta amcaya yer açıyorlar. Amca üzgün mü üzgün bir yüzle kalkıyor ve arkadaki safa geçiyor. Herkesin tadı kaçmış. Kimse böyle tatsızlık olsun istemiyor. Kabe’nin karşısında hem de bayram sabahında. Biraz sonra amcanın başı önünde, sessizce ağladığını gözyaşlarını silmesinden fark ediyoruz. Genç hemen amcanın yanına gidiyor. Özür diliyor. Helallik istiyor. Yerini vermeyi teklif ediyor. Sarılıyor. Öpüyor. Amca üzgün. İçli içli ağlamaya devam ediyor. Ağrına gitmiş belli ki öyle üzerine gelinmesi. Kim bilir ne heyecanla gelmişti mescide. Namaza yakın gelip saatlerdir orada bekleyen birinin yerini kapması doğru değildi ama belki bilmiyordu erken vakitte mescidin böyle dolacağını, belki oteli çok uzaktı ancak gelebilmişti, belki yaşından dolayı başka sorunları vardı vs. Neticede haksız da olsa kalbi kırılmış, gözü yaşlanmıştı. Ve hiçbir sebeple haklı olmak gönül kırmayı, göz yaşartmayı maruz kılmazdı. Şükür ki o genç de bunun farkındaydı ve o amcayı hiç bırakmadı. Haklı olduğu halde kalbini kırmış olduğu için amcadan özür diledi, af istedi, ona zemzem getirdi, yerini verdi, Bayram Namazı biter bitmez de yanındaki babasından önce amcanın yanına gidip kocaman bir sarılıp, amcanın bayramını ilk tebrik eden oldu.
Güzel insan olmak böyledir. Haklı da olsa gönül kırmaz. Kırarsa da gururu, mantığı, aklı ne derse desin elinden geleni yapar da kırdığı gönlü tamire çalışır.
Bunu yaparken yarım yamalak bir özürle geçiştirmeden, ben zaten haklıydım mazeretine sığınmadan, o da böyle yapsaydı diye karşısındakini suçlamadan yapar. Samimi bir şekilde kırdığı bir kalbin peşine düşüp helallik almadan bırakmaz, ağlattığı gözleri güldürmeden vazgeçmez. Yani güzel insan haklı da olsa gaddar olmaz.
Mehmet Dinç'ın Yazısı.