Bir zamanlar Hazret-i Ömer’in Allah için kardeşlik kurduğu bir kardeşi vardı. O sırada bu kardeşi Şam’da bulunuyordu. Hazret-i Ömer onun halini sormak üzere Şam’dan gelen bir kimseyi aradı, buldu ve kardeşinin halini sordu. O kimse de: “Kardeşin şeytana arkadaş oldu” dedi. Hazret-i Ömer “böyle konuşma” dediyse de adam devamla: “O, kebâir (büyük günah) işlemeğe koyuldu. Şimdi de içkiye müptela oldu” dedi. Hazret-i Ömer de: “Buradan giderken bana haber ver” dedi ve onunla göndermek üzere Mü’min Sûresi’nin şu ilk ayetlerini yazdı:

“Hâ mîm. Bu kitabın indirilmesi O mutlak Gâlib, O her şeyi bilen, mü’minlerin günahını mağfiret eden, tevbesini kabul buyuran, azabı pek çetin, fazl-u keremi sonsuz olan Allah’tandır. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. Dönüş ancak O’nadır. Allah’ın ayetleri üzerinde küfredenlerden başkası mücadele etmez. Şimdilik onların memleketler içinde dolaşmaları seni aldatmasın. Onlardan önce Nuh kavmi de, bunlardan sonraki sürü sürü fırkalar da peygamberlerini yalan saydılar. Bunlardan her ümmet kendi peygamberlerini yalanlamayı kasdetti. Gerçek olmayan şeylerle gerçeği yok edebilmek için savaşıp durdular. Başlarına indirdiğim azabın nasıl olduğuna bir bak!” (Gâfir sûresi /1 5)

Hazret-i Ömer bu âyetleri yazdıktan sonra onu azarlayıcı mahiyette birkaç söz daha yazdı, o adamla gönderdi. O kardeşi mektubu alınca ağlamaya başladı: “Allah doğruyu buyurdu, Ömer de bana doğru yolu gösterdi” dedi. Tevbe etti ve halini düzeltti.

Ebû Zerr radıyallahu anh der ki: “Kardeşin halini bozduğu zaman onu terk etme. Şimdi eğrildi ise bir müddet sonra doğrulur. Onun iyiliğine çalış.”

Böyle hareket etmenin güzelliği, yumuşaklık esasına göre hareket edildiği, günahkârı daha fazla günah işlemekten alıkoyup onu istikamete sevk edeceği içindir.

Bir mümin istikametini bozduğu zaman ondan ilgi kesilmeyip sohbete getirilirse düzeltmek ümid ve ihtimali vardır. Eğer ilgi kesilirse o kimse günahında ısrar eder ve ebediyyen kopmuş olur.

İlgi kesmemenin daha doğru hareket olması şundan dolayıdır: İslâm kardeşliği bir akiddir. Bir yakınlık temin ve tesis eder. Bu kardeşlik devam ettiği zaman karşılıklı haklar kuvvetlenir. Akdin gereğine göre ve akdin şerefi ölçüsünde vefâkârlık vacib olur. Vefâkârlık ise kardeşini fakirlik zamanında terk etmemektir. Dinen fakirlik ise dünyaca fakirlikten hem daha şiddetli, hem daha acı, hem zararı daha büyüktür. Dinen istikametini bozan kardeşin manen fakir düşmüş ve senden yardım beklemektedir. Başına bir felaket gelmiştir. İmdat beklemektedir. Dinine bağlılığının zayıflaması sebebiyle maneviyatı fesada uğramıştır. Böyle bir kimsenin gözetilmesi, terk edilmemesi, ihmal edilmemesi lazımdır. Nezaketle davranarak o kardeşinin kurtarılması için âzamî gayret gösterilmelidir. (Adab, 149-151)


Alican Tatlı'ın Yazısı.