Merkebin Tembelliği Talebeye Bulaşır!
Asude Usluer Uğurlu
Mevlana Celaleddin-i Rumi hazretleri bir gün talebelerine dergâhın merkebini satmalarını söyler. Talebeler “Efendi hazretleri, bu eşek Konya’nın en iri, güçlü, kuvvetli ve en iyi yük taşıyan eşeğidir. Hem genç ehem sağlıklıdır. Üstelik dergâhın hizmeti için de ihtiyacımız var” derler.
Mevlana hazretleri “Evladım! Satın bu eşeği” diye tekrarlar.
Talebeler “Hay hay efendim, emriniz üzere satalım ama bunun sebebi hikmeti nedir`” deyince şu cevabı verir Mevlana hazretleri:
“Evladım! Ben dikkat ettim bu eşek bir haftadır anırmıyor. Bunun şevki kaybolmuş. Merkebin tembelliği talebeye bulaşır. Onun için bu eşeği satın, başkasını alın” der.
Eğer bir işi başarmak istiyorsan evvela içinde bir aşk, bir şevk olmalıdır. İsteksiz, gönülsüz yapılan işlerin neticesinde başarı beklemek imkânsızdır. Atalarımız ne güzel demiş; “Gönülsüz yenen aş ya karın ağrıtır ya baş.”
Ders çalışmak, sınav kazanmak, bir kariyer sahibi olmak yahut Allah yolunda hizmet etmek; amaç ne olursa olsun şarttır. Kişinin içinde evvela heyecan olmalıdır. Tıpkı Mevlana hazretlerinin dediği gibi heyecan olmazsa yapılan işler başarılamayacağı gibi, etrafındaki kişilere de etkisi sirayet eder.
Tarihte tanınmış ve ismi halen unutulmayan pek çok insanın sırrı heyecanını asla kaybetmemiş olmalarıdır. Edison ampulü icat ederken içine yerleştireceği maddeyi bulabilmek için tam 500 madde denemiş fakat hiçbiri olmamıştır. Yardımcısı Edison’a “Efendim 500 madde denedik başarısız olduk” deyince Edison heyecanını hâlâ kaybetmemiş olduğunu gösteren şu sözleri söyler. “Hayır, 500 tane maddenin işimize yaramadığını öğrenmiş olduk.”
Bahsettiğimiz heyecanın diğer bir adı da mücadele ruhudur. Mücadele ruhunuz varsa ne olursa olsun başarırsınız fakat mücadele ruhunuz yoksa en ufak sıkıntıda intihara kalkışırsınız.
Yetenekliyseniz ve enerjiniz varsa kral olursunuz.
Yeteneksizseniz ve enerjiniz varsa prens olursunuz.
Yetenekliyseniz ve enerjiniz yoksa fakir olursunuz.
(Jeffrey Archer)
Fakat bazen öyle zamanlar gelir ki zorluklar, sıkıntılar, monotonluk insanı yıpratır ve heyecanını alır, gider. Böyle zamanlarda sizi tekrar harekete geçirecek bir şeye ihtiyaç duyarsınız. Bir örnek, bir kişi ya da tarihten bir misal… Mesela Peygamber Efendimizi (s.a.v.) düşünebilirsiniz. Çektiği onca sıkıntıya, uğradığı onca eziyete rağmen, Taif’te taşlanmasına ve başına deve pislikleri saçılmasına rağmen mücadele ruhunu ve hizmet aşkını hiç kaybetmemiştir.
Mücadele aşkın söndüğü zaman
Dayanacak gücün kalmadığı zaman
Gitmek tek çaren olduğu zaman
Bedirde savaşan Rasulallahı hatırla…
Yeni eğitim öğretim yılının başlamak üzere olduğu şu zamanlarda gençlerimizde bir heyecan olması gerekirken hep bir bezginlik, okula ve çalışmaya karşı bir isteksizlik “Uf yine tatil bitiyor” gibi sitemlerle karşılaşmaktayız. Oysa önceden öyle miydi` Okul açılacağı zaman heyecanlanır bir an önce derslere başlamak için sabırsızlanırdık. Hatta tatilde büyük sınıflardan seneye okuyacağımız sınıf hakkında merak ettiklerimizi öğrenmeye çalışırdık.
Şimdi ise gençler bırakın heyecanlanmayı aksine üzülüyorlar. Peki, biz bu hale nasıl geldik. “Geleceğimizi bu çocuklar mı kurtaracak`” demekten kendiniz alamıyor insan. Nedir bunun sebebi` Benim görüşüm ilerleyen teknoloji bize iyilikler, kolaylıklar getirdiği gibi aynı zamanda insanlarımızı da tembelleştirdi. Çocuklar oyun oynamak için bile dışarı çıkmaz oldu. Neden` Çünkü her şey bilgisayarda var. Hem de öyle oyunlar var ki 40 yaşındaki adamları bile bağımlı hale getiriyor. Üstelik zeka oyunu oynuyoruz diye kendimizi kandırıyoruz.
Araştırmalar gösteriyor ki; çocuklar dışarı çıkıp arkadaş çevresiyle oynadığı zaman kaybetmeyi, kazanmayı, gerçek hayatta kaybedince onunla başa çıkmayı öğrenirken bilgisayarla oynayan çocuklar bunu öğrenemiyor. Zira bilgisayar oyununda eninde sonunda çocuk kazanıyor. Haliyle büyüyüp hayata atıldığında kaybettiği zaman bu duruma alışık olmadığı için afallıyor, boşluğa düşüyor ve çağımızın hastalığı haline gelen depresyona giriyor.
İşte bilgisayar oyunuyla, akıllı telefonlarla çok fazla vakit geçiren çocuklarımız mücadele ruhu kazanamıyor ve en ufak sıkıntıda tekrar ayağa kalkamayacak hale geliyor.
Oysa ki telefonu bilgisayarı icat edenlerin çocukları 16 yaşına gelene kadar teknolojik aletleri hiç görmüyor. Bu bir varsayım ya da uydurma değil gerçeğin ta kendisidir. Peki neden` Adamlar icat ettikleri şeyin sebep olacağı tehlikeyi biliyorlar ve kendi evlatlarını bundan uzak tutuyorlar. O halde bizim de evlatlarımıza sahip çıkıp onlara mücadele ruhu kazandırmamız ve onları sanal hayata değil gerçek hayat alıştırmamız lazım. Unutmayalım ki; az istekle, yarım niyetle, topal gayretle büyük işler başarılamaz.
Ulu bir çınarın fırtınayla olan savaşında fırtına çınarı söküp atamıyorsa sebebi fırtınanın güçsüzlüğü değil çınarın toprağa olan bağlılığıdır.
GENÇ'ın Yazısı.