Mine Taşdemir

Ablanızın ya da ağabeyinizin küçük yaşlarda çocukları varsa ne mutlu sizlere… Bir “teyze” olarak söylüyorum samimiyetle söylüyorum bunu, çok şanslısınız…

Ablamın iki çocuğu var: Ensar Yiğit ve Eymen İsa…

Ensar Yiğit, 6 yaşında… Bu sene okula başlamanın heyecanını bir o kadar da gerilimini yaşayanlardan… Her gün her gün ödev mi yapılırmış, geçen sene gittiği kreşte öğretmen, hiç bu kadar çok ev ödevi vermiyormuş… Hem kardeşi Eymen, evde çizgi film izleyip, güzel güzel şarkılar söylerken onun iki sayfa sağa eğik, iki sayfa sola eğik çizgi çizmesi koca bir haksızlıkmış, öyle diyor….

Eymen İsa, 4 yaşında… O da bu sene kreşe başladı. Üzerinde, geçen sene ağabeyinin geçtiği yollardan geçecek olmanın mutluluğu hâkim… Her gün, kreşten eve gelir gelmez, gün içinde yaşadıklarını anlatmaya başlıyor. Buna yakinen şahit olmaya gerek yok, evin küçüğü öyle mutlu ki her akşam annesinin telefonundan beni aratıp, kreşte öğrendiklerini, yaptıklarını bıkmadan usanmadan en küçük ayrıntısına anlatıyor. En son konuştuğumuzda renkli kartonlardan yaptıkları kral tacından bahsetti… Arkadaşlarını, öğretmenini çok sevmiş, her halinden belli…

Bayramda memlekete gideceğimizi duyan, büyük yeğenim tutturdu ben de sizinle geleceğim diye. Anne babasından izin alan bu yakışıklıyı kırmadık, tabii uslu duracağına dair kendisinden söz alarak…

Teyze-yeğen, ağaç dallarına salıncak kurmaktan, koyun kuzu sevmeye; çiçek fotoğrafları çekmekten, kabir ziyaretlerine varıncaya dek, tatil boyunca neler yaptık neler…

Çok yorgun olduğum bir an, “Teyzee, teyzeee beni sallar mısın`” diye bahçedeki hamaktan sesi duyulan yeğenime, “Zaten yorgunluktan ölüyorum, bir de seni mi sallayacağım!” gibisinden kurduğum cümleyle cevap verdim vermesine ama küçük beyimizin cevabı gecikmedi:

- Teyze, hani anne yarısıydı` Annem, yanımda olsa beni sallardı!

Tokat gibi bir cevap… Yorgunluğumu unuttum ve keyifle onu sallamaya başladım. Mutluluğu gözlerinden okunan yeğenimin bir iki kare fotoğrafını çekmeyi de ihmâl etmedim.

Başka bir gün, “Teyze, ben ekmek yemem, tabağımdaki yemeği de bitirmeyeceğim” diyen yeğenime, bu nimetlerden mahrum kalan nice çocuğun olduğunu, yaptığı bu şükürsüzlüğün onlara karşı büyük bir haksızlık olduğunu güzel bir dille anlattım. Dediklerime hak vermiş olmalı ki, tek kelime etmeden önündeki yemeği de ekmeği de bitirdi.

Birkaç gün sonra gene sofradayız. Yeğenimin şu sözüyle yemek yiyen herkes sustu, gözler konuştu:

- Teyze, dayım yemeğini bitirmedi. O, yemeğini bitirmediği için, yiyecek yemeği olmayan çocuklar ağlamaz değil mi`

İstanbul’a döndük…. Küçük yeğenim Eymen İsa ile tatlı tatlı sohbet ediyoruz. Bilmiyorum nereden aklına geldi. “Teyze, Allah ne isterse yapabiliyor değil mi`” diye sordu. “Evet, hem de ne dilerse!” dedim. Verdiği cevap, hem güldürdü hem düşündürdü:

- Her şeyi yapabiliyor demek… Hokkabaz gibiiii!

Çocuklar, öyle güzel sorular soruyor ki, bazen nasıl cevap verebileceğimi bilemiyorum. Mesela gene büyük yeğenimin sorduğu şu soruyu sevdim:

- Teyze, diyelim ki ben cennete girdim ama annemle babam giremedi. Hani cennette her istediğimiz oluyor ya; Allah’a, annemle babamın yanımda olmasını istiyorum desem, O, bu dileğimi de gerçekleştirir mi`

Çocuklara güzel örnek olmak lazım aksi takdirde yaptığımız küçücük bir yanlışta, dillerine dolanıveriyoruz. Annesine, “teyzem de dayımla tartışıyor işte, hani kardeşle tartışılmaz, kavga edilmezdi” diyen, yeğenlerin diline dolandığımız gibi…

Gününün büyük bir kısmını babaannesi ve annesiyle beraber geçiren küçük yeğenimin namaz kılmaya durduğunda, ellerini “hanımlar” gibi bağlamasını da ebeveynin davranış ve tutumlarının çocuğun üzerindeki etkisini göstermek adına örnek verebilirim.

O yüzden diyorum ki ne mutlu, çocuklarını televizyondaki çizgi filmlerin, internetteki oyunların tutsağı haline getirmeyen anne babalara…

Ve ne mutlu, yarının büyüklerine güzel örnek olabilen tüm yüreklere…


GENÇ'ın Yazısı.