Nerede el-Cezerî`nin Cizre`si?
Cizre, medreseleri, müderrisleri, meşayıhı ve evliyasıyla kadim bir İslam şehri. Ancak Cumhuriyet dönemindeki yozlaştırma faaliyetlerinin, 30 küsur yıldır terörün can evinden vurduğu şehrin içler acısı halinin manzarası ortada.
Cizre, Cezîre kelimesinden bozmadır. El-Cezîre Arapça’da ada demektir. Bugün Şırnak sınırları içinde bulunan Cizre çok kadim bir şehirdir. Dicle’nin kenarında bulunduğu için bu adı almıştır. İslamî kaynaklarda Cezîre-İ İbn Ömer diye kaydedilir. İsmi Hz. Nuh’un gemisinin oturduğu Cudi Dağı’yla birlikte anılır.
Bu yazının konusu tabi ki Cizre’nin tarihi değil. Cizre’nin güvenlik güçleri tarafından güvenlik çemberine alındığı günlerde, ben de Konya Bilim Merkezi’ni dolaştım. “Dünyamız” ve “Vücudumuz” galerilerinde kurulan düzeneklerde, tabiat olaylarının seyri, vücudumuzun işleyişiyle ilgili her türlü deneyi kendi kendinize yapabiliyorsunuz. Çocuklar için müthiş bir imkan. Zaten onlar için gittik. Ben başka dünyalardayım.
Gündemin zihnî yoğunluğu içinde, öncelikle aklımdan geçenler, terörün bu kadar baskısı altında, insanların gündemini bu kadar meşgul ettiği bir ortamda teknoloji, bilim, sanat, edebiyat gibi faaliyetlerin üretilemeyeceği oldu. Bir başka deyişle, terör insanların sadece ayaklarında değil, gönüllerinde ve ruhlarında da bir pranga diye düşündüm. Siz tam kanatlanıp uçacakken, kanatlarınız birileri tarafından kırılmaya kalkılıyor. İçtimai huzur kurşunlanıyor, toplumsal doku yaralanıyor. Her gün gelen şehit haberleri, zedelenen birlik ve kardeşlik ruhu insanda bir karamsarlık uyandırıyor.
Bilim Merkezi’nde sonraki durağımız “Bilimin Sultanları” galerisi oldu. İslam bilim tarihinde, icat ve keşifler yapmış bilim insanlarının hayatları, icat ve keşiflerinin sergilendiği bir galeri burası. Hiç bilmeyenlerin haberdar edilmesi, bilenlere canlı maketlerinin gösterilmesi, çocukları köklerine bağlaması bakımından çok önemli bir çalışma. İslam bilim tarihinde en dikkat çekici isim Büyük Mühendis Ebü’l-İzz el-Cezerî (12-13. yüzyıl). Su ve kandil saatleri, su tulumbaları, insanlık tarihinde geliştirdiği ilk robotuyla el-Cezerî, İslam bilim ve tekniğinin zirvesini yakalamış. Bu bakımdan el-Cezerî’nin İslam bilim tarihinde vazgeçilmez bir yeri var.
Bütün bunları okuyup izlerken, gayr-i ihtiyari nerede el-Cezerî’nin Cizresi` O gün ilim, irfan yuvası olan Cizre bugün ne halde, diye düşündüm.
El-Cezerî sadece sembol bir isim. İslamî ilimlerde bildiğimiz Cizreli nice âlimimiz var! İbnü’l-Esîr kardeşler onlardan. Biri tarihçi, el-Kâmil fi’t-Târîh adıyla meşhur tarih kitabının müellifi. Diğeri muhaddis, en-Nihâye fî Garîbi’l-Hadîs kitabıyla meşhur. Her ikisi de sahasında vazgeçilmez isimler. Bir de İbnü’l-Cezerî var. Kıraat hocalarımızın çok iyi bildiği İbnü’l-Cezerî en-Neşr ve Tayyibe gibi eserleriyle Kur’an kıraat ve tecvidinde tam bir otorite.
Hasılı Cizre, medreseleri, müderrisleri, meşayıhı ve evliyasıyla kadim bir İslam şehri. Ancak Cumhuriyet dönemindeki yozlaştırma faaliyetlerinin, 30 küsur yıldır terörün can evinden vurduğu şehrin içler acısı halinin manzarası ortada.
El-Cezerî sadece sembol bir isim. İslamî ilimlerde bildiğimiz Cizreli nice âlimimiz var! İbnü’l-Esîr kardeşler onlardan. Biri tarihçi, el-Kâmil fi’t-Târîh adıyla meşhur tarih kitabının müellifi. Diğeri muhaddis, en-Nihâye fî Garîbi’l-Hadîs kitabıyla meşhur. Bir de İbnü’l-Cezerî var. Kıraat hocalarımızın çok iyi bildiği.
Güneydoğu’da terörün bu kadar revaç görmesinin aslında tek bir nedeni var. Eğitimin ihmal edilmesi... İtiraf edelim, doğudaki medreseler canlılığını ve toplum üzerindeki etkinliğini kaybetmiş. Devletin verdiği eğitim yetersiz. Bölge kendi insanını yetiştirememiş. Batıdan gelen öğretmenler, en kısa sürede gitmenin derdindeler. -Bunu da anlamak gerek tabi. İnsanın insanca yaşayacağı bir şehirleşme, bir sosyal ortam zaten yok, üstüne üstlük güvenlik sorunu var.- Diyanet’in bölgedeki açığı kapatmaya yönelik bir din eğitimi projesi yok. Dolayısıyla bu boşluğu birileri doldurmuş.
Kabul edelim ki çözüm süreci yeterince değerlendirilemedi. Malum örgüt süreç boyunca toplumsal tabana yayılmak için her türlü fırsatı kullanırken, devlet ve sivil toplum kuruluşları tarafından toplumu dönüştürecek yeterli adımlar atılmadı. Evet, her şehirde üniversiteler kuruldu, fakülteler açıldı. Bunlar güzel girişimlerdi. Ancak yetmedi.
Bendeniz hâl-i hazırda Şırnak’ta görev yapıyorum ve 2009’da göreve başladığımda büyük umutlar vardı içimde. Orada bir ilahiyat fakültesi kurulacaktı ve bizim, Güneydoğu’nun yeniden inşasında bir katkımız olacaktı. Öyle de oldu. Altı yılı aşkın bir süredir, yüzlerce öğrenci bu fakülteye kayıt yaptırdı. Okul üç dönem mezun verdi. Başta Doğu-Güneydoğu’dan olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanından gelen öğrenci kardeşlerimiz rahatlıkla eğitim hayatlarını sürdürdüler, hizmete atıldılar.
İsmi hep terörle anılmış bir şehir, ulusal çapta bu kez eğitim çalışmalarıyla bilimsel üretimiyle gündeme geldi. Bütün bu faaliyetlerle, bu kadim coğrafya tekrar tarihiyle kucaklaştı. Cizre, İdil, Hz. Nuh ve Cudi Dağı gibi sempozyumlarda dünyanın dört bir yanından gelen bilim insanları Şırnak Üniversitesi’nde buluştular. Yıllardır çıkılamayan Cudi Dağı’na çıkanlar, tarihi kalıntıları resimleyip bilim kamuoyuyla paylaşanlar oldu. Bunlar gerçekten heyecan verici gelişmelerdi.
Şimdi ne olacak?
Orada ve tüm bölgede eğitim faaliyetlerini yürüten insanlar tedirginlik içinde yaşayacaklar. Zaten gündemlerinde hep var olan gitme planlarını hızlandıracaklar. Bilimsel faaliyetler duracak, sosyal hayat bitecek. Ben bundan çok değil üç-dört ay önce çocuklarımı alıp Uludere ilçesine gitmiş, gürül gürül akan ırmağın kenarında piknik yapmıştım. Çocukluğumdan beri ismi zihnime terörle kazınmış Uludere’de bahar çiçeklerini kokluyor olmanın sevincini duymuştum.
Şimdi hem verdiğimiz şehitler ve aileleri, hem bölge insanının geleceği, ülkem ve yıkılan umutlar için kahroluyorum. Ülkesini, insanını seven herkes gibi üzgünüm.
Mesut Kaya'ın Yazısı.