Biz yerçekiminden daha çok sözün değiştirme gücüne inanırız. Çünkü Kitab’ımız haza sözdür. Sözün özüdür, şahikası ve ufkudur. Her söz ondan gelip ona varmak için sarf edilir. Her söz ondan bir tını, bir koku ve bir nefes taşıyorsa kıymetlidir.

Say ki Allah dostlarının teker teker çıktığı bir kürsünün önündesin. Her birisi hayatı ile gergef gibi dokuduğu tek bir söz söyleyecek. O söz ki hayatı, hayatın sahibine takdim edecek kadar güzelleştirmiştir. O söz ki sadece sahibinde kalmamış, asırlar aşıp başka gönüllere de ulaşmış, yine yerinde duramamış, işte böyle bir dergi sayfasında on binlerin, yüz binlerin zihnine ve sadrına akmıştır. Say ki şimdi böyle bir söz nasibin olacak.

Say ki bir Allah dostu gözlerini sana kilitlemiş, şimdi bir söz söyleyecek. Nazarlarının en derini ile bakacak, tam kalbinin orta yerinden çıkartıp sana bir emanet verecek. O emanet seni alacak, belki emaneti verenlerin arasına katacak. Dost kılacak, dost yapacak, Dost’a vardıracak. Birkaç harf ve birkaç kelimeden müteşekkil gözüken –ki asla öyle değildir- bu emanet alacak seni emin kılacak. Dağların taşların kaldıramadığı yükü sırtlanmış ve bunu hakkıyla yapmış eminlerin kalbinden çıkmış o emanet, o yükün farkındaki gönüllerden çıkmış o emanet, emniyetin kaynağı olacak.

Say ki bugün bir Allah dostu ile buluştun. Sana birazdan buluşacağın sözlerden birisini bizzat ulaştırdı. Sana, sadece sana özel bir söz söyledi. O söz geldi, bulması gereken yeri, tam da kalbini buldu. Kalbin artık yerinde duramaz oldu. Duramaz, durdurulamaz, durak tanımaz oldu. O söz seni ayağa kaldırdı. Harekete geçirdi. Artık hayatının eskisi gibi olamayacağı bir yeni hayat başlattı. Say ki bugün, işte şimdi, şu an hayatını değiştirecek o sözü duyma vaktindir.

O söz… Bizi değiştirecek, arzu ettiğimiz kıvama getirecek söz var mıdır` Mümkün müdür böyle bir sözü söylemek` Haydi, mümkündür diyelim, mümkün müdür böyle bir söz ile kıvama gelmek` Hayat bu kadar zor ve hayat bu kadar kolay değiştirilemez sınırlarda akıp giderken, mümkün müdür bir söz gelsin ve bütün hayatımızı değiştirsin` Mümkündür. Çünkü biz zaten tam da buna iman etmişizdir. Hayatı küfrün ve inkârın karanlığında geçmiş, inat ve küstahlıktan sadrı kararmış, yüzü ve ufku kararmış birisini alıp tek bir söz (Lailahe illallah Muhammed’ür Rasulullah) yeni doğmuş bir bebeğin saflığına ulaştırıyorsa, kaynayan bir kalpten çıkan söz de alır bir başka kalbi kaynatabilir. Bir tek söz alıp bizi bambaşka birisi yapabilir. Söz bu kadar kuvvetlidir.

Biz yerçekiminden daha çok sözün değiştirme gücüne inanırız. Çünkü Kitab’ımız haza sözdür. Sözün özüdür, şahikası ve ufkudur. Her söz ondan gelip ona varmak için sarf edilir. Her söz ondan bir tını, bir koku ve bir nefes taşıyorsa kıymetlidir. Her söz onunla başlar, her söz onunla biter. O her sözü başlatır ve bitirir, çünkü o nihai sözdür.

Biz suyun kaldırma gücünden çok sözün değiştirme gücüne inanırız. Çünkü biliriz ki insanlığı karanlıktan aydınlığa çıkaran En Güzel İnsan, sözle gelmiş, bir söz vaat etmiş, bir söz istemiş ve bir sözü emanet bırakarak aramızdan çekilmiştir. O’nun sözü başladı mı bütün sözler sükût etmeli ve cümle sesler kesilmeli, ortalık sükûta ermelidir. O’nun sözünün üstüne söz söylenmez. Zaten O’nun sözünün üstüne söz olmaz.

Say ki bugün, işte şimdi, hayatlarını Kitab’ın ve Sünnet’in ışığında, rehberliğinde ve yolunda gergef gibi dokumuş zevatın önüne oturdun. Dizlerini kırdın, gözünü yumdun, kulağını değil sadece, kalbini açtın. Açtın ve bekliyorsun. Onların sözünü dinlemek için hazırsın. Beklediğin ve umduğun söz gelecek; sana bir fütuhat erişecek. Birçok sözün arasından biri veya birkaçı gelecek tam da kalbinin orta yerine konacak, sadrını ummanlar kadar açacak.

Say ki bugün talihin değişecek, bir söz işiteceksin ve hayatın artık eskisi gibi olmayacak. Say ki bugün kaderinin sözünü işiteceksin. Sözün de kaderi var. Kimisinin kulağına çarpar düşer, kimisinin kalbine girer coşar. Sözün de himmeti var. Sözün himmeti sahibini bulmaktır. Elverir ki himmet himmet doğura, söz çıktığı gibi kalmaya, kökü yerde, dalları cennete uzanmış bir ağaç ola...

İşte himmetli, sahibini arayan sözler:

- Akıl nedir diye sordu. İçine düştüğü çetrefilden çıkış bulmaktır diye cevapladı. Soru sahibi dedi ki: “Esas akıl, o çetrefile hiç girmemektir…”

- Kime iyilik yapsan onu kendine bağlarsın ama nefis hariç. O iyilik gördükçe isyana meyleder.

- Ekilmiş yere tohum saçılmaz, yazılmış kâğıda yazı yazılmaz.

- Derviş günah işler mi diye sordular. “Evet, acıkmadan, iştahsız yemek büyük günahtır” diye cevap verdi.

- Duadan aldığın nasip, isteğinin karşılanmasından hâsıl olan ferahlık olmasın.

- Nefisten insaf iste ama sakın ona karşı insaflı olma!

- Kendinden daha çok nimet verilmiş kimse görmediğinde şükür borcunu eda etmiş olursun.

- Murat, bilirken görür olmak ve sonra ikisini birbirine tasdik ettirmektir.

- Dedi ki beni iyi ya da kötü anan herkes velidir, çünkü iyi söyleyen iyiliğini söylemiş, kötü söyleyen beni bilecek kadar ferasetli kılınmıştır.

- Bir Hak dostunun yakarışını duydular, “Ya Rabbi hayata hayat ver” diyordu.

- Lazım olan tövbedir ama elzem olan günahları terktir.

- Dedi ki masum olamazsın ama mahfuz olabilirsin. Nasıl diye sordular. “Hiçbir günahı küçümsememekle...” diye cevap verdi.

- “Bana bir söz söyle” diyene dedi ki: “Hak’tan gayrısı söze değmez. Hak da uludur, söze gelmez.”

- Dedi ki dostluğa ereni gözden saklarlar. Nasıl diye sordular. Cevap verdi: “Beşeriyetle, yani ya kusurla ya da kusur sayılan bir hünerle.”

- Her mana bir surettir. Gönlü doldurur. Def için nefy gerekir.

- Âb-ı hayatın bedeli yüzsuyu ise akıllı olan bu alışverişe girmez, çünkü izzet zilletten yeğdir.

- Oğlu doğunca neyi varsa infak etti. Şaşanlara dedi ki: “Eğer salih olursa işine Allah kefildir, eğer bozguncu olursa yardım etmemiş olurum.”

- Şeyhin birisi, bir başka şeyhin müridine “Bir ölçek darının teki şeyhindir, gerisi benim” dedi. Mürit şeyhinin küçük görülmesine içerledi, söylenenden şeyhini haberdar etti. Şeyhi bunu duyunca gülümsedi: “Var, git de ki ona, bahsettiğin tane de sensin, biz hiçiz.”

-Dürüstlük kalbin konuşmasıdır.

- İyilik ticaretinin kârı tevazudur.

- “Niye sefere çıkıyorsun” diye sordu, “akmayan kokar” diye cevap verdi. Tekrar sordu: “Niye deniz olmuyorsun, o akmıyor, ama kokmuyor da...”

- İhtiyacı olmayana muhtaçlık gösteren, muhtaç olduğu bir hali kaybeder.

- En tatsız ve zor hayat hangisidir diye sordular, “ümitsiz yaşamak” cevabını verdi.

- Nimetten hazzın artsın istersen özlem listesinin başına ölümü yaz.

- İşin aslı anlamak değil bulmaktır. Bulmak da hürmet ve edeple olur.

- Kalp kasvetinin alameti, kendi tedbirinle iktifa etmendir, hâlbuki yeni doğmuş çocuğun muhafazası gibi muhafaza istenmelidir.

- Dedi ki bütün ilim şu iki cümlede: garanti edilen için didinme, yapman gerekeni ihmal etme.

- Yolcunun edebi, kalbin durduğu yerin bir adım ötesini bile kastetmemek, durduğu yeri menzil bilmektir.

- Şevk muhabbet alametidir. Bela nedir diye sordular.

- “Belayı verenden gafil olmaktır” dedi.

- Hakkı insanlarla tanıma, hakkı tanı ki ehlini tanıyasın.

- İşlediğim günahlardan çok işlemediklerimden korkuyorum, çünkü ne yaptığımı biliyorum ama ne yapacağımı bilmiyorum.

- Davud (as) “hizmet için elini, yüzünü, sohbet içinse gönlünü yıka buyurdun. Gönlü ne yıkar?” diye sordu. Denildi ki: “dert ve hüzün.”

- Nazla geldik, yolculuk niyazadır.

- Kötü bir alışkanlığını söküp atanın şu kısıtlar âlemi ile bir bağı sökülüp atılır.

- Kemalin gayesi ve hedefi, bir kimsenin kadrini ve yerini beklemesidir.

- Tevhid yolu, yol yürümektir.

- Sırrı ifşa eden kâfir (örtücü) olur. Yani sır ne kadar açık edilirse o kadar gizli kalır.

- Vefatına yakın “bize vasiyet et” dediler. “Allah’ın sizin hakkınızdaki muradını koruyunuz” dedi.


Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.