Hüseyin Kulaoğlu

Moritanya’ya yolculuk… İlk önce neden yurtdışına çıkarız? Bu sorunun cevabını vermek gerekiyor. Gezginler daha çok yeni bir şehir görmek ve tanımak için seyahatlar yaparlar. O şehre aşık olmayı, o şehirle bütünleşmeyi isterler… 

Ümmet derdiyle yanan bizler ise yeni göreceğimiz bir şehirdeki Müslüman kardeşlerimizle tanışmayı, onlarla kucaklaşmayı, sohbet etmeyi, dertleriyle dertlenmeyi önceleriz… Böyle bir yolculuk yapmak amacıyla da bu sefer İHH Yetim Günleri kapsamında Kuzey Afrika ülkesi olan Moritanya`ya yolumuz düştü. 

 
İNSANLARIN BİLMEDİĞİ ÜLKELERE GİDERİZ
 
Moritanya’ya gitmeden birkaç gün önce bir akraba ziyaretindeyim… Konu, “Bu sıralar hangi ülkeye gideceksin`” sorusuna geldi ve ağzımdan “Moritanya” cevabı çıktı. Karşımdaki şaşkınlıkla, “Orası neresi` Adını hiç duymadığım, tanımadığım ülkelere gidiyorsun” dedi. Evet birçok insanın bilmediği, tanımadığı, haberdar olmadığı, gidemediği Moritanya’yı harita üzerinde göstermiştim ve “İşte buraya gideceğim inşallah” demiştim…
 
İstanbul’dan Moritanya’nın başkenti Nuakşot’a tam yedi saatlik bir uçuş mesafesi var. 7 saatlik uçak yolculuğu nasıl bitebilir ki` Üst üste izlenilen üç tane kötü film, günlük gazetelere göz gezdirme ve vakfın bölge ile ilgili hazırladığı dosya çalışmasını okuduktan sonra ancak bitebildi ve Nuakşot Uluslararası Havaalanı’na inebildik…
 
 
KÜÇÜK BİR HAVAALANI
 
Uluslararası Havaalanı olduğuna bakmayın küçük, tek katlı bir havaalanı bizi karşıladı. Her tarafta güvenlik kameraları var. Hava çok sıcak olduğu için tavanlara asılmış olan pervaneler çalışıyor… Ücretsiz ve hızlı bir wifi de var.
 
Yolculardan vizesi olmayanlar sağda uzunca bir kuyruk oluşturmuş ve sırayla vize almayı bekliyorlar. Vizem olduğu için direk form doldurdum ve polise yöneldim. Bu sırada yanıma gelen üstü bası dağılmış, perişan bir halde olduğu görülen polis memuru, “Suriyeli misin`” diye sordu. Beni nasıl Suriyelilere benzettiyse artık, “Yok, Türki” deyip, pasaport polisine yöneldim… 
 
Çok yavaş bir şekilde işlemlerimi yapmaya başladı. Bilgisayarı tek parmakla kullanıyordu. Bir klavyeye bakıyordu, tuşa basıyordu daha sonra bilgisayarın ekranına bakıyordu… Ve bu işlem tekrar tekrar sürdü… Bekle, bekle, bekle… Bu beklemek insanı ister istemez sinirlendiriyordu… Ahhh sonunda pasaporta damga vurmayı başardı…
 
Pasaportu aldıktan sonra kapının önündeki sandalyede, sanki Atlas Okyanusu’nun kumsalında oturduğunu zanneden, sandalyeye yayılmış ve bacak bacağa atmış bir şekilde duran pasaport kontrol memuru, pasaportumu istedi. Yalandan birkaç sayfasını çevirip, büyük bir özgüven ve işini yapmış olmanın verdiği gururla pasaportumu geri verdi. 
 
Herhangi bir bagaj çalınması durumunun önüne geçebilmek için biletimdeki bagaj numarama bakan diğer görevli, bavulumu buluyor ve X Ray cihazından geçirdikten sonra bana teslim ediyor. Gittiğim birçok ülkede karşılaştığım gibi ve hiç hoşlanmadığım bahşiş olayı burada da var. Bagajı veren memur, “bahşiş” istiyor. Param olmadığı muhabbetine gelince, “Türksün, sende para vardır” diyor. Bu sıkıntılı muhabbetten bahşiş vermeden kurtulabiliyorum… 
 
 
BİR ÇÖL ŞEHRİ
 
Nuakşot… Bir çöl şehri. Puslu bir havaya sahip… Okyanus ülkesi olduğu için yeterince de nem var… Birkaç katlık evler var ve çok yüksek binalar yok… Şehirde çok sayıda inşaat çalışması var ve sürekli olarak yüksek binalar yapılıyor… Bu binalar ise otel… Oteller, şehrin mimarisini değiştiriyor. Moritanya, turizmi artırmayı düşünüyor ve bu noktada da çok sayıda oteller yaptırıyor. Okyanus çok akıntılı olduğu için yüzme imkanı pek yok. Yüzen boğuluyor. Dolayısıyla çoğu kimse okyanusa girmiyor. Turizm ise jeep ile “çöl safarisi” üzerinden gidiyor…
 
 
HER YERDE NAMAZ
 
Ülkenin yüzde 100’ü Sünni… Çoğu hafız… Namazlarına da çok dikkat ediyorlar…Abdestsiz dolaşmıyorlar gibi bir şey… Ezan okunduğu anda herkes bulunduğu yerde namazını kılıyor… Seyyar satıcılar, tezgahlarının yanında seccade sermeden, evinin önünde oturan adam hemen olduğu yerde, namazını kılmaya başlıyor. Ezan okunurken arabayla geçerken, her tarafta insanların namaz kıldığını görüyorsunuz… Çok güzel bir şey…
 
Belli yerlerde, merkezi noktalarda asfalt yollar var… Ara yollarda ise toprak yollar. Kumlar… Kum tepelerini ve çölü görüyorsunuz… Rüzgar esmiyor sanki kum esiyor… Bu yüzden kadınlar gibi erkeklerde peçe takıyorlar. Amaç ağızlarına kum dolmaması… Bu durum sürekli yerlere tüküren insanları görmenize sebep oluyor. Moritanya’da yerlere tükürmek ayıp değil, hayatın normal akışıdır… Dışarı çıktıktan birkaç saat sonra sizde tükürmeye başlayabilirsiniz…
 
Yol kenarlarında meyve ve sigara satan seyyar satıcılar bulunuyor… O meyvelere büyük bir zenle dizdikleri belli… Güneşten ve sıcaktan etkilenmemek için ise şemsiyenin altına gizlenmişler… Gündüz vakti hava sıcak olduğundan şehir bomboş, yollarda araç bile göremiyorsunuz… Akşama doğru ise güneşin batmaya başlamasıyla şehir hareketleniyor, bir canlılık oluşuyor… 
 
Trafikte; bir yanda son model araçlar, onun yanında zar zor ayakta durabilen nasıl gittiği bile tartışmalı külüstür araçlar, bunların arasında ise şehrin taşımacılığını üstlenen eşek arabaları var… Eşek arabalarında varillerle su başta olmak üzere her şey taşınıyor…
 
Bir de araç kullananlar arasında çok sayıda bayan sürücü var… Suudi Arabistan’daki gibi bayanların araç kullanması yönünde herhangi bir yasak yok… Bu arada Moritanya’ya gitmeden önce internette ülke hakkında okuduğum yazılarda erkekler için kısa şort, bayanlar için ise başı açık dolaşmanın yasak olduğu şeklinde uydurmasyon yazılarda yer alıyor… Bunlara itibar etmeyiniz… 
 
Afrika ülkeleri genelde düz olduğu için bisiklet ve motorsiklet kullanımı çok yaygındır… Örneğinde Burkina Faso’da bisiklet normal araçlardan daha fazladır… Ama Moritanya’da bisiklet yok. Çünkü çöl şehri olduğu için her taraf kum dolu… Bisikletler kumlu yolda gidemiyor… Hatta bu konuyla ilgili arkadaşlarla sohbet ettikten kısa bir süre sonra gördüğümüz tek bisikletli kişi, kumlu yolda düşmüştü. Toplu taşıma araçları da, Pakistan’daki gibi insanlar asılarak ve arabalarının tepelerine çıkarak yolculuk yapıyorlar…
 
 
ŞEHİRDE ALTYAPI SORUNU VAR
 
Şehirde altyapı yok… Elektrik konusunda ise birkaç yer haricinde elektrik telleri tahta direklerde değil yerlerde oluyor…. İnsanlar yerlerdeki elektrik tellerine pek basmıyorlar ama bir Türk diplomat eşeklerin tellere bastığı için uçtuğunu söylemişti. 
 
Deraa ismini verdikleri, kendilerine özgü bir elbiseyi giyiyorlar… Bu elbise pek öyle pratik bir elbise değil. Kaftan gibi… Biz Türk toplumu olarak örneğin ütü derdi olmasın diye kot pantolon giyeriz. Daha pratik, zahmet olmayan elbiseleri tercih ederiz. 
 
Moritanya halkı ise elbiseyle oynamayı seven ve bir eli elbisede olan insanlardır… Sürekli elbisenin sağını solunu düzeltiyorlar… Omzundan düşüyor ve tekrar omuzlarına atıyorlar… Bayağı uğraş gerektiren bir elbisedir… Halk, bu elbisenin kendilerini ihtişamlı gösterdiğine de inanıyor… 
 
 
FRANSIZ SÖMÜRGESİ
 
Fransız sömürgesi olduğu için Fransız kültürü de ülkede yaygın… Fransızca ve Arapça tabelalar görülüyor. Bol bol tatlı yiyoruz… Ülkedeki etlerin tadı değişik… Hayvanların yediği otlardan dolayı etlerde farklı bir tat var. Yemekleri, damat tadı olarak bize yakın değil ama yemeklerin üstüne mayoneze benzer bir sos döküyorlar… Bu sosun kesinlikle bizim damak tadımızla ilgisi yok. Çok değişik bir tat veriyor yemeklere ve yemekleri yiyemez hale geliyoruz… 
 
Her ülkenin farklı bir çay kültürü vardır ama Moritanya’nınki daha farklı… Irak’ta, küçük bardaklarda, su kaynatmadan, sırf dem dökerek ve çok fazla şeker atarak çayı içerler… Afganistan’da yeşil çay daha çok tüketilir… Sri Lanka’da sütlü çay bile içerler… Moritanya’da ise naneli çay içiyorlar. Bir tencerenin içinde çok şekerli su ile çayı yapıyorlar… Su şekerli olduğu için çay köpürüyor ve içine nane yaprağı atıyorlar… Nane çaydaki şerbeti kesiyor… Küçücük bardaklarda kaşıksız servis ediliyor… Normalde bir dikişte içebileceğin çayı 20 dikişte bile içemiyorum… Çok değişik bir tat…. 
 
 
EMPERYALİSTLERİN OYUNUNU BOZUN
 
Bunlar kültür üzerindeki emperyalistlerin etkisi… Biraz siyasi konulara girersek karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor… Moritanya halkı, Afrikalı ve Araplardan oluşuyor… Her yerde aynı oyunu oynayan yani insanları birbirine düşürmeyi hedefleyen emperyalistler, Moritanya’da da Afrikalı-Arap ayrımını köpürtüyor… Emperyalistler böyledir… Ruanda’da Hutu-Tutsi, Irak’ta Şii-Sünni, Türkiye’de Türk-Kürt ayrımı peşinde koşarken, Moritanya’da da Afrikalı-Arap ayrımı peşine koşuyor… Bu noktada geçtiğimiz senelerde bir Arap ölmüş ve bunu “Afrikalılar yaptı” iftirasını atmışlar… Bir zamanda bir Afrikalı ölmüş ve “Bunu Araplar yaptı” iftirasını atmışlar… İnsanlar ise şimdilik bu oyuna elhamdülillah gelmemiş ve inşallah hiçbir zamanda emperyalistlerin oyunlarına gelmez ve bu oyunları bozarlar… 

AMAN AFRİKA’DA ÜŞÜMEYİN
 
Moritanya’da Ekim ve Mart ayı en iyi aylarmış. Diğer aylar, sıcaktan kavrulabilirsiniz… Biz ise Nisan’ın başında gittik… İyi aylardan sayılabilir… Gündüz 40 dereceyi bulan bir sıcaklık söz konusu ama akşam sıcaklık 15 dereceye düşüyor ve esiyor… Yani üşütüp hasta olabiliriz… Arkadaşlar arasında konuşuyoruz. Sakın “Afrika’da soğuktan dolayı üşüdüm ve hasta oldum” demeyin… Yoksa İstanbul’da insanlar bize gülebilir ;)
 


GENÇ'ın Yazısı.